Siz çocukken, sokakta oyun oynarken, akşam olduğunu, artık evlere gitme zamanının geldiğini nasıl anlardınız?… Ezan okunduğunda mı? Ezan sesi duyulduğunda annelerin, "Hadi akşam oldu, gel artık!" diye seslenmeleriyle mi?

Birçok Anadolu şehrinde böyledir bu… Benim çocukluğumda başkaydı. Anadolu bozkırının o hep diğer şehirlerinden farklı şehri Eskişehir’de, mahallemizin yakınındaki Devlet Demiryolları cer atölyelerinin —hani şu Devrim Otomobili’nin yapıldığı, lokomotiflerin üretildiği, bakımdan geçirildiği fabrikanın— paydos sirenleri çaldığında anlardık akşam olduğunu… Derin, boğuk ama güçlü bir ses. Bir devin derin bir soluk alıp, olanca gücüyle soluğunu vermesi gibi. Önce yükselen, kısa bir süre böyle devam eden, sonra aniden düşen bir ses… Bu sesi duyunca anlardık akşam olduğunu; babaların evlerine doğru gelmekte olduğunu ve çocuklar koşarak, birbirine dokunmaya çalışarak "Akşam ebesi!" dedikleri günün son oyununu bağırarak oynarlardı ve sokaklardan çekilirdi çocuk sesleri…

Hiç unutmuyorum. İstasyon yakınındaki Demiryolları atölyelerinden, Atatürk Caddesine doğru bir ‘T cetveli’ gibi dik olarak inen, iki tarafı akasya ağaçlarıyla gölgelenen o asfalt yolun, paydos sireni çaldığında mavi tulumlu, akın akın giden bisikletli işçilerle dolan hâlini.

Soluk mavi tulumların içindeki işçiler, akşamları evlerine doğru pedal çeviren işçiler, sabahın erken saatlerinde bu defa atölyelerine doğru çevirirlerdi bisikletlerinin pedallarını…

En son atölyelerin önünden geçişimin üzerinden çok zaman geçti. Kış değildi ama birçok şehrin sonbahar sabahlarına nispetle kış gibi soğuk bir sonbahar sabahıydı. Bütün büyük şehirler gibi, bütün işçisi bol, emekçi şehirler gibi Eskişehir de erken uyanırdı. Saat sabahın altısıydı galiba. Atölyelerin yakınında simitçiler çoktan yerlerini almıştı. Köşedeki simitçinin üç tekerlekli camekânlı tezgâhının fırından yeni çıkmış simitlerin sıcağıyla ısınan camlarına dışarısının soğuğu çarpınca buğulanıyordu camekân.

İşte öyle erken uyanan bir şehirdir Eskişehir…

Vedat Türkali'nin senaryosunu yazdığı, Ertem Göreç'in yönetmenliğini yaptığı, 1964 yapımı “Karanlıkta Uyananlar” filminin açılış sahnesindeki fabrika vardiya sireni sesleri bana o günleri hatırlatır.


ESKİŞEHİR'İN DİNAMİKLERİ

Eskişehir’i Eskişehir yapan beş unsur sayılabilir: Porsuk Çayı, Demiryolu, Şehrin Demografik Yapısı, Şehrin Sanayicilerinin ve Halkının Belediye Projelerine Desteği, Üniversite…


ŞEHRİN CAN SUYU: PORSUK

Bir zamanlar Anadolu'nun yoksul bir yöresi olan Eskişehir’e, Alpu Ovası'na hayat veren, Eskişehir’in bir kent olmasına altyapı oluşturan başlı başına bir dinamiktir Porsuk… O yıllarda tarım ekonomisine sahip olan şehir, sonraki yıllarda bir sanayi ve üniversite şehri kimliğine kavuşacaktır.

Porsuk, şehrin özel karakterinin oluşmasında etkili olan önemli bir unsurdur. Ortasından akarsu geçen, dünyadaki birçok ünlü şehir gibi bir şehirdir.

İlk çocukluğumun Eskişehir’inde önemli bir yer tutar Porsuk…
Evimiz “su kenarındaydı” (Porsuk Çayı kıyısı). Su kenarında olurdu oyunlarımız. Tülbentlerle kıyıda dolaşan küçük balıkları tutar, kavanozlara koyup eve götürür, kendimize akvaryum (!) yapardık. Porsuk, her bahar karlar erimeye başladığında taşar ve akarsu boyunca su baskınları olurdu. Ta ki Porsuk üzerinde ikinci bir baraj yapılıncaya kadar…

Porsuk’ta kirlilik yoğun değilken küçük çapta balıkçılık da yapılırdı. Eski bir sandalda serpme ile balık tutup satan yaşlı bir adam vardı. Su kenarındaki evimizin önünden geçerken seslenirdik, kıyıya yanaşır, balık alırdık ondan. Öyle terazisi falan yoktu, bir tencereydi ölçüsü…

Büyükşehir Belediye Başkanı Yılmaz Büyükerşen'in girişimiyle bu kirlilikten kurtuldu Porsuk ve şimdilerde yeniden balık tutulabilir hâle geldiğini duyuyorum. O yıllarda basma fabrikasının boya kazanları zaman zaman Porsuk'a bırakılır, Porsuk da o gün bırakılan boya ne renkse o renkte; kırmızı, mavi ya da sarı akardı. Porsuk durgun ve sakin akardı…



ŞEHRİN AORT DAMARI: DEMİRYOLU

Demiryolu, Eskişehir’i Eskişehir yapan en önemli unsurlardan biridir. Genç Cumhuriyet'in büyük bir nimetidir Eskişehir'e…

"Türkiye’de sefer yapıp da Eskişehir’den geçmeyen tren yoktur!" demek yanlış olmaz. İstanbul ve Orta Anadolu ile Doğu illerini birbirine bağlayan demiryolu hattının merkezidir Eskişehir Tren Garı…

Bu istasyon bir nevi havaalanı gibi çalışır, o büyük ana salonunda trenlerin geliş–gidişini duyuran anonslar hiç eksik olmazdı. Daha o yıllarda, henüz elektrikli araçların bilinmediği dönemlerde Eskişehir İstasyonu’nun ambarları ile tren vagonları arasında yükler bu araçlarla taşınırdı.

Son yıllarda tren hatlarının yer altına alınmasıyla sessizliğe bürünmüşse de, şimdilerde yeniden açıldığını duyuyorum.

Demiryolu ulaşımı ve taşımacılığı kalkınma için en ekonomik altyapıdır. Eskişehir bu konuda çok şanslıdır ve sosyoekonomik sıçramasında itici güç olmuştur.


TREN GARI OYUN ALANIMIZDI

Evimiz, Eskişehir'in tam ortasında, Tren Garı’na yürüme mesafesinde, Devlet Demiryolları Hastanesi'nin tam karşısındaydı. Gar bizim oyun alanımızdı, salondaki seslerin yankılanması hoşumuza giderdi.

İlkokulumuz da hemen yakınımızdaydı. 60'lı yıllarda kaloriferli bir okuldu. Küçük bir tiyatro salonumuz bile vardı. Oysa mahallemiz sıradan bir mahalledeydi. Zengin okulu–fakir okulu ayrımı yoktu o zamanlar. Okula başlayacak çocuğun hangi okula kayıt yaptırılacağı veliler için kaygı sebebi değildi. Okulların ihtiyaçları için velilere yük olunmaz; aksine velilere destek olunurdu…

Kayıt için ya da ihtiyaçlar için para istemek kimsenin aklının ucundan geçmezdi…


ŞEHRİN DEMOGRAFİK YAPISI

Eskişehir; ilk çocukluğumun şehri…
Eskişehir, her dönemde öncü bir şehir olmuştur. Tam bir “Cumhuriyet Şehri” desek yanlış olmaz.

Bu şehrin nüfus yapısında Çerkesler, Tatarlar, Balkan Göçmenleri, Manavlar vardır ve bu kültürel çeşitlilik şehri diğer kapalı, feodal yapının hâkim olduğu Anadolu şehirlerinden farklı, daha açık bir toplumsal yapıya taşımıştır.

Bu etkiyle birçok Anadolu şehrindeki “kaçgöç” diye ifade edilen kadın–erkek izolasyonu Eskişehir’de daha erken aşılmıştır. Oysa Anadolu’da bazı yöreler hâlâ bu etkinin altındadır.

Şehrin dinamiklerinden sayılabilecek sanayici aileler arasında; Kanatlı, Kılıçoğlu, Hacı Süleyman Çakır, Erol Tabanca gibi isimler bulunur.

Örneğin sinemalardaki aile–bekâr ayrımı Eskişehir’de çok önceleri aşılmıştır. Ülkemizde “kafe” tarzı çay bahçelerinin ilk ortaya çıktığı şehirlerdendir Eskişehir… 70’li yıllarda bir gece kulübünde Atilla Atasoy’un canlı müzik yaptığını hatırlıyorum.

Türkiye’de bazı sanayi alanlarındaki ilklerden biri de Kılıçoğlu Toprak İşleme Fabrikasıdır. Türkiye’nin ilk otomobili Eskişehir’de yapılmıştır: Devrim Otomobilleri (4 adet üretilmiştir) ve bir mucizedir.
ESBANK 1927 yılında kurulmuştur.

Kanatlı Ailesinin Eskişehir'e kazandırdığı ETİ Bisküvileri Fabrikası'nın cıngılı:

“Bir bilmecem var çocuklar,
haydi sor sor,
çayda kahvaltıda yenir,
acaba nedir nedir?
Bisküvi denince akla,
tamam şimdi buldum,
hemen onun adı gelir:
Eti, Eti, Eti.”

hâlâ kulaklardadır…

Futbol hikâyelerine meraklıysanız; “Bozkırın Korosu” adlı Eskişehirspor belgeselini mutlaka izleyin. Bu hikâye sadece bir futbol hikâyesi değil, bir kentin ortak ideal için kurduğu işbirliğini anlatan sosyolojik bir çalışmadır.


ESKİŞEHİR'DE ZENGİNLEŞENLERİN ŞEHRE KATKISI

Eskişehir’in sosyal yapısının gelişmesinde Genç Cumhuriyet’in Demiryolu Fabrikaları, Şeker Fabrikası, Sümerbank Dokuma Sanayii etkili olmuştur.

Özel sanayici aileler olan Kanatlı, Zeytinoğlu, Kılıçoğlu gibi ailelerin yatırımları, Türkiye'nin önde gelen sanayi kuruluşları olmuştur. Bu isimler sadece sanayi değil, sanat ve kültür projelerine de destek vermiştir.


BÜYÜKERŞEN – ÜNİVERSİTE – ESKİŞEHİR…

Bozkırda bir şehir… Yazları tozlu, kışları çamurlu bir şehir…
60'lı yılların Belediye Başkanı Sebahattin Günday, bugün “Adalar” olarak bilinen Porsuk kenarında ilk düzenlemeleri yaparak bu tozla mücadele etmeye başlamıştı.

Fakat elbette Eskişehir’i Eskişehir yapan; Ekonomi Profesörü, Anadolu Üniversitesi Rektörü ve Açıköğretim Fakültesi'nin kurucusu Yılmaz Büyükerşen oldu.


BÜYÜKERŞEN NASIL BAŞARDI?

Büyükerşen, 1999’da DSP’den belediye başkanı seçildi.
DSP Genel Başkanı Bülent Ecevit, Büyükerşen’in Anadolu Üniversitesi'ndeki başarısını belediye yönetimine de yansıtacağına inandığını söyler. Öyle de olur…

Büyükerşen’in başarısı; Eskişehir sevgisi, Cumhuriyet’e olan borç duygusu, şehrin iç dinamiklerini bilmesi ve harekete geçirmesi ile gerçekleşmiştir.

Projelerini gerçekleştirirken öz kaynak kullanmaya, borçlanmamaya özen gösterir; tıpkı Atatürk gibi…

Üniversite rektörüyken mobilya ve doğrama ihtiyacını karşılamak için üniversite içinde marangozhane kurmuştur.
Belediye Başkanı olduğunda da aynı anlayışı sürdürür:
Biz mümkün olduğunca işlerimizi ihalelerle yapmayız. Bu yüzden müteahhitler bizi pek sevmez. Ancak boyumuzu aşan işlerde ihale yöntemine başvurduğumuz olur.”

Merkezi Hükümetin engelleri ve ekonomik kaynak sıkıntısı nedeniyle Dünya Bankası’nın kapısını çalmak zorunda kalır.
“Projelerimizi hazırlayıp dosyamı koltuğumun altına alıp Dünya Bankası’nın kapısını çalıyorduk. Projelerimiz uygulanabilir bulunduğu için kabul edilirdi.” der Büyükerşen.

Ayrıca Eskişehirli sanayicileri harekete geçirmekte de mahirdir. Örneğin mimar ve koleksiyoner Erol Tabanca, Büyükerşen’in teşvikiyle şehre Odunpazarı Modern Müze (OMM)’yi kazandırır.


ESKİŞEHİR'DE MÜZELER

  • Çağdaş Cam Sanatları Müzesi

  • İmren Erşen Oya Müzesi

  • Eskişehir Hamam Müzesi

  • Eskişehir Kent Belleği Müzesi

  • Canlı Tarih Sahnesi ve Kurtuluş Müzesi

  • Yılmaz Büyükerşen Balmumu Heykeller Müzesi

  • Zühal Yorgancıoğlu Moda Tasarım Müzesi

  • Uluslararası Çağdaş Seramik Sanatları Müzesi

  • Berna Türemen Kedi Sanat Evi

  • Ali İsmail Türemen Mavi Sanat Evi

  • Ergün Başar Portre Galerisi

  • Sanat Sokağı


ESKİŞEHİR'DEKİ TİYATRO SAHNELERİ

  • Eskişehir Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları, Türkiye'nin 3. ödenekli şehir tiyatrosu olarak 27 Mart 2001 tarihinde faaliyete geçti.

  • Tepebaşı Sahnesi ve Haller Gençlik Merkezi açıldı.

  • 8 Nisan 2002 tarihinde Turgut Özakman Sahnesi açıldı.

  • 30 Ekim 2004’te Sanat ve Kültür Sarayı içinde üçüncü sahne açıldı.

  • 2001 yılında Senfoni Orkestrası kuruldu.
    Senfoni Orkestrası 20 yılda 1300’ün üzerinde konser ve temsille yaklaşık 700 bin dinleyiciye ulaştı.


ULUSLARARASI FESTİVALLER

  • Uluslararası Çocuk ve Gençlik Tiyatroları Festivali

  • Amatör Caz Müzisyenleri Festivali

  • Uluslararası Yunus Emre Kültür Haftası

  • Uluslararası Eskişehir Film Festivali

  • Eskişehir Bağımsız Kısa Film Festivali

  • Uluslararası Odunpazarı 3D Gençlik Festivali

  • Uluslararası Eskişehir Çocuk Gençlik ve Kukla Festivali

Muhabir: CEMİL YURTMAN