Çocukluğunu kolonya imalathanesinde geçiren, Mimar Sadi Özer, Balıkesir denince akla gelen Beyaz Zambak Kolonyası’nın ülke çapında nasıl ün yaptığını, kozmetik ürünlerin artmasıyla birlikte, kolonyalara rağbetin nasıl azaldığını deneyimlerine dayanarak anlattı. Balıkesir denince artık akla Beyaz Zambak Kolonyası’nın gelmediğine dikkat çekti. Belediye Meclis Üyeliği ve İmar Komisyonu Başkanı olduğu dönemlerde, imar değişikliği yapmanın belediyenin ekonomik sıkıntıları nedeniyle nasıl aksadığını açık yüreklilikle açıkladı. Balıkesir’deki fay hatlarının tehlikesine dikkat çekip, 1996 yılı ve Gölcük depremi öncesi yapılan binaların hiç birinin elden geçirilip sağlamlaştırılmadığını vurguladı. İmar planı bozuk iller arasında ilk sıralarda Balıkesir’in yer almasının üzücü olduğunu belirtirken iyi bir ekip ve iyi yöneticilerle aksaklıkların ortadan kaldırılabileceğine işaret etti.

Sadi Özer kimdir?
7 Ocak 1947’de Balıkesir’de doğdum. Mithat Paşa ilkokulunda dördüncü sınıfa kadar eğitim gördükten sonra Ali Şuuri İlkokulundan mezun oldum. Muharrem Hasbi Koray Lisesi’nin orta bölümünü bitirdim. Aynı okulun lise bölümünde birinci sınıftayken 2 dersten kaldım ve okula ara verip babamın yanında çalışmaya başladım. Okuldan ve eğitimden soğumaya başladığım günlerde babam beni İstanbul’da Bilir Kolejine gönderdi ve bu okuldan diplomamı aldım. Üniversite sınavlarında istediğim puanları tutturmama rağmen, o dönemin özel okulu olan ve günümüzde, Devlet Güzel Sanatlar Akademisi olarak bilinen, Yıldız Üniversitesi bünyesindeki Cağaloğlu Mühendislik Mimarlık Yüksekokuluna kaydımı yaptırdım. 1971-72 eğitim döneminde mezun oldum. Stajyerlik aşamasında başarılı olmama rağmen, annemin isteği ile memleketime döndüm ve babamın kolonya imalathanesinde çalışmaya başladım. 1975 yılında Ankara Mamak’ta acemi askerlik dönemini tamamladım. Kıbrıs Barış Harekatı olduğundan, izin verilmeden, Lüleburgaz 65. Tümene gönderildim. Terhis olduktan sonra Balıkesir’e döndüm. Anne ve babamın ısrarı üzerine görücü usulüyle evlendim. Mimarlık yaparken, baba mesleği kolonya sektöründe babam ve kardeşlerimle birlikte çalıştım. 1990 yılı sonuna kadar her iki işi birlikte yürüttüm 2 binli yıllarda arkadaşlarımla birlikte kurduğumuz Delta Tasarım Mimarlık firmasında çizimler yaparken, vakti geldiği anda emekli oldum.

Baba mesleği kolonyacılık olduğu halde, üniversite eğitiminde kolonya sektörüne uygun kimya bölümünü neden seçmeyip mimarlık eğitimine yöneldiniz?
Lise öğrenimi yıllarında mimarlığa karşı bir sevgim vardı. Çok güzel resimler yapıyordum. Üniversite sınavlarına girdiğimde aklım hep Elektrik Mühendisliği ile mimarlık arasında gidip geliyordu. Okulun gündüz bölümünde elektrik mühendisliği yoktu ve gece bölümü 5 seneydi. Gece eğitimini tercih etmedim, mimarlıkta karar kıldım. Gençliğimde hep elektrikli ev aletlerini söküp takardım. Birkaç kez de elektrik çarptı. Meraklı hallerime kimi çok kızardı, kimi de onardığım bir aygıt için beni takdir ederdi. Mimarlık Yüksekokulundan mezun olduktan sonra Balıkesir’e döndüm. 1960’lı yıllarda halk arasında tüp gaz ya da bütan gaz olarak bilinen mutfak tüpleri Balıkesir’e yeni gelmeye başlamıştı. Babam bir firma ile anlaşıp bayilik almak istiyordu. Koşullar ağır gelince vazgeçti. Balıkesir’in en eski ve tanınmış kolonyacılarından Bahattin Serpen Beyaz Zambak Kolonyalarının mucidiydi. Balıkesir Beyaz Zambak kolonyaları ile meşhur olmuştu. Beyaz Zambağın bir özelliği şudur; Beyaz zambak diye bir esans yoktur. 5-6 esansın karışımından oluşturulan bir formül ile elde edilir. Bahattin amcanın oğlu, bizim kolonya imalathanesinde çalışıyordu ve herkesin merak ettiği o ünlü formülü babama vermişti. Bizde Beyaz Zambak imal etmeye başladık. Gazetelere verdiğimiz reklam ve ilanlarda, “Beyaz Zambak Kolonyasını, Serpen ve Bengi kolonyaları üretiyor” sloganını kullandık. Beyaz Zambak kolonyaları çok rağbet görünce bazı firmalar da Yeni Beyaz Zambak gibi birtakım isimlerle imalata başladı. Bahattin Serpen, biz hariç pek çok firmayı taklit diye mahkemeye verdi. Lise birinci sınıfta ikmale kalınca, imalathanede bir işin ucundan ben de tutayım düşüncesi ile işe koyuldum. Kolonyanın yanında, hediyelik eşya ve parfümeri de satıyorduk. Esnaflık benim için sevdiğim bir meslek alanı ve bir geçiş oldu. Daha önceki yıllarda ticarete soğuk bakarken, benim için sevdiğim bir meslek dalı haline geldi. 1975 yılına kadar hem mimerlık hem esnaflık yaptım. Sonrasında babam şirketin hisselerini 3 kardeş arasında paylaştırdı ve biz kollektif şirket olarak yolumuza devam ettik. 3 Kardeş 1990’lı yıllara kadar şirketi ve iş hacmimizi büyüterek sektöre damga vurduk. 90’lı yıllarda kolonyacılık hırpalanmaya başladı. Anne baba vefat edince, bizim jenerasyonda düşmeler oldu. 2000’li yıllara yaklaşıldığında kolonya sektöründe pek çok firma ortaya çıktı. İlçelerde bile kolonya üretilir hale geldi. İstanbul’da yeni firmalar losyon üretimine başladı. Halk, parfüm, deodorant gibi kozmetiklere döndü. Kendimizi yenileyip o sektöre yönelemedik ve 2000’li yılların başında Kolonya sektöründen ayrıldık.

Balıkesir neden Beyaz Zambakla tanındı. O dönemde Beyaz Zambak üretimi çok muydu?
Balıkesir’e yolu düşenler armağan olarak mutlaka Beyaz Zambak Kolonyası alırdı. İnsanlar Balıkesir’e ziyarete gelenlerden ısrarla Beyaz Zambak Kolonyası isterdi. Bengi Kolonyaları adı altında 20 çeşit kolonya üretirdik. Unutma Beni, Nisan Yağmuru, Mağrip, Arpej, Fransızların chat noir dediği Kara Kedi gibi kolonyalar bize mahsus ürünlerdi. Fakat Beyaz Zambak dendiğinde Balıkesir akla gelirdi. Çok güzel limon kolonyası imal ederdik. Balıkesir’deki firmalar da limon kolonyası üretirdi. Bugün piyasadan 10 ayrı marka limon kolonyası alsanız, kokladığınızda her bir markanın ayrı bir kokusu olur. Çünkü her bir üreticinin formülü ayrıdır. Beyaz Zambak ana kök sayılırdı ama tüm ürünlerimizde büyük başarı sağlamıştık. Berber Kolonyası adıyla piyasaya sürdüğümüz bir ürünümüz vardı. Berber Kolonyası hem ucuz hem alkol derecesi düşük olduğundan özellikle berberler ve halk tarafından piyasa koşullarında çok tutuluyordu. Türkiye’nin her yerine Berber Kolonyası gönderiyorduk.

Kolonya üretirken koku çeşitliliği için alkole karıştırılan hammaddeyi nereden temin ediyordunuz? Hammadde üretimine neden yönelmediniz?
Kolonyanın ana maddesi esans ve alkoldür. Tarım kökenli etil alkolü yalnız Tekel üretirdi. Biz alkol alırken, başka yerlerde satılmasın diye, alkol bidonlarının içine Tekel görevlileri tarafından sabun esansı karıştırılırdı. Tekelden alkol alındıktan sonra, alkole esans karıştırıp değişik kokulu kolonya üretirdik. Limon kolonyası 80 derece, kokulu kolonyalar 60-65 derece berber kolonyaları 40 derece olurdu. Kolonyanın ana menüsü buydu.

Türkiye’de her evde mutlaka bir kolonya vardır. Özellikle konuklara limon kolonyası sunulur. Kolonyanın asıl kaynağı Almanya’nın Köln şehridir. Türkler neden Almanlardan ve diğer yabancı ülkelerden daha çok kolonya tüketir?
Tüm zamanların en yaygın kullanılan tuvalet malzemesi olarak da bilinen kolonya, ilk kez 1709 yılında İtalyan Giovanni Paolo Feminis tarafından Köln'de üretilmiştir. Cilde uygulandığında alkolün hızla buharlaşmasıyla kullanan kişiye serinlik verir ve ferahlık verir. Keskin kokusu nedeniyle ayıltıcı özelliği vardır. Değişik kaynaklara göre Macar Suyu olarak adlandırılır. Macaristan Kraliçesi Elizabeth için üretilen bu koku kolonyanın atası olarak kabul edilir. İtalyan Gezgin Feminis Floransa’daki Santa Maria Manastırını ziyaret ettiğinde, Başrahibe’den Aqua Reginae denilen kokunun formülünü alır. Köln’e döndüğünde kokunun içine, limon, portakal, bergamot ve değişik bitki esansları katıp geliştirerek piyasada, Kölnisch Wasser (Köln suyu) olarak pazarlamaya başlar. Köln Tıp Fakültesi kolonyayı tıbbi ürün olarak onaylayınca tüm Avrupa’ya yayılır. 2’nci Abdülhamit döneminde Osmanlı Devletine ithal edilir, 1882 yılında Ahmet Faruki tarafından üretimine başlanır. Kolonyanın kökeni Almanya ama bize esanslar, Fransa ve İsviçre’den gelir. Genellikle İzmirli ithalatçılar İsviçre, İstanbul’daki firmalar da Fransa ile çalışırdı. Balıkesir’deki kolonya üreticileri de talebe göre çeşitli kolonyalar üretirdi. Bizim esans fabrikası yapmaya gücümüz yetmezdi. İsviçre’deki fabrikanın fotoğraflarını görünce şaşırdım. Adeta bir otomobil fabrikası büyüklüğündeydi. Hammaddelerine gelince bitkilerden tutun taş kömürüne dek uzanan bir yelpaze vardı.

En kötü kokusu olan hammaddelerden olağanüstü güzel kokular elde edildiği söylemi doğru mudur?
Benim en kötü koku olarak bildiğim sabun esansları vardı. Sabun esansları çok ağır kokulardı. Genellikle tohumlardan, hatta zeytin çekirdeğinden bile esans üretildiğini biliyorum. Gerçekten kötü kokular vardır ve alkolde çözündüğünde, koku değişiyor. Tekel’den alkol alırken, başkalarına satılmasın diye sabun esansları katılırdı. Ben o esansların kötü koktuğunu Tekel depolarında algılamıştım. Günümüzde teknoloji ve kimya çok ilerledi. Biz Avrupa’dan esans ithal edildiğini biliyorum ama bugün Hindistan ve Çin, esans sanayiinde çok ilerledi. Türkiye’de mevcut esans üretenlerin bile kapandığını biliyorum.

Kolonya dışsatımını düşündünüz mü?
Elbette düşündük fakat ihracat yapmanın bürokratik işlemleri çok ve zordu. Bizim en büyük pazarlarımızdan biri Almanya ve Avrupa’nın değişik ülkelerinden gelen işçilerimizdi. İzin dönüşlerinde Armağan olarak çok sayıda, değişik kokulu bidonlar götürürlerdi. Yıllar geçtikçe, çalıştıkları ülkelere kolonya götürenlerin sayısı azaldı, bu günlere gelindiğinde yok oldu. Yurt dışında çalışan işçilerimiz koku gereksinimlerini sanırım başka kaynaklardan karşıladı. O yıllarda Pereja başta olmak üzere birkaç firma daha dışsatım yapıyordu. Bengi Kolonyaları olarak teşebbüste bulunduk fakat başarılı olamadık.

En çok tercih edilen kolonya limon kolonyası mı?
İyi kalitede, güzel dediğimiz Limon Kolonyası gerçek limondan yapılır. Daha çok limon kabuğu kullanılır. İki tür esans vardır. Birincisi doğal esanslar, ikincisi sentetik esanslardır. Doğal esanslar pahalı fakat sağlığa zarar vermeyen esanslardır. Büyüklerimiz bayıldığı zaman suyun içine limon kolonyası damlatırlardı. O tabii esanslardan yapılanlardır ve insana ferahlık verir. İşin içine sentetik esans girdiği zaman tehlikeli olur. Yurt dışından gelen esanslarda doğal ya da sentetik olduğu yazardı ama Türkiye’de üretilenlerde biz böyle bir ibare göremezdik. Aldığımız bidonların üzerinde yazmazdı. Alkol için de bu geçerlidir. Bizim kullandığımız etil alkol tarımsal ürünlerden elde edilen alkoldü. Metil alkol ise insan sağlığı açısından çok tehlikelidir. Maalesef metil alkol kullananlara tanık olduk. Etil ve Metil hiç birbirine yakışmayan alkol türleridir. Kimyada da formülleri aynıdır. O dönemde Türkiye’de Malatya ve Eskişehir’de olmak üzere iki alkol fabrikası vardı. Burada üretilenler Türkiye’nin ihtiyacını karşılamıyordu. Alkol yalnız kolonya sanayiinde değil, ilaç sanayiinde de kullanılıyor. O nedenle çok fazla talep vardı. Son zamanlarda Tekel bize kısıtlı alkol vermeye başladı. Alkol temininde sıkıntı çektiğimiz dönemler oldu ithal alkol ise daha sonraki yıllarda gelmeye başladı. Biz İtalya ve Fransa’dan gelen etil alkolleri kullanmaya başladık. Gün geçtikçe onun da cılkı çıktı. Yunanistan, Malta ve Güney Afrika’dan alkol gelmeye başladı. Tarımsal kökenli alkol tahıllardan, narenciyelerden yapılır. Başka ürünler devreye girdiğinde kokusu bile kötü oluyordu. Dönemimizde 10-15 kadar firma vardı. Sonraları ilçelerde dahi kolonya üretimi başladı. Ağabeyim Körfez bölgesine, ben de Savaştepe Soma taraflarına kolonya satmaya giderdik. Kolonya üreten firmalar artınca kalite düştü ve kolonya sektöründe kötüye gidiş başladı. Beyaz zambağın formülü bizdeydi ama değişik imalatçılar üretmeye başlayınca Beyaz Zambak talebi yavaş yavaş azaldı. Balıkesir’e özgü Beyaz Zambak lekelendi. İzmir Fuarı açıldığı zaman değişik vilayetlerden Balıkesir’den çeşitli firmalar stant açardı. İzmir’in Altın Damla Kolonyası meşhurdu. Vatandaş Beyaz Zambak Kolonyası almaya akın edince, Altın Damlası Kolonyasını bile Beyaz Zambak diye satmaya çalışanlara tanık olduk. Balıkesirli firmaların dışında beyaz zambak üretilince, kalite düştü, rağbet azaldı.

Balıkesir’de kolonya üreten 3-5 firma bir araya gelip esans fabrikası kurmayı denediniz mi?
Balıkesir’de kolonya sektöründe işler kötüye gidince birlik olma çağrısı yapıldı. Esmen, Bengi, Balıkesir Kolonyası, Rüya, Tarmen, Kader kolonyaları olarak birlik kurduk. Birlik çok uzun ömürlü olmadı. Bir başkan ve yönetim kurulu seçtik fakat haklarımızı koruyacak bir girişim olmadı. Özellikle Tekel’den elde ettiğimiz alkolü daha iyi koşullarda alalım düşüncesi egemendi. Tekel tekliflerimize pek yanaşmadı. Kaliteyi bozmayalım dedik fakat herkes bildiğini okudu. Kooperatif ya da birlik çok başarılı olamadı. Herkes başının çaresine bakma peşine düşünce 3-4 sene devam edip kapandı. Ufalıyorsunuz ufalıyorsunuz nereye kadar devam edecek? Eskiden toptan alımlar vardı, onlar da bitti. Perakende satışla bir yere varamıyorsunuz, bayramdan bayrama, yılbaşında satışlar artıyordu. Onun dışında cazibesini yitirdi. Şimdilerde değişik parfümler, kokular satılıyor. Bazen firma sahipleriyle konuşuyorum, satışların iyi olduğunu söylüyorlar finansal yönden parfümcülük daha fazla maliyetli. Belediye Meclis üyesi olduğum dönemde Belediye Başkanı Sami Gökdeniz Balıkesir’in Bursa yönünden girişine, “Kolonya Şehri Balıkesir’e hoş geldiniz” yazısı koydurdu. Belediye yönetimi değişince yazı da ortadan kaldırıldı. Kolonya şehri baltalanmış oldu.

Siyasete nasıl başladınız?
Doğru Yol Partisinden (DYP) arkadaşlarım vardı, Belediye Başkanı Sami Gökdeniz ile aynı mahallede, aynı kooperatifte evlerimiz vardı. Başkan her gördüğünde belediye meclisine girmemi istiyordu yeşil ışık yakmamama rağmen sonunda başardı. Gökdeniz beni seçimlerde aday göstermiş, ikinci kez belediye başkanlığına seçildiğinde en çok oyu alarak Belediye Meclisi Üyesi oldum. Yüküm ağırdı. İmar Komisyonu Başkanlığını, EncümenBbaşkanlığını yüklediler. Görevi aldığımda 300’den fazla dosya birikmişti ve bunlara bakacak eleman yoktu. En çok dosya kat artışlarıyla ilgiliydi. Çok bunaltıcı çalışmalar oldu. Temel 3 kata göre atılmış, 5 kat izni isteniyor. Bir mimar olarak nasıl onay vereceksiniz? Çok başarılı olabildiniz mi? Diye soracak olursanız. Çok başarılı olamadım. Bazı binalar için yıkma kararı alıyorsun, ama bir türlü yapılmıyor. Cezasını ödeyip o binada oturmaya devam ediyorlar. Bizim dönemimizde iyi işler de yapıldı.

Balıkesir’in trafik ve otopark sorunu için döneminizde neler yapıldı? İmar Komisyonu Başkanı olarak önerilerde bulundunuz mu?
Balıkesir’in yıllardan beri kanayan yarası. Bu sorun şehir plancılığına kadar gidiyor. 1950’li yıllardan beri en büyük mesele kafa parseli yapılıp sonradan resmi parsele dönüştürülen yerler. Meclis üyeliği yaparken, Mimar olarak DYP’den ben, Anavatan Partisinden (ANAP) Recep Yormaz, Belediyede imar müdürlüğünde Yüksel Hanım vardı. Cenaze Yolu denilen Zağnos Paşa Caddesini, vatandaşları mağdur etmeden 30 metre genişliğinde yapmak için günlerce çalışıp planlar hazırladık. Geriye çekilen evleri yanındakiyle şuyulandırıp imar izni vermek için encümene sunduk. Fakat kayıp sahaları istimlak için belediyenin parası yoktu. İmar rezerv alanları takası için anlaşma yapmak istedik vatandaş razı olmadı ve çalışmalarımız boşa gitti. Çünkü 2-3 bina istimlakından öteye gidilemedi. Vilayetler içinde en kötü örneklerden biri de Balıkesir’dir. 100. Yıl Teknik Lise Caddesini biz açtık. O zamanlar geniş bir yoldu ve birkaç otomobil park ederdi. O günlerde 20 yıl sonrasını görememişiz. Şimdi sağlı sollu otomobillerle doldu ve araçlar zor ilerliyor. Yine dönemimizde planlanan Plevne Mahallesi’nden Adliyeye giden yol. 5 yıl sonra orası da trafiğe yetmeyecek. Biz Avrupalılar gibi düşünememişiz.

Bahçelievler, Plevne, Paşaalanı mahalleleri, Küçük Sanayi Sitesi, hep tarım alanlarında kuruldu. Neden Adnan Menderes ya da Kuvayi Milliye mahalleleri gibi yerlere yönelinmedi?
Kuvayi Milliye Mahallesi Başkan Gökdeniz döneminde hazine arazileri satın alınarak parsellenip vatandaşlara verildi. Adnan Menderes Mahallesinin bir bölümü de yine Gökdeniz döneminde planlandı. Ama Adnan Menderes’te ormana dayanıldı, onun ötesinde şahsa ait tarlalar vardı. Az parayla hazineden çok miktarda arazi satın alındı. Ben daha sonra gelen belediye başkanlarını kötülemek istemiyorum ama bu konuda pek fazla çalışma yapılmadı. Şu anda banliyö şeklinde şehrin muhtelif yerlerinde çok katlı binalar yükseliyor. Onlarda pek fazla kullanışlı mıdır bilemiyorum. Çok iyi şehir plancılarını getirip çalışılması gerekli ama onların yaptıklarını uygulayan belediye yöneticileri bugüne kadar olmadı. İş uygulama aşamasına geldiğinde mutlaka bir yerinden patlak veriyor.
İmar planları yapılırken fay haritası göz önünde bulunduruluyor mu? Kentsel dönüşümle Balıkesir’in imarı ıslah olur mu?
Günümüz fay haritalarına bakıldığında o günkü koşullarda haritalar pek detaylı değildi. Balıkesir’in kenarından geçiyor deniyordu. İşin kötü tarafı Balıkesir’in her tarafı fay hattı. Altıeylül İlçesi’nde Teknik Lisenin az ilerisinde 2-3 fay hattı olduğu söyleniyor. İmar planlarında bunlara dikkat edilmesi lazım. İnşaatı bu planlara göre daha dikkatli yapmak lazım. Bildiğim kadarıyla 6.5 büyüklüğündeki bir depreme göre statik projeler çiziliyor. Kahramanmaraş veya Gölcük’teki gibi bir deprem olsa işimiz çok zor. Balıkesir 1990’lı yılların ilk yarısına kadar 3’üncü derece deprem kuşağında gösteriliyordu. Bayındırlık Bakanlığının 1996 yılı Temmuz ayında yayımladığı haritada, Balıkesir 3’üncü dereceden 1’inci dereceye çevrildi. O tarihe kadar inşa edilen binaların statik projeleri 3’üncü derece deprem kuşağına göre yapılmasına rağmen Balıkesir’deki binaların hiçbirinde depreme karşı sağlamlaştırma yapılmadı. Balıkesir’in imarının düzelmesi için iyi bir ekip gerekir. Ekibin projelerini uygulayacak iyi bir idarenin olması şarttır. Bunun için de ekonomi iyi olmalıdır. Ama partizanca davranılıp, liyakatsiz ekipler kurulursa imar konusu hep kanayan bir yara olarak sürüncemede kalır. Kentsel dönüşüm de yine ekonomik koşullara bakıyor. Müteahhitler eskisi gibi kentsel dönüşüm peşinde koşmuyor, aksine bir bir vazgeçiyorlar. Çünkü inşaat maliyetleri çok yükseldi. Yükleniciler kat kazanabilmek için daireleri küçültmek isteyecekler, bu durum da mal sahiplerinin işine gelmeyecek. Belediyelerde kat vermezse bu işin altından kalkılmaz. Müteahhitler bu işi babasının hayrına yapmıyor.




