Balıkesir'in eski mahallelerinden Çay Mahallesi'nde bir zamanlar bir kahvehane vardı. Müdavimlerinin daha çok nargile tiryakileri olduğu bir kahvehane… Dere boyundaki mahallenin, Çay Mahallesi'nin eski muhtarlık binasının karşısındaydı ama şimdi orada kocaman bir apartman var. Bu kahvehane “Müezzinin Kahvesi” diye de anılıyordu. Tek katlı, sundurması sarmaşıklarla gölgelenen, artık neredeyse yıkılacak gibi duran eski bir binaydı. Tavanı bel vermeye başlamış, ufak tefek onarımlarla ayakta tutulmaya çalışılıyordu.
Kahvehane ile ilgili bazı rivayetler vardı. Kurtuluş Savaşı yıllarında örgütlenmeye başlayan Kuvayımilliyeciler bazı buluşmalarını ve toplantılarını burada yapmıştı ve hatta Gazi Mustafa Kemal Atatürk de bu kahvehaneye uğramış ve kahve içmişti...
Bazı mekânlar, güngörmüş, çok badireler atlatmış, çok hikâyesi olan insanlar gibidir. Kendisine has bir hâli, bir atmosferi, bir ruhu varmış, bir şeyler anlatacakmış gibi dururlar. “Şu duvarların dili olsa da anlatsa…” diye ifadesini bulan bir cümle böyle mekânlar içindir. Güneş alan bir mevkideki bu kahvehanenin içi, gün batımına yakın gelen güneş ışıkları ile huzmelenir, içerideki ışık oyunları fotoğraf meraklılarını cezbeden görüntüler oluştururdu...
Hani yaşlı bir insan görürsünüz de ister istemez bu kişi hakkında; “Cami yıkılmış ama mihrabı yerinde…” dedirtir; öyle bir şey...
Her kuşak kendi hikâyesini yaşar o mekânlarda...
Şu bahsedilen kahvehane de öyle bir yerdir.
Böyle köhnemiş mekânlar ne kadar mahrumiyetler içinde olsa da müdavimleri tarafından terk edilmez; ta ki bu kahvehane gibi yıkılıp gidinceye kadar.
Aslında bu yıkılış bir nevi bir insanın ölümü gibidir. Yaşanmışlıklarını, anılarını alır gider.
Şimdi bu kahvehanenin yerinde “modern” bir yapı vardır. Sıradan beton bir bina...
“Müezzinin Kahvesi” ise insan seslerini, kahkahalarını, sessizliğini, suskunluğunu, sohbetlerini alıp gitti...
Bu kahvehane ile ilgili rivayetleri Balıkesir'in yerel tarihçisi Aydın Ayhan’a sordum, “Müezzin'in Kahvesi” ismini doğruladı. Ayhan, “Eskiden müezzinler günümüzdeki gibi maaş almazdı. Geçimlerini başka işlerden sağlarlardı. O kahveyi çalıştıran da müezzin olduğu için o dönemde öyle anılmış. Kuvayımilliyecilerin orada toplantılar yapıp yapmadığına dair bir bilgi, belge bilmiyorum ama olabilir… Savaş yıllarında Kuvayımilliye örgütlenmeleri çok gizli ve ilgi çekmeyecek yerlerde yapıldığı için o kahvede de bir toplantı yapmış olabilirler. Atatürk'ün orada kahve içtiği yönünde ise bir belge yok. Söylentiden, halkın bir yakıştırmasından ibaret olduğunu düşünüyorum.” değerlendirmesinde bulundu.













