Cephelerde Umutsuzluğun Gölgeleri
1921 yazında Millî Mücadele, kritik bir dönemece girmişti. I. ve II. İnönü zaferlerine rağmen, Yunan ordusu hızla ilerliyor, Ankara’ya kadar ulaşma tehdidini sürdürüyordu. Türk ordusu yorgun, eksik teçhizatlı ve sayıca azdı. Bu koşullar altında, cephede ve Meclis’te büyük bir liderliğe ihtiyaç duyuluyordu.
Mustafa Kemal Paşa, o güne kadar hem TBMM Başkanı hem de Millî Mücadele’nin siyasi lideri olarak görev yapıyordu. Ancak savaşın seyrini değiştirmek için askerî yetkinin de tek elde toplanması gerekiyordu.
5 Ağustos 1921: Tarihi Karar
TBMM, 5 Ağustos 1921’de aldığı kararla Mustafa Kemal Paşa’ya “Başkomutanlık” yetkisini verdi. Bu yetki, Meclis adına ordunun tüm yönetimini üstlenmesini sağlıyordu.
Başkomutanlık kanunu ile birlikte Mustafa Kemal Paşa, ordunun yeniden düzenlenmesi, lojistik ihtiyaçların karşılanması ve savaş stratejisinin belirlenmesi için tam yetkili hâle geldi. Bu karar, Meclis’in liderine duyduğu güvenin de en güçlü göstergesiydi.
Sakarya’ya Giden Yol
Başkomutanlık unvanını aldıktan sonra Mustafa Kemal Paşa, hızla ordunun moralini yükseltmek ve savunma hatlarını güçlendirmek için çalışmalara başladı. “Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır. O satıh bütün vatandır.” sözleri, bu dönemin ruhunu özetliyordu.
Sakarya Meydan Muharebesi, bu hazırlıkların sonucu olarak 23 Ağustos – 13 Eylül 1921 tarihleri arasında gerçekleşti ve Türk ordusunun büyük direnişiyle zaferle sonuçlandı. Bu zafer, hem moral üstünlüğü sağladı hem de Millî Mücadele’nin kaderini değiştirdi.
Başkomutanlık ve Tarihî Miras
Mustafa Kemal Paşa’ya verilen Başkomutanlık yetkisi, Millî Mücadele’nin kazanılmasında belirleyici oldu. Ardından Büyük Taarruz ve 30 Ağustos Başkomutanlık Meydan Muharebesi ile Türk milleti, bağımsızlık yolunda nihai zaferine ulaştı.
Başkomutanlık, sadece askerî bir unvan değil; milletin, liderine duyduğu güvenin, iradenin ve kararlılığın da simgesiydi. Bugün bu unvan, Atatürk’ün hem askerî hem de siyasi dehasının bir hatırası olarak tarihteki yerini koruyor.