TDK’nın halk oylamasıyla belirlediği 2025 yılının kelimesi/kavramı “dijital vicdan” oldu. Yaklaşık 300 bin kişinin katıldığı anket sonucunda seçilen bu kavram, dijital çağda bireylerin ahlaki sorumluluk algısının nasıl dönüştüğüne işaret eden güçlü bir toplumsal gösterge olarak öne çıktı. Seçim, yalnızca dilsel bir tercih değil; aynı zamanda çağın ruhuna dair bir tespit niteliği taşıyor.
Türk Dil Kurumu, Ankara Üniversitesi İletişim Araştırmaları ve Uygulama Merkezi iş birliğiyle yürüttüğü çalışmada, yıl boyunca öne çıkan toplumsal, kültürel ve etik eğilimleri dikkate alarak beş aday kavram belirledi. Bu kavramlar halkın oyuna sunuldu ve oylama sonunda “dijital vicdan” açık ara farkla birinci oldu. Diğer adaylar arasında vicdani körlük, eylemsiz merhamet, tek tipleşme ve çorak gibi yine toplumsal çözülme ve dönüşüm temalı kelimeler yer aldı.
“Dijital vicdan” kavramı, bireylerin dijital ortamlarda sergiledikleri ahlaki tepkileri tanımlamak için kullanılıyor. Sosyal medya üzerinden yaşanan felaketlere, savaşlara, insan hakları ihlallerine ya da toplumsal adaletsizliklere verilen tepkilerin çoğu zaman beğeni, paylaşım veya kısa yorumlarla sınırlı kalması bu kavramın temelini oluşturuyor. Kişi, gerçek hayatta herhangi bir sorumluluk üstlenmeden, yalnızca dijital bir etkileşimle vicdanını rahatlatabiliyor. Bu durum, vicdanın eylemle değil görünürlükle ölçüldüğü yeni bir ahlak biçimini ortaya koyuyor.
TDK’nın bu kavramı öne çıkarmasında, dijitalleşmenin insan davranışları üzerindeki dönüştürücü etkisi belirleyici oldu. Sosyal medya algoritmaları, hızlı tepki vermeyi, anlık duygusal reaksiyonlar üretmeyi teşvik ederken; derin düşünme, uzun soluklu sorumluluk alma ve gerçek hayatta karşılık üretme gibi davranışları geri plana itiyor. Dijital vicdan tam da bu noktada, ahlaki duyarlılığın yüzeyselleşmesini ve sembolik bir hale gelmesini anlatan eleştirel bir kavram olarak karşımıza çıkıyor.
Bu kavram, özellikle küresel krizler ve insani dramlar karşısında yaygınlaşan “seyirci kalma” hâlini de açıklıyor. İnsanlar, sosyal medyada bir etikete katıldıklarında ya da bir gönderiyi paylaştıklarında görevlerini yerine getirmiş hissedebiliyor. Oysa bu tepkiler çoğu zaman gerçek dünyada herhangi bir değişim yaratmıyor. Böylece vicdan, eylemden koparak dijital bir rahatlama mekanizmasına dönüşüyor.
Halk oylamasına sunulan diğer kavramlar da bu ana temayı tamamlayıcı nitelikteydi. “Vicdani körlük”, bireyin yaşanan sorunları görmesine rağmen ahlaki bir tepki geliştirememesini ifade ederken; “eylemsiz merhamet”, duygusal hassasiyetin davranışa dönüşmemesini anlatıyordu. “Tek tipleşme”, dijital kültürün düşünce ve yaşam biçimlerini benzeştirmesine dikkat çekerken; “çorak” kelimesi ise hem fiziksel hem de manevi anlamda verimsizleşmeyi, boşalmayı ve tükenmişliği simgeliyordu.
Bu kelimelerin tamamı birlikte okunduğunda, TDK’nın yılın kelimesi çalışmasının yalnızca dilsel bir etkinlik olmadığı görülüyor. Aksine, toplumun içinde bulunduğu ruh hâlini, değer kaymalarını ve yeni sorun alanlarını görünür kılmayı amaçlayan bir kültürel okuma niteliği taşıyor. “Dijital vicdan”ın seçilmesi de, dijital çağda ahlakın, sorumluluğun ve insanî duyarlılığın yeniden sorgulanması gerektiğine dair güçlü bir mesaj olarak değerlendirilebilir.
Sonuç olarak dijital vicdan, yalnızca bir kelime değil; modern insanın dijital dünyadaki varoluş biçimini eleştiren bir kavram. Bu seçim, toplumun kendine şu soruyu sormasını sağlıyor: Paylaşmak mı sorumluluk, yoksa gerçekten harekete geçmek mi? Eğer bu soru tartışılmaya devam ederse, “dijital vicdan” amacına ulaşmış olacak.





