MARMARA BÖLGE Gazetesi’nin manşeti: Yılanlar her yerde!

İklim değişikliği mi deseeek, küresel ısınmanın tezahürü mü deseeek, popülasyonu arttırarak kemirgenlerle mücadele mi yapılıyor deseeek...

Bu yaz gerçekten yılan popülasyonunda büyük artış var.

Hayatımda belgeseller dışında, en sevmediğim hayvan türü olan yılanlarla münasebetim olmadı hiç. Yani, kırsalla tanışana kadar olmamıştı.

Gerçi lisede izciyken Çağış’taki orman kampında bizim çadıra yılan girmişti; cesur bir arkadaş izci baltasıyla halletmişti. Sonra derisini yüzüp fular bağı yaptılar, etini dilim dilim doğradılar, ateşte kızartıp yediler falan ama.. Ben uzaktan izledim yalnızca!

İki yıl önce bizim köydeki evin bahçe duvarının dibinde sürünüyordu zehirli bir engerek. Görmedik, hissetmedik. Köpeklerden biri alarm verdi. Ben yine uzakta seyirci; Osman çaresine baktı.

Geçenlerde köyün eski su deposunun oralarda sürünen üç beş yılan görülmüş. İtfaiye ekibini çağırmışlar. Video çekip paylaşmışlar sosyal medyada. Desenli, üçgen kafalı, en az bir buçuk - iki metre, eni kalın, muhtemelen aç ve susuz, muhtemelen saldırmaya hazır durumdalar.

İtfaiye ekibi çubukla yakalayıp çuvala koymuş. Sonra nereye götürüp bıraktılar bilmiyorum.

İtfaiye’nin yılan timi, talimat gereği yılanları öldürmüyor. Yakalayıp doğal rotamına bırakıyor.

Artık yüz metre uzağa mı saldılar, dağın başına götürüp kaderlerine mi terk ettiler, orası muamma.

İtfaiye’ye hergün onlarca yılan ihbarı yapılıyormuş. Önceki yıllara göre çok fazla ihbar geliyormuş.

Bu da gösteriyor ki, yılan nüfusunda büyük artış var!

***

BİRKAÇ hafta önce, termometreler henüz otuzlu dereceleri göstermeden daha; bizim evin merdivenlerinde sürünen bir yılana rastlamış bahçedeki arkadaşlar.

Merdiven altından sürünüp basamakları tırmanıyormuş ki enselemişler.

Geçen cumartesi, bir yılanla ilk yüzleşmemizi yaşadık.

Bahçenin sebze ekili bölümünde topraktan fışkıran ayrık otlarını, dikenleri, adını bilmediğim bir yığın otu temizlerken.. Köpekler hep bir ağızdan havlamaya başladı.

Sonra bir bağırtı!

Bizim hanım “yılaaaan” diye bağırıyor.

Daha önce bahçede irili ufaklı yılan deliklerine rastlıyorduk ama tanışma olanağımız olmamıştı.

Şimdi ilk tanışma faslı!

***

BAHÇE duvarının ardından sürünüp evin önüne kadar gelmiş, kenardan kenardan.

Dikine süründüğünde neredeyse iki metre...

Yılan ürkmüş belli... Bizim köpekler etrafında dans ediyor!

Engerek türü olduğunu söyledikleri arkadaş, kobra gibi kaldırıyor boynunu, ani manevralar yaparak köpekleri uzaklaştırmaya çalışıyor.

Tek başıma olsam, olduğum yerden uzaklaşır, hâttâ kaçarım.

Allah’tan Osman var. Elindeki çapayla bir girişti; hayvan nakavt!

Benim derdimse başka... Osman yılana müdahale ederken, ben de bağırıyorum: “Seramik karolara dikkat et, sakın kırma!”

Verandanın seramikleri alıp yaptırana kadar canımız çıktıydı; bir teki kırılsa yedeği yok. Yenisini arasan bulamazsın. Buldun diyelim; onu döşetecek usta ararsın haftalarca.

***

YILANI etkisiz hale getirdik ama, bu kere adım attığımız yerde önümüze ardımıza bakıp yürüyoruz. Her an bir yerden fırlayıverecek korkusu.. Yürek çarpıntısı...

Oysa kırsal insanı alışıktır yılana, çıyana. Her cins börtü böcek, sürüngen mahlukat mevcut.

En korktuğumuz yılan; ötekilerle ilgili bir sıkıntımız yok.

***

BİZİM oralardaki yılan nüfusu artışının sebeplerinden biri, Altıeylül Belediyesi’nin geçen kış başında kepçelerle, dozerlerle yerle bir ettiği metruk taş evler.

Yani ben öyle düşünüyorum.

Terk edilmiş, metruk yapılar yıkıldı. Taşı, toprağı, molozu halen orta yerde öylece duruyor. Yakın zamanda “bunları temizlemeyi düşünmüyor musunuz” diye sorduk belediyecilere, hiç oralı olmadılar.

O taş ve kaya yığınlarının arasında kim bilir kaç tane yılan barınıyor.

Yılan dediğin hayvan zaten taşlık kayalık yerlerde yuvalanır. Metruk evler yıkılınca yaşam alanları yok oldu; onlar da çoluk çocuğu toplayıp etrafa yayıldı.

Köyün çıkışına doğru sürekli akan bir çeşme var; önünde yalak.. Hayvanlar içsin diye.

Suyu akmıyor şimdi. Aksaydı, yılarlar oradan su içip gidecekti. Şimdi bölgede su arıyorlar.

Muhtemelen bizim köpeklerin su kaplarını keşfettiler.

***

YILANLAR uzak dursun diye bahçenin etrafına bir çuval kükürt serptik. Kükürt tozu ve kokusu sürüngenleri uzak tutar dediler.

Aç, susuz, çaresiz sürüngeni kükürt bile durduramıyor billah!

“Sarımsak atın sağa sola, yılan gelmez” diyorlar. Geliyor babacım, her yerden geliyor.

***

ŞİMDİ korkarak yürüyoruz bahçede. Odunluktan, ağaç dibinden, çimlerin üstünden, sebze ekili bölgeden, sağdan soldan, herhangi bir kuytuluktan çıkıverecek diye ödümüz kopuyor.

Eve girerken bile bir tedirginlik, bir korku.

İnanın tavanlara, duvar diplerine, koltuk altlarına, kuytu yerlere tek tek bakıyoruz.

Öyle ya, bir delik bulup içeri girdiyse!

***

HAYDİ siz söyleyin şimdi; yılanı çıyanı uzak tutmak için başka ne yapalım?

Konunun uzmanları, tecrübe sahibi arkadaşlar anlatsın.

Hint fakiri kaval çalıp oynatıyor ya kobrayı... Biz de flüt çalsak, raks eder mi zehirli engerek?

Selam ederim.

Muhabir: Tarık Sürmelioğlu