Balıkesir Barosu Staj Eğitim Merkezi tarafından düzenlenen diksiyon, artıkülasyon, beden dili ve ses eğitimi sunumu Salih Tozan Kültür Merkezi’nde gerçekleştirildi. Programda İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları Oyuncusu Levent Üzümcü konuşmacı olarak yer aldı.

Baro Başkanı Nadir Karakaşlı, Staj Eğitim Merkezi’nde görevli avukatlar ve stajyer avukatların katıldığı söyleşide Levent Üzümcü Türkçe’nin etkin kullanımı konusunda bilgiler verdi. Türkçeyi çok iyi kullanmanın yolları ve yöntemleri hakkında genç oyunculara tavsiyelerde bulunan Levent Üzümcü her mesleğin dilinin bulunduğunu kaydetti.

“HAYATIMIN 10 YILINI MAHKEMELERDE GEÇİRDİM”

Ünlü sinema ve tiyatro oyuncusu Levent Üzümcü yaklaşık 4 saatlik yaptığı sunumunun başında Türkçe’nin etkin kullanımı konusunda şunları söyledi:

“Genellikle bizler mesleğimizi seçerken, mesleğimize karar verirken “şunu yapmalıyım, bu olmalıyım, bunu olmak istiyorum” dediğiniz zaman da bizi etkileyen şeyler olur. Avukatların genellikle ailelerinde avukatalar vardır, tıpkı doktorlarda olduğu gibi. Ailelerindeki avukatları örnek almış olabiliriler kendilerine. Ama mutlaka ve mutlaka hayatlarında inanılmaz yazılmış senaryolarla bezenmiş Amerikan mahkemeleri dizileri ve filmleri vardır. Mutlaka hayatlarının bir bölümünde onları izlemiş, onlarını yaptıklarına hep gıptayla bakmıştır. Orada yaşananlar, söylenenler, tartışılanlar tabi ki dünyanın başka bir erinde, başka bir kültürde, başka bir adalet işleyişinde dikkatimizi çekmiştir. Hepinizin çok iyi bildiği gibi genellikle buradaki davalarda herkes o davaları, bu davaları ismiyle ki genellikle soy isimdir bunlar anarlar. Türk adalet sisteminde böyle bir şey mümkün değildir. Çünkü aynı davayı açmış, iki farklı kuruluş almış bizim dava konularında vardır. Temelinde insanlar kendilerini ifade ederken adalet sistemine duydukları güvenle hareket ederler. Tahmin edebileceğiniz nedenlerden dolayı ben hayatımın son 10 yılını mahkemelerde geçiriyorum. Mahkemeye gittiğim zaman, mahkemelerde gördüğüm temel şey çok ilginç bir biçimde hakimlerin özellikle hakim sandalyesinde oturan şahısların genellikle avukatlara çok da sıcak davranmadığını görürüm. Çok da ilginç gelir bana bu. Neden acaba aynı meslekte olan insanlar birbirlerine bu kadar sempatisiz davranırlar. Özellikle yüksekte bulunan, yüksekte oturan birisi neden böyle davranır diye kendime soru sormuşumdur.

“DÜZGÜN TÜRKÇE KULLANANLAR MONŞER OLARAK GÖRÜLÜYOR”

Genellikle Türkiye Cumhuriyetinde bizler kişilerle iletişime geçerken Türkçeyi kullanma yeteneğimizi her zaman için bir avantaj olarak görürüz. Çünkü Türkçeyi kullanma, güzel konuşma yeteneği zannederiz ki bizi bir yerlere getirecek. Bakın değişen ve gelişen Türkiye’nin ve maalesef ki düzgün Türkçe konuşanlar, Türkçeyi düzgün konuşmayanlar tarafından aşağılanmaya başladı. Yani düzgün Türkçe konuşanlar artık “monşer” olarak algılanır, zengin çocuğu olarak algılanır duruma gelmeye başladı. Mahkeme salonlarında en çok gördüğüm şeylerden birisi budur. Türkçe; düzgün konuşulması gereken, ifadenin en iyi olması gereken yerlerin mahkeme salonları olduğunu düşünüyorum, tiyatro salonlarından sonra. Neden? Çünkü orada bir dert anlatıyorsunuz, birini savunuyorsunuz ve onu en iyi Türkçeyle anlatmak zorundasınız. Fakat insanların doğru dürüst Türkçe konuşan insanlara karşı bakışlarını gördükçe ben çok şaşırıyorum. Gelişen ve değişen ülkeyle birlikte farklılaşan dinamikleriyle birlikte Türkçenin kullanımının ne denli aşındırıldığını görüyorum. Bunun da psikolojik bir şey olduğuna inanıyorum. Bizler o avukatlığa ilk karar verdiğimiz zamanki enerjimizi ne kadar devam ettirebiliyoruz bunu sorgulamamız lazım. Yani ben avukat olmaya karar verdim, okula girdim ve hayalimdeki avukatlık neydi, şu an yaşadığım avukatlık ne? Özellikle siz acemi avukatlarda bunun çok fazla olduğunu görüyorum. Çünkü henüz düştünüz bu kazanın içine ve henüz farkına varıyorsunuz neler olup bittiğine. Okulda gördüklerinizin de ne yazık ki maalesef çok da işlevsel bir şey olmadığını görüyorsunuz. Okulda öğrendiğiniz kanunları, hakkın, hukukun, adaletin nasıl ayaklar altına alındığını, suçsuz insanların nasıl içeriye tıkıldığını görüyorsunuz ve yavaş yavaş kendinize sormaya başlıyorsunuz “ben olmayan bir şeyi mi okulda okudum.” Bu çok acı bir şey.

“HER MESLEĞİN KENDİ DİLİ VAR”

Kazanın içine bütün bunları atmış olduğumun tek bir sebebi var. O da şu; karistik düşünce partikülasyonu etkiler. Oyunculuktaki temel mantık budur. Eğer birinin düşüncesi karışıksa, kafasını toparlayamıyorsa o da onun konuştuğu dili etkiler ve bizdeki ifade etmesi gereken her şey yok olur gider. Bunlara aktif olabilmek için de basit bir yönteme başvuruyoruz bu da dilimiz. Terminoloji dediğimiz bir dilimiz var. Nasıl doktora gidiyoruz bize bir şey diyorlar biz bakıp kalıyoruz. Çünkü Latince bilmiyoruz. Bunu İtalya’dakiler de, Fransa’dakiler de bilmiyor. Ama halkın bulduğu kolay bir yol var anlayabileceği dile çekiyor. Ne olmuş dizi sakatlanmış bitti. Yani onun tanımının çok da önemi olmuyor bizim için. Fakat doktorlar birbiriyle konuşurken böyle konuşmuyorlar. Tıpkı termitolojisi çok ağır olan meslek gruplarında olduğu gibi. İşte bunlardan bir tanesi sizsiniz. Kullandığınız kelimeler, kelimeleri kullanış ekliniz, o kelimelere hakim olmanız çok doğru orantılıdır. Ne dediğinizi biliyorsunuz ama hayatınızda kullanmadığınız dili konuşuyorsunuz. Mesleğinizi yapabilmeniz için sadece ve sadece hakimin, savcının, avukatın anlayabileceği bir dilde birbirinizle iletişime geçiyorsunuz. Yani aslına bakarsanız kapalı bir dünya. Biz konuşulanaları anlamıyoruz ve genelde bu nedir diye soruyoruz. Kullanılmayan bir dil kullanıyorsunuz sadece mesleki olduğu için. Buna hakim olabilmek için bu anlattığım şeylerin hepsini kafanızdan silin, çıkarın. Konuya hakim olabilmek, bütün bunları da bir tarafa bırakabilmek çok kolay olmuyor.”

Muhabir: Politika Gazetesi