MALUM KİŞİ


Kentler büyüyüp yollar genişledikçe, aslında kısalan bir şey var... Geçmişle, doğayla, köklerimizle olan bağımız. Her asfalt serildiğinde, her beton yükseldiğinde, bir şeyleri biraz daha unutuyoruz. Ama bazen, hiç ummadığımız bir kare, bize yeniden hatırlatıyor; hayatın ve doğanın direnme gücünü.

Edremit Belediyesi, Narlı Mahallesi’nde yol yapım çalışmalarını sürdürürken sıra dışı bir görüntüyle karşılaştık. Asfaltlanan yolun tam ortasında iki zeytin ağacı... Budanmış, yaralanmış ama yeniden filiz vermiş, yeniden yaşamı çoğaltmaya koyulmuş iki asil gövde. Belediye, bu ağaçları kesmek yerine, yolunu onların iki yanından dolaştırmış. Ortada, adeta bir bulvarın şerefli misafirleri gibi bırakılmış bu iki zeytin ağacı, betonun içinde nefes almaya devam ediyor.

Belki de belediye bu görüntüyle “Bakın, zeytinimizi koruyoruz” demek istiyor. Belki de, bugüne kadar koruyamadığımızı, imar rantına, beton çılgınlığına, ikinci konut sevdasına, doymak bilmeyen müteahhit iştahına teslim ettiğimiz yeşil varlığımızı bundan sonra sahiplenmek istediğini fısıldıyor.

Belki de bu bir başlangıçtır; bir tür özür, bir tür telafi.


Ama biz biliyoruz ki, bu coğrafyanın en ağır kayıplarından biridir zeytin ağacının yok oluşu. Körfez’in yeşil kadife güzelliğini var eden, köylünün sofrasını kuran, ekonomiyi ayakta tutan, mitolojilerde kutsanmış o ağaç, yıllar boyunca beton rantının sessiz kurbanı oldu. Yüz binlercesi kesildi, köklerinden söküldü, yerine siteler, villalar, tatil köyleri, alışveriş merkezleri dikildi.

Bir ağacın gölgesine sığabilecekken, o tükenmek bilmeyen hırs ormanları, dağları, bağları, zeytinlik alanları yuttu.

Kazdağları’nda vahşi madenciliğin açtığı yaraları, sahil şeridinde beton bloklarının gölgelediği zeytinlikleri görmemek mümkün mü? Zeytin, bu toprakların kadim şahidi, binlerce yılın tanığı. Onu yok eden her el, aslında kendi geleceğini yok ediyor. Çünkü zeytin yalnızca bir ağaç değil; bereketin, barışın, direncin, sürekliliğin simgesi.


Edremit’te asfaltın ortasında bırakılan o iki ağaç, belki de bize bir şey söylüyor:
“Beni kesmedin, yolunu değiştirdin. Ben de yeniden filiz verdim. Sen vazgeçmediğin sürece ben yaşamaya devam ederim.”

Bugün iki ağacı kurtardık diyelim; ama yarın binlercesini, on binlercesini koruyabilecek miyiz? İşte asıl soru bu. Çünkü mesele tek tek ağaçlar değil, bir yaşam biçimini, bir kültürü, bir kimliği kaybetmek.

Belki bu kare, yerel yönetimlere ve halka bir çağrıdır:

“Durun! Daha fazla yok etmeyin. Çünkü zeytin, sizin de geleceğinizdir.”

Betonla örülmüş sahillerin, madencilerce delinmiş dağların arasında bile yeşermeyi sürdüren o filizler, bize yol gösteriyor.

Zeytini koruyalım ki, zeytin de bizi korusun.

Muhabir: Malum Kişi