KUBİLAY S. ÖZTÜRK
Kentlerin yeni altyapıya ve kamu hizmet binalarına kavuşması kadar, eski kültürel mirasına sahip çıkılması da önemli. Bu çerçevedeki tarihi evler ve binalar da sivil mimarinin ve kültürel mirasın değerli örneklerini oluşturuyor. Fakat geçmişin tanığı olan, bugüne eski yaşam kültürünü de aktaran bu yapılar, ancak korunurlarsa ayakta kalabiliyorlar. Çünkü zamanın yıpratıcı fiziki koşulları, özellikle içinde yaşamın devam etmediği tarihi konutları yavaş yavaş yok ediyor.
Çoğunun sahipleri artık hayatta değiller doğal olarak. Mirasçıların ise aslına sadık kalarak koruma, restorasyon gibi pahalı uygulamaları devreye almaları bir hayli zor. O nedenle genellikle bu tür binaları boşaltıp zamanın hükmüne bırakmayı ve yok oluşlarını beklemeyi uygun buluyorlar. Zira bunların neredeyse tamamına kamu adına bir “koruma kararı” verilmiş bulunuyor.
Yıkıp yeni bina yapmak mümkün değil. 2863 sayılı Kanun gereğince, Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağlı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu eliyle, tespitleri yapılıyor ve karar alınıyor. Alınmayanlar için de, yeni inşaat talebi aşamasında önlenmeleri yönünde mülki idare uyarılıyor. Bu tür eski binaların, çevreye zarar vermesinin önlenmesi için de bir koruyucu bariyerle çevrelenmesi sağlanıyor. Fakat bariyerin varlığı, çoğu kez binaların doğal ömürlerini tamamlanmasının beklenmekte olduğu anlamına da geliyor. Yangın, deprem, şiddetli yağış gibi dış etkilerle binalar çökerse, mirasçılar da orada yeni bir inşaat için Bölge Koruma Kurulu’na başvurup, kararının kaldırılmasını talep ediliyorlar.
***
Kamu eliyle bazı koruma çalışmaları yapılıyor elbette. Fakat bu yolu kullanarak asla hepsine yetişebilmek de mümkün değil. Zira büyük maliyetler söz konusu. Üstelik en başta mülkiyet sorunlarını giderme hususu olmak üzere, pek çoğu uzun süren ve pahalı süreçlerin de aşılması gerekiyor. Kamulaştırma başlı başına büyük maliyet ve çoğu kez takas veya uzlaşma ile çözülüyor. Röleve, sıva sökümü, derz karışımı tahlili, temizlik, çıkan malzemenin tasfiyesi, yeni uygun malzeme seçimi, güçlendirme ve restorasyon ise çok özel alanlar. Uzman ve tecrübeli kadrolar eliyle yapılmaları gerekiyor. Yoksa harcanan onca para ve emeğe karşın, ortaya bazı “ucube” yapılar bile çıkabiliyor. “Restorasyon faciası” tanımı da buradan kaynaklanıyor. Neyse ki bizde yok bunlardan, dilerim hiç de olmaz.

Koruma çalışmaları farklı kurumlar tarafından yapılıyor. Bunlardan en çok görüleni, kamunun bölgesel “Kalkınma Ajansları” desteğiyle, mülki idare ile yerel yönetimin ortaklaşa yaptığı işler. Kaymakamlık öncülüğünde, Büyükşehir belediyesi, ilçe belediyesi, Kültür ve Turizm Müdürlüğü tarafından desteklenen ve Ajans eliyle projelendirilen bu çalışmalar, daha çok “sokak sağlıklaştırma” adıyla ilerliyor ve eski evlerin hayat bulması sağlanıyor. Bu çerçevede 2020 yılında hayata geçirilmeye başlanan “Tarihi Edremit Evleri Gün Yüzüne Çıkıyor” projesi kapsamındaki Gazi İlyas Mahallesi çalışmalarının ilk kısmı 2021’de tamamlandı ve olumlu sonuçlar da alındı. Zaten Edremit Belediye Meclisi 2001 yılında bu mahalle için “Koruma Amaçlı İmar Plânı" hazırlatma kararı vermiş ve Koruma Kurulu’na da onaylatmıştı. Bölgedeki bütün yapıların koruma amaçlı planları da yapılmıştı. İşte bu temelde, Kavcı Camii tarafından başlayıp birçok tarihi evde dış cephe restorasyonları yapıldı. Onarımları ve boyanmaları gerçekleştirildi. Hatta bazı binalarda, sahiplerinin de gayretiyle kapsamlı iç restorasyonlar yapıldı.
Bu bölgede tarihi ve kültürel yapıları yeniden gün yüzüne çıkartarak bir çekim alanı oluşturulması çabası önemliydi. Fakat konutların bir kısmının yeniden yaşanır hale gelmesi yeterli olmadı. Bölgeye çekim alanı özelliği kazandırma gayretinin kalıcı olması için, başka adımlar da atmak gerekiyor. Örneğin bireysel mülkiyette olan ve onarılan bu binaların otel, pansiyon, kafe veya lokanta haline getirilmesi, buralarda turistlere Edremit’e has lezzetlerin sunulmasına imkanı yaratılması lazım.
Bina sahiplerini bu türden girişimlere özendirmek gerekiyor. Bunun için yerel yönetimlerin öncü olması, canlılığını yitirmiş olan bu bölgede ciddi bir başlangıç ivmesi yaratabilir. Restorasyon kadar o binaları işlevsel kılmak da önemli. Yoksa boşuna çaba gösterip kaynak harcamış duruma düşülür.
***
Bu anlamda, Balıkesir B. Belediyesi Kent Tarihi ve Tanıtımı Dairesi’nin yeni dönemde Kapıcıbaşı Mahallesi’ndeki eski bir tescilli evin restorasyonuna başlaması çok yerinde oldu. Bu çalışma ile daha önce Gazi İlyas’ta yapılan çalıma alanı bütünleşince, eski kentsel mirasının görünür ve yaşanır olması da sağlanacak. Restore edilen bu konutun, Büyükşehir eliyle gelir getirici bir işleve kavuşturulması ve bölgedeki konut sahiplerine de örnek olması gerekiyor.
Temalı bir küçük müze veya bir kafeyle, bölgeyi gezecek turistlere makul bir soluklanma alanı oluşturulursa, çevrenin canlanmasına da katkıda bulunacaktır. Böylece mahalledeki konutlarda restorasyon talepleri de artar. Mahalle sakinlerine “binaların yıkılmasını hiç beklemeyin, burada çok katlı uygulaması değil, koruyarak değişim yönünde bir tercihimiz var” deyip, açık bir kararlılık ifadesi de sergilenir.
***
Edremit Belediyesi’nin de bu çerçevede ve kendi olanaklarıyla yaptığı çalışmalar var elbette. En çok ilgi çekeni Tuzcumurat Mahallesi’ndeki Atatürk Kültür Evi’dir. Burası eski ve varlıklı bir zeytinyağı tüccarı tarafından 19. yüzyıl Levanten evleri üslubuyla inşa ettirilmiş nitelikli bir yapıdır. Birkaç kez el değiştirmiş, geçirdiği iki büyük yangın sonucunda, çatısı da kalmadığı için doğal yıpranmaya uğramış ve zamanla enkaz haline gelmiş olan bu binanın 2018’deki restorasyonu önemli bir kazanımdır. Edremit sakinleri 1934’deki ziyaretinde Atatürk’ün konuk olduğu bu binayı, zaten o tarihten beri ismiyle anıyordu. O nedenle restorasyondan sonraki yeni işlevi de, buna uygun oldu.
***
Bir başka çalışma, Hekimzade Mahallesi’ndeki “Sabahattin Ali Anı Evi”dir. Yaklaşık bir asır kadar önce ailesinin kiracı olarak yaşadığı o evde S. Ali çocukluk ve gençlik dönemini geçirmiş. O dönemin çeşitli izlerini, eserlerinde de görüyoruz. Yanık Değirmen’in kalıntıları hala bu evin birkaç yüz metre ilerisinde duruyor. Gerçi o evde yapılan restorasyon biraz “ben yaptım oldu” yöntemiyle gerçekleştirildi ama yine de ilçemiz için önemli bir kazanımdır.
Her iki örnekte de, bir dönemin ve bir önemli ismin yaşatılması esas alınmıştır. Bu yaklaşım çok da isabetlidir. Mülkiyet sorunlarını da Edremit Belediyesi ile eski sahipleri uzlaşarak aşmıştır. Diğer bir çalışma ise Akpınar ailesi tarafından Edremit Belediyesi’ne bağış yoluyla aktarılan tarihi bir konutta gerçekleştirildi. Restore edilerek, ailenin ilçeye sosyal - eğitsel katkılarını ve sağlık - eczacılık temasını sergileyen yapı, 2019’da Yılmaz Akpınar Kültür Evi ismiyle açıldı. Bu yapının da korunması ve kent yaşamına geri dönmesi, ilçemiz için bir kazanımdır.
***
Ancak bu sene Büyükşehir Belediyesi’nin ilçemizde başlattığı bir başka restorasyon çalışması daha var ki, muhtemelen bu türden çalışmaların en önemlilerinden birisi olacak. Habip Ağa Tepesi’ndeki tarihi bina, yıllardır ilçenin gündeminde bulunuyordu zaten. Mülkiyeti "Zihniye Hanım Mahdumu Ramis Bey Tesisi" olarak kayıtlı bulunan bir vakfa ait bu taşınmaz, Hamidiye Mahallesi’nde yaklaşık 4.780 m2 yüzölçümlü bir arazide yer alıyor.
2021 yılında sivil toplum kuruluşlarının çeşitli öneriler geliştirmesi sonucunda, Edremit Belediye Meclisi’nin kararıyla Balıkesir B. Belediyesi’ne 20 yıl süreyle tahsis edilmişti. Fakat o dönemin yönetimi, bir proje geliştiremedi ve binaya elini bile sürmedi. Koruma lafta kaldı. Aksine uyuşturucu müptelalarına mekan oldu bina ve defalarca da yakıldı ne yazık ki. Çatısı bile kalmadığı için doğal yıpranması iyice arttı, katlarını oluşturan keresteler dahi yok oldu. O dönem pek çok hatırlatma yapılmasına rağmen el atılmayan restorasyon işine, bu dönem başlandı. 1904 yılında inşa edilip, 1926’ya kadar konut olarak kullanılan, sonra da Edremit Hastanesi ve Verem Savaş’a ev sahipliği yapan Habip Ağa konutunda, bu Eylül ayında önce yanındaki betonarme Dispanser binası yıkıldı. Böylece tarihi bina ortaya çıktı, etrafı çevrilerek korumaya alındı. Çatı ve kat keresteleri dışarıya taşındı, binanın sıvaları soyuldu. Şimdi çalışmanın devamı için derz tahlili ve bina güçlendirme kararları belirlenecek. Böylece iki katlı bu bina da “Tarihi Edremit Evleri Gün Yüzüne Çıkıyor” projesi çerçevesinde yaşama kavuşturulacak. Bu da sevindirici bir gelişme elbette. Edremitlilerin “iyi şeyler de oluyor” demelerini, geleceğe umutla bakmalarını sağlıyor üstelik.
***
Şimdi bu yeni restorasyonla ortaya çıkacak binanın ve yaklaşık 4,5 dönümlük alanın işlevinin ne olacağı önem kazanıyor. Vakfın senedi "kültürel ve sosyal amaçlarla" kullanılması hususunu belirlendiğine göre, bunun dışına çıkılmayacağı, ticari bir faaliyet yapılamayacağı gayet açık. Kentin bir kültürel değeri korunurken, buna bir sosyal amaç ilave etmek de yerinde olacaktır.
Ayrıca burası Roman hemşerilerimizin yoğunlukta olduğu mahallelerin tam ortasında. Onlara burada bir düğün alanı, çay bahçesi, piknik imkanı hediye edilse uygun olmaz mı? Hem Ağa Tepe ve çevresinin bu suretle kente kazandırılması, hem bölgenin nitelik kazanması, değişmesi ve hem de kentsel yaşamla bütünleşmesi yönünde katkı sağlamak hedef alınırsa, çok daha iyi olmaz mı? Yeniden yaşama kavuşacak bu ortak kültürel değerin korunması da, herkesten çok orada yaşamını sürdürenlere yakışır. Kentin sorumlu birer yurttaşı olmayı da benimserler böylece. Yerel yönetimlerin bu hususu düşünmesini diliyorum.
Ellerini de çabuk tutmalılar bence, zira İbrahimce Mahallesi’ndeki Hacı Kabakçı Evi ile mülkiyet sorunu vaktiyle halledilmiş daha pek çok kültürel değer daha bekliyor sırada.
            




