DÜŞÜNEN ADAM
Salgın, Batı Kapitalizminin ulusal boyuttaki güç kaybını (kârlılıkların gerilemesi) önleyebilmek için seksenli yılların sonundan başlayarak pompaladığı, Sovyetler Birliği’nin çökertilmesini de kapsayan “küreselleşme” projesinin önlenemez, kaçınılamaz sonunu erkene çekti. Kapitalizmin iflâsı küresel boyutta da ortaya çıktı. Umulur ki, Dünya’daki her toplum, sürdürülmeye çalışılan sömürü düzeninin bu vesileyle farkına varır ve tercihlerini yeniden belirler.
Dünya ekonomisini şekillendiren blokların siyasi, ekonomik gerçekleri, sosyal inanç ve kültürel yapıları, değerleri farklı. Bu nedenle, halkların ve ülkelerin salgının yaratacağı olumsuzluklar karşısındaki tepkileri aynı olmayacaktır.
Küresel ekonomiyi şekillendiren üç önemli ekonomik blok: 1)Kapitalist Blok: ABD, Kanada, İngiltere, AB’nin ekonomi liderleri Almanya, Fransa, İtalya. 2)Çin, Japonya. 3)Rusya.
Kapitalist Blok
- salgınla birlikte Almanya’nın dışındaki tüm ülkelerde, “sosyal devlet” anlayışının olmazsa olmazı, güçlü sağlık sisteminin perişanlığı, ortaya çıktı.
- salgın sonrasında küresel ekonomik kriz ağırlaşacak, dış ticaret hacimleri küçülecek, firmalar, işyerleri kapanacak, kurulu üretim kapasiteleri atıl kalacak,
- katma değeri ileri teknoloji ürünleri ihracatından, teknoloji paylaşımı(know how) satışlarından elde edilen gelirler önemli ölçüde azalacak,
- salgın öncesinde de var olan işsizlik, artarak kronikleşme sürecine girecek, gelir dağılımında büyüyen eşitsizlik, daha fazla görülecek, hissedilecek,
- borçlanarak tüketme çılgınlığına girmiş toplumlarda, oluşturulmaya çalışılan “yaşlılar, emekliler, ülke ekonomisine yük” algısı, toplumdan topluma farklı boyutlarda değişecek,
- derin durgunluk içine girecek ekonomileri canlandırabilmek için kamu harcamaları arttırılmak zorunda kalınacak, sürekli istihdam sağlayacak sabit kamu yatırımları, toplumdaki eğilimlere göre sistemde radikal değişiklikler,(kamulaştırmalar) gelir dağılımındaki eşitsizlikleri düzeltecek radikal ekonomi ve maliye politikaları gündeme gelebilecektir.
Çin ve Japonya Çin:“Komünist Çin”, “devlet sosyalizmi” sisteminin yerini alan ve “devlet kapitalizmi” olarak tanımlanan yeni ekonomik modelde, küreselleşme ile birlikte ‘stratejik ve ileri teknolojiye ihtiyaç duyulan sektörlerde, ‘yabancı sermaye-devlet ortaklığını’ öngören bir strateji benimsedi. Sosyal devlet anlayışından sapmayan, ekonomide devlet kontrolüne önem veren, merkezi planlama disiplini içinde uygulanan bir ekonomi modeli. Özel sektörün işlettiği küçük işletmelerde üretilen basit ve ucuz ürünlerle de dünyadaki bu tür pazarlarda önemli paya sahip olan bir ülke. Disiplinli, eğitimli ve çalışkan insan gücü önemli avantajı. Küresel kriz, Dünya ekonomisindeki yerini, önemini fazla değiştirmez.
- Japonya:İleri teknoloji ile üretim yapan özel sektör kuruluşlarının ağırlıklı olarak etkili olduğu bir ekonomik yapı. Disiplinli, eğitimli, çalışkan, özverisi yüksek işgücüne sahip bir ülke. Katma değeri yüksek ürünlerin ihracından sağladığı gelir azalır. En büyük engeli, enerjide çok büyük oranda dışa bağımlı olması.
- Rusya: CIA ajanı Gorbaçov sayesinde! dağıtılan SSCB’den sonra kurulan, ilk yıllarında ordusunun lojistik desteğini dahi sağlayamayan Rusya Federasyonu, son yıllarda Putin’in dirayeti ile yeniden süper güç konumunu kazandı, bunu giderek daha etkili hale getirmekte.
Zengin enerji kaynakları, geniş tarım alanları, komünist sistemden deviralınan başta teknoloji, her alanda nitelikli eğitim almış, almaya devam eden nüfusa sahip güçlü bir ülke. Dışarıya bağımlılığı az, enerji kozunu, politik ve ileri teknoloji destekli askeri gücünü akıllıca kullanabilen bir ülke. Krizden göreceli olarak daha az etkilenecektir.
Bu blokların haricinde diğer Akdeniz, (İspanya, Portekiz, Yunanistan, Türkiye) Benelux, İskandinav, Orta Avrupa, ve Uzakdoğu ülkeleri var. Bunların tamamının dünya turizm endüstrisinden aldıkları paylar büyük ölçüde azalacak.Benelux ve İskandinav ülkelerinin en büyük avantajı, nüfuslarının ekonomik potansiyellerinin üzerinde olmaması. Norveç, diğerlerinden daha avantajlı. Kuzey Denizindeki zengin petrol rezervleri sayesinde krizi daha az zararla atlatacağı söylenebilir. Teknolojide ileri, güçlü marka ürünlere sahip, Danimarka, İsveç, Finlandiya da krizden göreceli olarak az zarar göreceklerdir. Ekonomik yapıları çok fazla kırılgan, dış endüstriyel pazarlarla ilişkilerifazla geniş kapsamlı olmayan Orta Avrupa, Benelux ve ülkeleri de sahip oldukları ve oluşturabilecekleri sinerjilerle krizden görecekleri zararı azaltma şansına sahipler.
Özetle; salgından en büyük hasar gören kapitalist blok olacaktır.
Türkiye’ye gelince; yüksek iç ve dış borçları, kaynaklarını üretkenliği sürekli olmayan(inşaat) yatırımlarla yitiren, tutarlı tarım politikaları izlemediği için tarımsal alanlarını tam kullanmayan, ranta açan, gıdada ‘kendi kendine yeterken yetmez’ hale gelen, gelir dağılımındaki eşitsizliği büyüyen, üretmeden tüketen, borç batağına saplanmış ekonomisi ile küresel krizden kötü etkilenecek.
Devlet, belli azınlığın çıkarlarına hizmet eden politikalarla ekonomideki ağırlığını, kontrolünü kaybetmiş durumda. “Devlet küçülmeli” çığırtkanlığı salgınla birlikte “kamu bankaları vatandaşın yanında” kahramanlığına dönüştü! Özel bankalar günah keçisi yapılarak sorunun temelindeki gerçek gözden kaçırılmak isteniyor! Serbest Piyasa Ekonomisi(SPE) bir kez daha gerçek yüzü ve boyutları ile ortaya çıkıyor! Maske karaborsası ile özel bankaların yaptıkları aynı değil mi? İkisi de SPE’nin faziletleri! Salgın çıkıncaya kadar kamu bankaları da bankacılığı “emirle düşürülen faizler” dışında- SPE kurallarına göre yapmadılar mı? Orman yangını kovayla su dökerek sönmez! Cumhuriyet’in doksan yedinci yılında Türkiye ekonomide DEVLETİ hatırlamak zorunda kaldı. Corona sayesinde!Şu anda yapılmaya çalışılan, okyanusun ortasında batan gemiden denize dökülenleri botlara bindirmeye çalışmaktır. Sonrası, köpek balıklarının insafına kalmış!
Salgından sonra başta istihdam olmak üzere ekonominin kaderini, kurtuluşunu özel sektöre bırakmak en büyük aymazlık ve ihanet olur. Özel sektörün kendisine verilecek olan; “ülkeyi enkazdan kurtarıcı” rol ve kimliği ile kamudan talep edeceği ekonomik ve mali destekleri, alacağı teşvikleri düşünebiliyor musunuz? İstihdam, ücret, temel mal ve hizmetlerin üretimi. Bunlar özel sektörün takdirine, insafına bırakıl(a)mayacak, önemli konulardır. Buralarda, “azami kârlılık” değil, “azami toplumsal fayda” esastır.Azınlığın zenginliği mi, Devletin, dolayısıyla halkın zenginliği mi? Mutlu azınlık mı, yoksa (u)mutsuz çoğunluk mu?
Bundan sonrası, “milli irade”ye kalmış…
Düşünen Adam





