ANKARA GARI’NDA KANLI SABAH
10 Ekim 2015 Cumartesi sabahı, Ankara Garı önünde sendikalar, sivil toplum örgütleri, siyasi partiler ve barış gönüllüleri “Emek, Barış ve Demokrasi Mitingi” için toplanmıştı.
Saat 10.04’te, mitingin başlamasına dakikalar kala, kalabalığın ortasında iki ayrı noktada art arda patlamalar meydana geldi.
Patlamalar o kadar güçlüydü ki, çevredeki binaların camları kırıldı, yüzlerce insan kanlar içinde yere yığıldı.
O an, Ankara’nın kalbi kana bulandı.
Resmî verilere göre 104 kişi yaşamını yitirdi, yaklaşık 500 kişi yaralandı. Saldırıda hayatını kaybedenlerin büyük bölümü gençti; öğretmenler, sağlıkçılar, öğrenciler, sendika üyeleri ve barış gönüllüleri...
IŞİD TERÖRÜ VE TÜRKİYE HEDEFİ
Katliamın hemen ardından yapılan incelemelerde, saldırının IŞİD (Irak Şam İslam Devleti) adlı terör örgütü tarafından gerçekleştirildiği belirlendi.
Saldırıyı düzenleyen canlı bombalardan biri Gaziantep’teki IŞİD yapılanmasıyla bağlantılıydı. Bu ağ, daha önce Suruç ve Diyarbakır saldırılarında da rol oynamıştı.
IŞİD, kendisini “hilafet devleti” olarak tanımlayan radikal bir örgüttü. Irak ve Suriye’de ortaya çıkıp kısa sürede sınır ötesine yayılan bu yapı, özellikle mezhep temelli çatışmaları körükleyerek kaos ortamından güç devşiriyordu.
Ankara Garı Katliamı da bu stratejinin bir parçasıydı.
Amaç, Türkiye’de toplumsal kutuplaşmayı derinleştirmek, siyasal istikrarı sarsmak ve barış çağrılarını susturmaktı.
BARIŞ MİTİNGİ HEDEF ALINDI
10 Ekim saldırısı, yalnızca bir terör eylemi değil, aynı zamanda sembolik bir mesajdı.
Mitingin ana teması “Savaşa inat, barış hemen şimdi” idi. Katliam bu barış talebini hedef aldı.
Kurbanların ellerinde zeytin dalları, dillerinde “Bir arada yaşamak” sloganları vardı.
Patlamalar, tam da “Barış” kelimesinin yankılandığı anda gerçekleşti.
Bu nedenle Ankara Garı Katliamı, Türkiye’nin toplumsal hafızasında bir dönüm noktası olarak yer etti.
Saldırı, siyasi gerilimlerin tırmandığı, seçim atmosferinin yoğunlaştığı bir dönemde geldi. Bu yönüyle birçok uzman, saldırının “politik etkisi yüksek bir terör eylemi” olduğunu vurguladı.
SALDIRI SONRASI: YAS, ÖFKE VE ADALET ARAYIŞI
Katliamın hemen ardından Türkiye’nin dört bir yanında yas ilan edildi. Meydanlarda, kampüslerde, sendika binalarında siyah bezler asıldı.
Ancak saldırı sonrası süreçte güvenlik zafiyeti ve istihbarat ihmali tartışmaları büyüdü.
Daha sonra mahkeme kayıtlarında, saldırganların uzun süredir takipte oldukları, ancak etkili önlem alınmadığı ortaya çıktı.
Aileler, yıllar boyunca “adalet nöbetleri” tutarak, olayın tüm boyutlarıyla aydınlatılmasını talep etti.
Davalar sonuçlansa da kamuoyunda “tam adalet” sağlanamadığı görüşü hâkim.
TÜRKİYE VE TERÖR: YARALANAN DEMOKRASİ
Ankara Garı Katliamı, Türkiye’nin terörle mücadelesinde yeni bir sayfanın açılmasına neden oldu.
IŞİD’in Türkiye içindeki hücrelerine yönelik operasyonlar hızlandı, sınır ötesi güvenlik politikaları değişti.
Ancak saldırı, aynı zamanda Türkiye toplumunda derin bir güvensizlik duygusu ve kutuplaşma yarattı.
Bir kesim için bu olay “barışa yönelik bir suikast”, diğer kesim için ise “terörle mücadele bahanesiyle özgürlüklerin daralmasının başlangıcı” olarak görüldü.
KATLİAMIN TOPLUMSAL VE SİYASAL YANSIMALARI
10 Ekim 2015, Türkiye’de yalnızca bir terör saldırısının değil, bir travmanın tarihidir.
O gün yaşananlar, sanat eserlerine, belgesellere, anma etkinliklerine ve siyasi söylemlere konu oldu.
Her yıl “10 Ekim Barış ve Dayanışma Günü” anmalarıyla hayatını kaybedenler anılıyor.
Bu katliam, Türkiye’de barışın, hoşgörünün ve bir arada yaşama kültürünün ne kadar kırılgan olduğunu bir kez daha gösterdi.
Gar meydanında toprağa düşen bedenler, yalnızca insanları değil, bir ülkenin birlik umudunu da hedef almıştı.
UNUTMAMAK VE YENİDEN YAZMAK
Ankara Garı Katliamı, Türkiye’nin demokrasi tarihinde kara bir leke olarak kaldı.
Aradan geçen yıllara rağmen, “Neden önlenmedi?”, “Kimler göz yumdu?” soruları hâlâ zihinlerde.
Ancak bu karanlık olay, aynı zamanda barış ve dayanışma fikrinin yeniden filizlenmesine de vesile oldu.
Çünkü o sabah, Ankara Garı önünde ölenler, bir ideolojinin değil, barışın adını haykırıyordu.