KONUK YAZAR / KORHAN YAKUT


STK’lar (Sivil Toplum Kuruluşları), toplumda “Üçüncü Sektör” olarak adlandırılan; ne kamu (devlet) ne de özel sektör (kâr odaklı şirketler) olan alanda faaliyet gösterirler. Toplumsal yaşamın ayrılmaz ve dinamik bir parçasıdırlar.


STK’LARIN TOPLUMDAKİ YERİ VE ÖNEMİ

STK’ların toplumdaki yeri ve önemi, üstlendikleri çok yönlü rollerle belirlenir.

Sessizlerin Sesidir: STK’lar; toplumun dezavantajlı, marjinalize edilmiş veya sesi duyulmayan kesimlerinin (engelliler, kadınlar, azınlıklar, çevre savunucuları vb.) haklarını savunur ve taleplerini kamusal alana taşır.

Belirli sorunlara (iklim değişikliği, eğitimde eşitsizlik, hayvan hakları vb.) dikkat çekerek kamuoyu bilinci oluşturur ve toplumsal değişimi tetikler.

Alınacak kararlarda vatandaşların görüşlerinin dikkate alınması için kamu otoriteleri ve siyasi aktörler üzerinde demokratik baskı kurar.

Bireylerin yalnızca birer seçmen olmanın ötesinde, toplumsal sorunların çözümüne aktif vatandaş olarak katıldığı yasal ve örgütlü platformlardır.

Yöneticilerin şeffaf ve hesap verebilir olmasını talep eder; kamu politikalarının izlenmesi ve denetlenmesinde kritik rol oynar.

Kişi hak ve özgürlüklerinin korunmasına, örgütlenme özgürlüğünün gelişmesine ve mevcut hukuki düzenlemelerin daha geniş yorumlanmasına katkı sağlar.

Devletin kaynaklarının yetersiz kaldığı veya ulaşamadığı alanlarda (afet yardımı, sosyal hizmetler, yoksullukla mücadele, sağlık taramaları, eğitim bursları) hızla örgütlenerek toplumsal boşlukları doldurur.

Bağışçılar, gönüllüler ve ihtiyaç sahipleri arasında köprü kurarak toplumsal dayanışma ağlarını güçlendirir.

Toplumdan dışlanmış bireyleri ve grupları topluma kazandırma ve bütünleştirme faaliyetleri yürütür.


UZMANLIK, SAHA DENEYİMİ VE YENİLİKÇİ ÇÖZÜMLER

STK’lar, çalıştıkları özel alanlarda (çevre, sağlık, insan hakları vb.) saha çalışmaları ve araştırmalar sayesinde derinlemesine bilgi ve tecrübe birikimine sahiptirler. Sahadan edindikleri bu deneyimi kullanarak kamu kurumları ve özel sektör için sorun tespiti, çözüm önerisi ve politika taslağı sunma süreçlerine dahil olurlar.

Kâr amacı gütmeyen, esnek yapıları sayesinde toplumsal sorunlara geleneksel yöntemlerin dışına çıkan yenilikçi ve mikro çözümler geliştirebilirler.


KURUMSAL YAPI VE LİDERLİK SORUNU

STK’lar, toplumun temel yapı taşları olan üç sektör arasındaki dengeyi sağlar. Ancak bir sivil toplum kuruluşunun başarısının ve misyonunun tek bir kişinin (başkanın) kişisel başarısı gibi algılanması, kurumsal yapının zayıflamasına yol açabilir.

Sürekli kişisel reklam, kuruluşun asıl misyonunu ve hizmet ettiği amaçları, başkanın kişisel tanıtımının gölgesinde bırakabilir. STK’nın tüm faaliyetlerinin tek bir kişiye endekslenmesi durumunda; başkan değiştiğinde ya da görevden ayrıldığında kuruluşun yönetilmesi ve faaliyetlerini sürdürmesi zorlaşır.


ORTAK AKIL VE KATILIMCI YÖNETİM

Ortak akıl, bir grup içindeki farklı bireylerin bilgi, deneyim, perspektif ve becerilerini bir araya getirerek bireysel olarak ulaşılamayacak daha kaliteli ve kapsamlı kararlara ulaşma sürecidir.

Ortak Akıl Yönetimi, kararların yalnızca tepe yönetim tarafından değil; çalışanlar, gönüllüler, uzmanlar ve üyeler gibi tüm paydaşların katılımıyla alınmasını esas alır. Kuruluşun bileşenlerinin başkanı sorgulama hakkına sahip olması, yanlış kararların önüne geçerek kuruma zarar verilmesini engeller.

Sağlıklı bir STK’da başkan; misyonu ve projeleri tanıtırken sadece bir temsilci olmalı, odağı sürekli olarak kuruluşun yaptığı işlere ve ekibine yönlendirmelidir.


GÖNÜLLÜLÜK VE TEMSİL DENGESİ

Başkanın yanı sıra; proje liderlerinin, gönüllülerin ve faydalanıcıların hikâyelerinin anlatılması, kurumsal derinliği ve çeşitliliği gösterir. Herhangi bir etkinlikte sadece lider pozisyondaki başkanın her davranışının görevliler tarafından fotoğraflanması sakıncalıdır.

Yönetimin, ortak akıldan çıkan kararlara gerçekten değer verdiğini göstermesi ve bunları uygulamaya koyması, üyelerin motivasyonunu artırır. Gönüllülük esaslı STK’larda başkan; toplantılarda, karar alma süreçlerinde ve temsil görevlerinde etkin olmalıdır.


YATAY YAPI VE KATILIMCI MODEL

Gönüllü STK’larda en etkili ve yaygın yaklaşım; yatay hiyerarşiye yakın, katılımcı ve esnek yapılardır. Tamamen dikey ve katı hiyerarşi, gönüllülük ruhuna ve STK’ların misyonuna aykırı düşebilir.

Yatay yapı: Gönüllülerin sorumluluk ve yetki almasını sağlar. Kuruma bağlılığı ve motivasyonu artırır. Daha yaratıcı ve etkin çözümler üretir. Kriz ve proje bazlı çalışmalarda hızlı karar alma imkânı sunar. Şeffaflığı artırarak bağışçı ve gönüllü güvenini güçlendirir. STK’ların, belirli projeler etrafında toplanan; yetkileri net tanımlanmış ve kendi kendini yönetebilen Alt Kurullar veya Proje Ekipleri oluşturması yararlıdır.


YATAY YAPININ ZORLUKLARI

Yatay yapı, yöneticinin liyakatini ortaya koyar. Herkesin dâhil olduğu süreçlerde uzlaşma zaman alabilir. Sorumluluklar net tanımlanmazsa görev karmaşası yaşanabilir. Katılımcı sayısının fazla olması, koordinasyon ve iletişim yükünü artırabilir.


DİKEY HİYERARŞİ VE SINIRLI KULLANIMI

Dikey hiyerarşi; emir-komuta zincirinin net olduğu geleneksel yapılardır ve STK’larda sınırlı alanlarda tercih edilir. Özellikle afet, arama-kurtarma ve acil müdahale gerektiren durumlarda hızlı ve tek merkezden karar alma hayati önemdedir.

Ancak dikey yapı: Gönüllü motivasyonunu düşürür. İnisiyatif alma isteğini zedeler. Bilgi akışını yavaşlatır. Sahadaki deneyimin göz ardı edilmesine yol açabilir.


HİBRİT YÖNETİM MODELİ

Başarılı gönüllü STK’lar genellikle hibrit bir model kullanır:

Çekirdek Yönetim: Misyonu, vizyonu ve yasal sorumlulukları belirleyen sınırlı dikey yapı.

Proje / Operasyon Ekipleri: Yatay, uzmanlık bazlı ve katılımcı ekipler.

Bu yapı; hesap verebilir bir yönetim ile tabandan gelen katılımcı ve motive bir çalışma ruhunu birleştirir. Gönüllülük esaslı bir kuruluşu yöneten kişi, ekibi ve üyeleriyle birlikte ortak akıl ile hareket ederse başarıya ulaşır. Bu başarı birlikte yaşandığında ise sürdürülebilirlik sağlanır.

Muhabir: Haber Merkezi