AKÇAY HUDUT KAPISI’NA DAİR


Aslında hiçbir şey durup dururken olmuyor. Akçay Hudut Kapısı zaten vardı ama işlevsiz öylece duruyordu. Akçay-Midilli seferlerine de seçim zamanı söz vermişti Ahmet Akın. Hatta geçtiğimiz Mayıs başlarında, muhtemelen Ankara görüşmelerinin de ilerlediği bir dönemde, bir halk toplantısında Ayvalık seferlerinin devam edeceğini ve “Akçay seferlerinin de 5 Haziran’da başlayacağını” dile getirmişti. Bu konuşmayı kayda alan basın da, durumu kamuoyuna duyurmuştu. Ayvalık’ta özel sektörün rekabet olmadan yıllardır yaptığı hizmetten demek ki mutlu değil seçmen kitlesi ve Büyükşehir’den duruma vaziyet etmesini istemişler. Fakat Körfez sakinleri Akçay işinin olacağına pek ihtimal vermediler doğrusu. Çünkü daha önce Midilli için tecrübe edilen bir girişim yaşanmıştı, Akçay-Ören deniz motoru işi de uzun soluklu olamamıştı. Hatta vaktiyle Küçükkuyu’da bir gümrük kapısı hazırlanmıştı ama o da çalışmamış ve yıllardır kapalıydı. Dolayısıyla bu işin olacağına ihtimal bile vermediler.


BÜYÜKŞEHİR’DE YÖNETİM MANTIĞI: SİZİN İÇİN EN İYİSİNE BEN KARAR VERİRİM!”

Fakat Büyükşehir’in çalışmaları sürdü ve geçen hafta Edremit ilçesinin Akçay Meydanı, yani İskele Meydanı veya resmi adıyla Cumhuriyet Meydanı yeniden kazılmaya başlandı. Gerçi bu meydan yıllardır şekilden şekle giriyor. Kazılıyor, döşeniyor, bazı çökmeler oluyor veya deniz erozyonuna uğruyor, yeniden düzenleniyor. Sarıkız heykeli ve havuzu bile oradan oraya naklediliyor. Bunların hiç biri yapılmadan önce de, yurttaşların görüşü alınmıyor. Her Büyükşehir yönetimi, “beni 5 yıllığına seçtiniz, sizin için en iyisi neyse ona ben karar verir ve uygularım” diyor. Demokrasi ve halka saygı kısmı eksik olan bu yönetim anlayışı sonucunda, kamusal kaynaklar da harcanıp duruyor.


HALKLA İLİŞKİLER ZAAFI MI, ÖZELLİKLE Mİ BÖYLE YAPIYORLAR?

Oysa yerel yönetimler bir proje hazırlayıp yerinde sergilese, yurttaşa da “katkılarınızı veya eleştirilerinizi bekliyoruz” dese, kim bilir ne yaratıcı teklifler, ne güzel öneriler çıkacaktır ortaya? Fakat bizde böyle olmuyor. İşte Akçay’da tekrarlanan da yine aynısı oldu. İşin tabelası bile çakılmadan, önce bariyerler kondu, işçiler, iş makineleri, kalıp malzemeleri, beton kamyonları girdi meydana. Çalışanlardan bilgi almaya çalıştı yurttaşlar. Haliyle yapılan işle ilgili çeşitli söylentiler de yayıldı ortaya ve nihayet 5 gün sonra 28 Kasım’da Büyükşehir’den bir resmi bilgilendirme yapıldı. Akçay kordonda, İskele ile bağlantılı bir Hudut Kapısı inşaatına başlandığını yurttaşlar böyle anladı.

Şimdi artık temsili resimleri bile var basında. Elbette 7 ay önceki haberle bir bağlantı da kuramadı hiç kimse. Oysa gizli saklı bir konu da değildi, uzun süredir Ankara’yla görüşmeler, protokoller, çalışmalar yapılıyordu.

Fakat ne Büyükşehir Belediyesi, ne de Edremit Belediyesi bunu yurttaşlara duyurmadı, bir ön hazırlık veya proje tanıtımı da olmadı. Bu çok garip bir tarz aslında, demek ki sürprizi seviyor seçtiklerimiz. Bir de başka konularda da karşımıza hep çıkıyor, bir işi kendi aralarında konuşunca, hatta dilekçe veya dosya hazırlayınca, yurttaşların da bilgisi olduğunu sanıyor yöneticilerimiz. Kimse şu projeyi falanca amaçla yapacağım, bu kadar harcama tutarı olacak, şu tarihte bitecek demiyor. Bir halkla ilişkiler zaafı mıdır bu, yoksa özellikle mi böyle yapılır, anlamak zor. Önceki yöneticiler “ben zengini severim” deyip böyle davranırdı, şimdikiler “halkçı” olduklarını söyleyip aynısını yapıyorlar?


MEYDAN BİTTİ, İSKELE GİTTİ, YAŞASIN TURİZM!

Gelelim güncel duruma. Şimdi artık Akçay’da yurttaşlar iyi niyetle soruyorlar. “Meydan’ın bir bölümünde deniz manzarasını neden kapatıyorsunuz? Nasıl bir “Hudut Kapısı” olacak bu? İskelenin kullanımı yurttaşlara tamamen kapanacak mı?” diyorlar. Tam da bu aşamada, bir yandan beton dökülürken meydanın deniz tarafına, diğer yandan da bir basın bildirisinin içeriği anlaşılmaya çalışılıyor. İnşa edilen Hudut Kapısı, Midilli adasına BADO (Balıkesir Deniz Otobüsleri A.Ş.) seferleri için yapılıyor. Burası tamam. Bol yerli turist gelip adaya gitmek için sıraya girecek, epeyce Yunanistanlı turist de Akçay’a inecek. Beklenti de bu. Fakat bu durumda “Meydan bitti, iskele gitti. Yaşasın turizm!” diye sevinç çığlığı da atmıyor hiç kimse. Neden böyle? Çünkü taşlar yerine pek oturmuyor. Gelin şimdi bu konuya sakince ve sağduyuyla bakalım.


YUNAN ADALARINA NEDEN BU KADAR TALEP VAR?

Öncelikle Akçay’ın kordonu ve meydanı bir nefes alma yeridir orada yaşayanlar için. Çok katlı ve bitişik nizamlı yapılaşmadan dolayı, sıcak yaz mevsiminde nefes bile alamayan yurttaşlar inerler oraya. Fakat bu yaz geldiklerinde, önlerinde bir Gümrük binası ve BADO gemileri hariç kimsenin giremediği bir iskele bulacaklar. Pasaport Polisi ile Gümrük Muhafaza personeli de orada çalışacak. Yani halkın yaşamından kopacak orası. Öyleyse bu yatırım neden yapılıyor? Çünkü tatil yapmak için Yunan adalarına gitmeye çok yoğun bir talep var. Ayvalık limanı yetmiyor bunca talebe, bir liman da Akçay’a lazım diye düşünülüyor bu nedenle. Zaten sırada Dikili, Aliağa, Çeşme ve İzmir de varken “Balıkesir niye dursun ki?” deniliyor.

İzmir ve Çeşme Sisam adasına, diğerleri Akçay da dahil Midilli’ye çalışacaklar. Tamam ama niye bu kadar talep var Yunan adalarına? Pek çok sebebin içinde iki tanesi öne çıkıyor. Öncelikle bizim denizimiz kirli, adalarda temiz. Sonra bizim kıyılarımızda turizm hizmeti çok pahalı, adalarda ucuz. Yani döneme bağlı, çeşitli değişkenleri olan bir durum söz konusu burada. Dün farklıydı, bugün bizi yönetenlerin sayesinde böyle.


BADO’YA FARKLI SAATLER VE FARKLI ROTALAR GEREKİYOR

İşte bu nedenlerle özel şirketler de, Büyükşehir belediyeleri de deniz ulaşımında yurttaşların talebine uygun bir yapılanmaya gidiyorlar. Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı’ndan limanlar devralınıyor, protokol yapılıyor. Ticaret Bakanlığı’yla Hudut Kapısı, diğer gerekli binalar belirlenip projelendiriliyor, inşa ediliyor. Derken bütün yasal işlemler hem burada hem de karşıda tamamlanıyor ve gemi farklı saatlerde gidip gelmeye başlıyor. Farklı saatler bir tercih nedeniyle değil, bağlı olunan zorunlu kurallar nedeniyle böyle. Çünkü Ayvalık’ta yıllardır Türkiye’nin iki numaralı özel deniz taşımacılık şirketi TURYOL çalışıyor. Sözleşmesini de yıllar önce yapmış Bakanlık’la ve Midilli’yle. BADO işe sonradan girdiği için, Ayvalık’tan Midilli’ye 11.00’de gidip 16.00’da dönmek zorunda kalıyor, zira diğer saatler öbür şirketin. Bu kısıtlı zamanda yapılacak tur için de haliyle talep daha az. BADO’ya farklı saatler ve farklı rotalar gerekiyor.

Reel durum böyle. “O zaman neden seçimde söz verilmiş?” demeyin. Talep gerçekten fazla. Üstelik bedava da değil bu hizmet tabii ki. Ayvalık’tan gidiş dönüş ücreti yetişkinlere 45 Euro, Akçay’dan yol daha uzun olduğu için, daha pahalı olacaktır muhtemelen. Geçici kapı vizesi 80 Euro. Demek ki bu ulaşım hattını yine belli düzeyde geliri olanlar kullanacaklar. Akçay’dan onlara mendil sallayıp “güle güle gidin” derken Büyükşehir, orada yaşayan hemşerilerine de “şu kirli deniz size yeter” diyemez elbette.! Denizi temizlemek ve bunu sürekli hale getirecek yatırımlar yapmak için değil de, Midilli ulaşımı için yatırım yapılmasını neden öne aldığını yöneticiler nasıl açıklayacak acaba Akçay’daki öfkeli yurttaşlara?


BTT’NİN VİZYON PROJESİ!..

Üstelik daha önceleri Akçay Belde Belediyesi’yken, o zamanki başkan Cahit İnceoğlu da bu limanı aynı amaçla kullanmayı denemiş ve ilk seferden sonra işin yürümeyeceği anlaşılmıştı. Hudut hattındaki konteynerler yıllarca dikenli teller içinde kaldı, çok sonra temizlendi orası. Şimdi hangi fizibilite çalışmasına dayandırıldı acaba yapılan bu çalışmalar, bileniniz var mı? Malum “turizmde önemli olan oteli yapmak değil, içini doldurmaktır” derler. Bu kural, deniz otobüsleri için de geçerlidir sanırım. Akçay İskelesini çalıştıracak olan BTT (Balıkesir Toplu Taşıma A. Ş.) tüm bu hesapları yapmıştır herhalde. Zira bu işi anlatırken BTT yetkilileri de “vizyon projesi” demeyi tercih ediyorlar.


O YOLCULAR ARAÇLARINI NEREYE PARK EDECEK?

Hatırlarsanız BADO geçen yaz 1 Ağustos’ta Ayvalık hattında çalışmaya başlamıştı. Bir hayli de reklam yapılmıştı bu nedenle. Yapılan ilk lansman seferinden sonra, limanın kullanımıyla ilgili olarak TURYOL ile sıkıntılar da yaşanmıştı. TURYOL 1995 yılında kurulan ve İstanbul B. Belediyesi’nin vapur işletmesi Şehir Hatları'ndan sonra ülkemizde en büyük özel vapur işletmecisi olan bir kuruluş. İkinci seferinde BADO gemisi Ayvalık limana bağlıyken, oraya yanaşmak isteyen bir TURYOL’un gemisi 200 yolcusuyla 2 saat kadar liman dışında beklemek zorunda kalmış ve sonunda yolcular Dikili’ye indirilerek otobüslerle taşınmışlardı.

Yanaşma zamanlaması kadar, iki firmanın anlaşamaması ve liman doluluğu sorun olmuştu. İşte Akçay, yeni bir liman imkanı yaratacak şimdi BADO’ya ama maliyetleri de artacak muhtemelen. Peki o yolcuların araçları Akçay’a nasıl girecek, nereye park edecek? Zaten trafik akışının yazın çok sorunlu olduğu o bölgede, bu hususlar da önemli. Ayrıca giden yolcu kadar, Midilli’den gelecek olan yolcuların durumuna da dikkat çekmek lazım. Bu yatırımla ticari hareketliliğin artması bekleniyor kuşkusuz.


YUNANİSTAN’DAN NE KADAR TURİST GELECEK?

Oysa şimdi akşam vakti gelen Yunanistanlı turistler, Akçay Meydanı’na koca bir Lunapark şamatasının ve nefes almak için sahile inmiş olan yurttaşların doğrudan içine inecekler değil mi? Hoşnut kalırlar mı böyle bir başlangıçtan acaba? Konaklama sorun olmaz, yeteri kadar olanak var Akçay’da, gerekli hazırlık ve denetimler de yapılır sanırım Haziran’a kadar. Fakat konaklama yapmayıp, sabah gelip aynı gün dönecek turistlerin tek gayesi ucuz mal almak olacak haliyle. Az insani temas, bol alış-veriş işini de Akçay’da halen mevcut “küçük dükkan sistemi” ile karşılamak zor, bazı sıkıntılar çıkacaktır haliyle. Ayrıca turistler de artık Türkiye’nin çok pahalı hale geldiğini söylüyorlar. Yani gelen turist beklendiği kadar olmayabilir. Edirne’deki Bulgar turist akınına bakmayın siz, şimdi Leva kullanıyor onlar ve 1 Ocak 2026’da Euro’ya dönünce neler olacak bakalım? Asıl bakılması gereken yer Ayvalık. Orada Yunanistanlı turist artıyor mu gerçekten? Velhasıl bu işlerin ticareti de, turizmi de hep aynı seviyede kalmaz, sık değişir ve dönemseldir. Bir bakarsınız gelişler artar, bir bakarsınız gidişler. Yapılacak yatırma değecek mi acaba?


BİLEN BİRİLERİ ANLATSA DA KARNIMIZIN ŞİŞİ İNSE…

Şimdi yurttaşların sorusu daha farklıdır aslında Akçay’da. “Zeytinli Atıksu Arıtma Tesisi mevcut yerinde mi geliştirilecek, yoksa Çıkrıkçı’da mı” diye tartışırken 20 koca ay geçti. Hatta “Zeytinli 1/100.000 İmar Planı Değişikliği” ortaya çıktı, bir de arıtmanın inşası Çıkrıkçı’ya zorunlu hale getirilmeye çalışıldı nedense. Körfez’deki yurttaşların bunca hayati önemde gördüğü bir konuda kesin karar ve uygulama, bu kadar yoğun bir kararsızlıkla ilerlerken, ne oldu da Akçay-Midilli deniz ulaşım hattı böyle aniden düşünceden imalata geçiverdi? Ankara faktörü mü girdi araya? Atıl duran çalışsın, bize de algı fırsatı mı versin denildi acaba? Bilen birleri anlatsa da, karnımızın şişi inse nasıl olur? Kıskandığımızdan falan değil ha, “maşallah” demek için veya “darısı arıtma işine” demek için. Yahu bu Ankara faktörü, “arıtma” işine de doğrudan destek vermeli aslında değil mi? Siyasi çekişmeye, o iş söz konusu olunca neden son verilmiyor? Körfez can çekişiyor, göremiyor musunuz!

Muhabir: KUBİLAY S. ÖZTÜRK