Şans eseri yaşıyoruz aslında!..

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

ULAŞ SÜRMELİOĞLU

 

Bildiğiniz üzere, gıda kaynaklı zehirlenmeler hızına hız katmış durumda. İnsanların ve şirketlerin para kazanma hırsı yüzünden yediğimiz ürünlerin hemen hepsinde zehir mevcut. Eskiden üç, beş günde bozulan ürünlerin raf ömrü nereden baksanız iki, üç aya çıkmış durumda.

 

Örneğin yoğurt diye aldığınız ambalajlı bir ürünün yarısı dahi yoğurt değil. Hatta birçoğu sadece süt aroması kullanıyor. Ya da marketlerden alınan ambalajlı hazır kekler. İçinde un bulmak bir hayli güç. Zararlı olduğunu bile bile içtiğimiz asitli ürünler bile artık daha zararlı. Hatırlayın bundan belki 10 yıl evvel, kola gibi asitli ürünleri içtiğimizde burnumuzun içi yanardı. Ona rağmen tadını sevdiğimiz için içerdik. Günümüzde asitli ürünleri tükettiğimizde bu hissi yaşamıyoruz. Fakat bu hissi yaşamamızın sebebi içeceğin asit oranının azaltılması değil. İnsanlar daha rahat ve daha çok tüketebilsin diye asit oranını koruyan ama hissiyatını azaltan çeşitli kimyasallar kullanılmakta. Yani eskiden fabrikasyon dediğimiz ürünler artık laboratuvar ürünü.

 

Hazır ürünlerin içerisine konulan renklendiriciler, kıvam arttırıcılar bunların hepsi kimyasal. En masum hazır ürünlerin turşular olduğunu söylemek isterdim ama onlarda zamandan tasarruf etmek için asidik kimyasallar ile yapılıyor. Deneme tahtası gibi olduk. Ne sağlıklı ne değil, hangi kimyasal yenilebilir üzerimizde denediler resmen.

 

Gıda terörü öyle bir hal aldı ki sadece hazır ürünleri kapsamıyor artık. Eskiden hazır ürün tüketmemek sağlıklı yaşamak adına bir çaba olarak nitelendirilebilirdi. Günümüzde öyle değil…

 

Sebzeler, meyveler tamamen ilaçlı. Doğala ulaşmak neredeyse imkansız. Hayvansal ürünlerde de durum aynı. Yediğimiz etlerin içerisinde protein namına hiçbir şey yok. Henüz gelişmemiş hayvanları ilaçla, kimyasal yemlerle büyütüp kısa sürede kesime hazır olmasını sağlıyorlar. Yani dana diye yediğimiz şey aslında buzağı. Yağ dokusu olmayan etler yapıştırıcı kimyasallar kullanılarak yağlandırılıyor. Tavuk etinin gerçek rengini hatırlayanlarınız elbet vardır. Koyu pembe, kahverengi arası bir renkti tavuk eti. Şimdi gördüklerimiz beyaza yakın pembe renkteler. Bunun sebebi hayvanın gelişim sürecini tamamlamadan büyütülerek kesilmesi. Şansa yaşıyoruz aslında. Pilava, çorbaya koyduğumuz bulyonların içerisinde tavuk ya da et suyu yok. Aroma vermesi için tatlandırıcılar, kıvam artırıcılar, çin tuzu olarak bilinen monosodyum glutamat (Msg). Bunların tümü insan sağlığına zararlı kimyasallar. Gıda kodeksinde ‘’kullanılamaz’’ ibaresi olması gereken kimyasallar…

 

Tüm bunların sebebi ise yerli üretimi ikinci hatta üçüncü plana atıp, yabancı sermayenin önünü açmamız. Yerel üretici bu hıza yetişebilmek için doğallığı bir kenara bıraktı. Borçlarını ödemesi ve yaptığı işten para kazanması gerekiyor çünkü. Eskiden kazandığı gibi kazanamıyor çünkü karşısında büyük firmalar, isim yapmış markalar var. Yerli üreticinin ürünü tercih edilmiyor. O da süreci hızlandırmak için basıyor ilacı.

 

Bu yazdıklarımı hepinizin bildiğinden eminim. Elimizden başka bir şey gelmiyor maalesef. Biz deneme tahtası olduk bu kimyasallar yüzünden. Hastalıklarımızın oranı arttı, niteliği değişti. Bir önlem alınsın da ileride çocuklarımız bunlarla zehirlenmesin.

Tepki Ver | Tepki verilmemiş
0
harika
Harika
0
_ok_do_ru
Çok Doğru
0
kat_l_yorum
Katılıyorum
0
_a_rm_
Şaşırmış
0
_zg_n
Üzgün
Şans eseri yaşıyoruz aslında!..
Giriş Yap

Balıkesir Haberleri ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!