GÜZELLİĞİN ON PARA ETMEZ BU BENDEKİ AŞK OLMASA

 

2023 AŞIK VEYSEL YILI

 

Âşık Veysel’in 25 yaşındayken akrabalarından Esma ile evlendiği, 8 yıllık evli olduğu dönemde bir gün hasta yatarken eşi Esma’nın 6 aylık kız çocuğunu bırakarak evdeki işlere yardım etmesi için tutulan Hüseyin isimli bir çiftlik uşağı (azap) ile kaçtığı bilinmektedir.

 

Âşık Veysel, 1964 yılında Ankara Radyosu’nun Veysel için hazırladığı sohbet programında Esma’nın kaçışını şöyle aktarmıştı:

“1335’te evlendim. Babam rahmetli ‘Ben ölürüm ağabeyi bakmaz, onu evereyim, çocukları olursa ona tabii bakarlar’ gibi düşünerekten tuttu bizi everdi akrabalardan bir kız vardı. O da sekiz sene kaldık beraber. 10 günlük kız çocuğu memeği ağzında koydu öldü. Sonra bir kız oldu 6 aylık. Kızı da bıraktı gitti ayrıldı. O kız çocuğu da 2 sene yaşadı vefat etti.”

Âşık Veysel Şatıroğlu’nun (25 Ekim 1894-21 Mart 1973) eşi Esma’nın altı aylık çocuğunu bırakıp başka bir erkekle kaçacağını bildiği hâlde sesini çıkarmadığı ve ihtiyaçlarını karşılaması için eşinin ayakkabısına (çorabına / çarığına) para koyduğu yönündeki bir “hikâye” anlatılagelmekte.

Bir gece kocası Âşık Veysel uyurken sevdiği adamla beraber kaçan Esma Hanım’ın yol boyunca ayağında bir huzursuzluk hissettiği, ne olduğunu anlamak için ayakkabısını çıkardığında ise kaçacağını anlayan Âşık Veysel’in kendisini idare edecek kadar para koyduğunu gördüğü ileri sürülmektedir.

Âşık Veysel’in kaçan eşinin çorabına para koyduğu yönündeki hikâye şu şekilde anlatılmaktadır:

Aşık Veysel evli olduğu zamanlarda eşi başka bir adama aşık olur ve kaçmaya karar verir.

Gece uyumak için yataklarına girdikten sonra eşi kalkar, bohçasını da aldıktan sonra pabuçlarını giyer ve ardına bakmadan kaçmaya başlar.

Biraz aradan sonra ayağına bir şeyin vurduğunu fark eder.

Pabuçlarını çıkarttığında gördüğüne inanamaz.

Aşık Veysel’in tüm parası oradadır. kaçacağını anlayıp sahip olduğu her şeyi eşine bırakmıştır.

 

Ayrıca parayla beraber bir kağıt bulur ve o kağıtta şu yazar ;

“Al bu para ananın ak sütü gibi helal olsun, gittiğin yerde kendini ezdirme.

Bir de güzelliğin on para etmez bu bendeki aşk olmasa … ”

 

“Aşık Veysel’den kendisini aldatan eşine hayat dersi” vurgusuyla paylaşılan anlatının daha hikâyemsi aktarımı ise şöyle sunulabilir:

Sivas’ın Şarkışla ilçesinin bir köyünde evli bir çift vardır. Koca görme engellidir. Kadın da diğer köylü kadınlarına nispeten güzeldir. Ancak kadın kocasını sevmiyor ve onu aldatıyor. Sevgilisiyle her akşam evinin bahçesinde buluşuyorlar. Bu olay yaklaşık 3 yıl sürüyor. Ve sonunda kaçmaya karar veriyorlar. Sevgilisi yine evin bahçesine geliyor. Kadınla beraber kaçmaya başlıyorlar. Ancak köy yerinde ne araba, ne de başka bir taşıma aracı var. Kadınla adam yakalanma korkusuyla töre korkusuyla koşuyorlar, koşuyorlar, koşuyorlar. Sonunda nefesleri tıkanıyor ve dinlenmek için duruyorlar, Arkaya baktıklarında kimsenin olmadığını anlayınca iyice rahatlıyorlar. Kadın sevgilisine kaçmaya başladıklarından beri çarığının altında bir şey olduğunu ve rahatsız ettiğini söylüyor. Çarığını çıkardığında gördüğüne inanamıyor. Bir tomar para. Anlıyor ki parayı kocası çarığına koymuş. Buraya kadar adam hakkında istediğiniz şeyleri düşünebilirsiniz. Ancak şimdi söyleyeceklerimi hiç bir yere çekemezsiniz Karısına para bırakan o adam, Âşık Veysel. âşık Veysel, kadının kaçacağını anlayıp yolda çaresiz kalmasınlar diye. Ben de bu kadının yıllarca ”emeği” var diye Yıllarca bana baktı önüme bir tas çorba getirdi diye. Ona para bırakıyor. Kadını-Erkeği herkes eşini aldatabilir, peki kaçımız kaçan eşimize emeği var, sefil olmasın diye para bırakırız…”

 

 

Üçyüz onda gelmiş idim cihana

 

“Genç Yaşımda Felek Vurdu Başıma” adıyla bilinen şiirinde Âşık Veysel, çocuğunu bırakıp kaçan eşi hakkında “zalim kafir yetim koydu kuzumu” ifadesini kullanmıştı. Bahsi geçen şiir şu şekildeydi:

 

Genç yaşımda felek vurdu başıma
Aldırdım elimden iki gözümü
Yeni değmiş idim yedi yaşıma
Kayıb ettim baharımı yazımı

 

Bağlandım köşede kaldım bir zaman
Nice kimselere dedim el’aman
On onbeş yaşıma girince heman
Yavaş yavaş düzen ettim sazımı

 

Üçyüz onda gelmiş idim cihana
Dünyaya bakmadım ben kana kana
Kader böyle imiş çiçek mahana
Levh u Kalem kara yazmış yazımı

 

Geçirdim ömrümü hava yü heves
Derdim bir kimseye değildir kıyas
Her zaman her vakit kalbimde bu yas
Çark-ı devran güldürmedi yüzümü

 

Bir vefasız zalim yara bağlandım
Tarih üçyüz otuzbeşte evlendim
Sekiz sene bir arada eğlendim
Zalim kafir yetim kodu kuzumu

 

Ele geniş bana dünya dar oldu
Tahammülsüz gönlüm bikarar oldu
Günüm zindan gecelerim zar oldu
Kader ile bölemedim kozumu

 

Veysel der dünyaya ben niye geldim
Her zaman ağladım ne zaman güldüm
Gönlüme teselli kendimde buldum
Sabır ile teskin ettim özümü

 

 

Âşık Veysel’in başka erkekle kaçan eşi Esma’nın çorabına para koyduğu hikâyesi, 1952’de senaryosunu Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun yazdığı, Metin Erksan’ın yönettiği Âşık Veysel’in hayatını konu edinen “Karanlık Dünya” adlı filmde işlenmişti.

 

Âşık Veysel’in ailesi ve hakkında çalışma yapan uzmanlar anlatının gerçek dışı olduğunu vurgulamaktadır.

Bu hikâyenin gerçeği yansıtmadığını bizzat Âşık Veysel’in oğlu Ahmet Şatıroğlu belirtmişti. Ahmet Şatıroğlu, o yıllarda sefalet içinde yaşayan babasının bir tomar parasının hiç olmadığını, kendisini aldatıp giden eşinin çarığına para koyacak bir karakterde olmadığını söylemişti. Ahmet Şatıroğlu, kendisine hikâyenin doğru olup olmadığına dair Doğa Eker’in yönelttiği soruya şu yanıtı vermişti:

“Sence doğru olabilir mi kızım? 6 aylık bebesini bırakıp kaçan bir kadına hangi insan böyle bir hediye verir. Bu bizim ailemizi çok inciten gerçek dışı bir dedikodudur. Zaten Veysel’in bırak ayakkabılara tomarca koyacak parası kuruşu bile yoktur doğru dürüst.”

 

Âşık Veysel’in torunu Gündüz Şatıroğlu da anlatıldığı gibi dedesinin kendisini terk eden eşinin çorabının içine para koyduğu hikayesinin de gerçeği yansıtmadığını açıklamıştı. Gündüz Şatıroğlu, konu hakkında şu sözleri söylemişti:

“İlk eşi Esma Hanımın onu terk etmeye karar verdiğinde kaçmadan bir gün önce onun çorabına para koyma hikâyesi. Bu hikâye aslında Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun senaryosunu yazdığı Metin Erksan’ın yönettiği 1952 de çekilmiş biyografik bir filmin senaryosu. Âşık Veysel’in felsefesiyle örtüşen bir şey fakat bu bir kurgu. Gerçek bir hikâye değildir. Sazı ile ilgili olarak ise; Sazı hediye edilmemiştir. Âşıklık geleneğinde saz hediye etme geleneği olmadığı, saz ancak birine el veriliyorsa yani bu geleneği sürdürecekse ve kendisi artık çalamayacaksa sazın verilebilir. Sağlığında 2 tane sazını oğlu Bahri Beye verir. Bahri Bey sazlardan birini müzeye verir diğeri hala kendisindedir. Ölümünden önce çaldığı sazı müzededir. Bazı şiirlerin ya da türkülerin Aşık Veysel adı altında ona ait olduğu belirtilerek paylaşıldığını görüyoruz. Bunlar Aşık Veysel’e ait değildir. Dizeler Aşık Veysel’in hece ölçüsüne uymadığı gibi anonim olan bazı türkülerin de sadece Aşık Veysel’in bestelediğini sözlerinin ona ait olmadığını görüyoruz.”

Âşık Veysel hakkında kitabı bulunan İhsan Öztürk’ün de bu anlatının gerçek dışı olduğunu aktardığı belirtilmektedir.

Halk bilimci, yazar ve emekli öğretim üyesi Dr. Doğan Kaya, “Aşık Veysel” adlı bir kitabında başka bir kaynaktan alıntılayarak bu iddiaya yer verdiğini; ancak, sonradan araştırarak bir sonraki baskılarda düzelttiğini belirtmişti. Kaya’nın verdiği demeçte konu hakkında kullandığı ifadeler şu şekildeydi:

“Benim Aşık Veysel kitabım 3 baskı yaptı. İlk baskıda Veysel’in eşi giderken çorabına para koyduğunu kaynaklardan görüp yer vermiştim. Enteresan geldi ve kitabımda kullanmıştım ama daha sonra şüphe uyandırdı içimde ve araştırdım. Kime ulaştıysam böyle bir şey olmadığını söylediler. Bizim kültürümüz de insanlar sanatçıları çok sever. “

 

 

Exit mobile version