MUSİBET.. NASİHAT!..

Çok büyük bir sıkıntı, üzüntü  yaşanıyor dünyada. Hayatını kaybedenlere rahmet, tedavi
olanlara acil şifalar , tıp-sağlık camiasına kolaylıklar, başarılar diliyorum, teşekkürlerimi sunuyorum. Ülkemiz de bu kötü çarkın içinde ama -açıklandığına göre-  herhalde bir İtalya ,
bir ispanya kadar değiliz.
Dilerim sıfır kayıpla kapanır.
Atalarımızdan gelme sözümüz var;” Bir müsibet bin nasihatten iyidir” diye.
Aslımızı, dünyanın doğasını hatırlatabilir bu müsibet. Hep olumsuzluklar yaşadığımız ortamda, kara günlerin dünya yapısına, gidişatına dair önemli etkileri de beklenebilir.
Hatta hiç dokunulamaz denilen konular bile masaya yatırılıyor.
Temizlik ve titizlik konusunda söylenenler, önerilenler zaten Türk toplumunun yaşantısında
çok büyük değişikliğe neden olmaz. El yıkamak, tuvalet giriş çıkışlarında lavaboları kullanmak,
en soğuk kış günlerinde bile haftada en az 3-4 kere banyo yapmak zaten olağandır, tam sabunlanmak alışkanlıktır. Abdest zaten dinimizin ana kuralları arasında.
Çoğu evde gerekli temizlik malzemeleri, sabunları, kağıttan unsurlar 2-3 günlük değil zaten
daha fazla süre yetecek kadar bulunur. Demek ki temizliğe yeterince önem vermeyenler,
bundan sonra  daha çok dikkat edecekler. Kolonyaya günah, haram diyen aşırı uçlar bile  alkolle samimi olmaya başladılar.
Olağanüstü durumlara karşı dünyada savaşın gereksizliğine; aynı gezegende asgari müşterekte
buluşup hastalık, doğal felaketler, açlık gibi  ortak düşmanlara karşı daha fazla işbirliği yapılmasının ihmal edildiğine dikkat çekebilir mi? Füze rekabeti yaparken doğal tarımın ihmalini,
okyanus altında deneme yaparken dengeye zarar verildiğini hatırlatabilir mi?
Üretim sektörü, özellikle çok uluslu ve az gelişmiş uzak ortamlarda ucuz imalatı seçenlerin
kolları yine aynı uzunlukta kalabilecek mi? Dijital teknolojinin önemi güçlenirken diğer sektörlerden hangileri gidecek,  hepsi ayakta kalabilecek mi? Destek finansa dayalı iş çevirenler
ilk gideceklerden. Yerli malının önemi, anlamı, değeri anlaşılacak, artık horlanmayacak. Yabancı malı kullanmak, ayrıcalık havası yaratmayacak.
Harcama alışkanlıklarına talimat veren reklamlar, yine etkili olabilecek mi? Yoksa insanlar yarınlarını da düşünmeye başlayıp “hadi al al”,  “Ne duruyorsun”,” hemen değiştir”  diyen
kalıp sözlere, emirlere aynı derecede uyacaklar mı? Süslenip püslenip ikram edilen “şey” lerin gerekliliğini, sağlığa faydasını, ailelerine ihtiyaç oluşturup oluşturmadığını kendi beyinlerinde sorgulamaya mı başlarlar artık?
İslamın 1600 yıllık tarihinde ilk kez  islam ülkelerinde önce cuma  namazı iptal edildi, ardından camiler tatil edildi. Ezan okunurken “Haydin namaza, haydin namaza” (Hayye ale’s-salâh,
Hayye ale’s-salâh.)  diyen  kısım kaldırıldı. Hem de şeriatla yönetilen ülkelerde bile. Bunları
da gördük.
Tarımsal üretimin, insan hayatının varlığı, devamı için vazgeçilmez olduğu nihayet anlaşıldı.
Kendi kendine yetebilmek, aç kalma riskinin olmaması ne kadar büyük bir meziyetmiş ki son yıllarda bunun kıymetini anlayamayanlar, önemsemeyenler şimdi yaşayarak anlamışlardır.
Gelişen teknolojiler tok tutan haplar, yemek yerine geçen ilaçlar yapabilse bile sanayi tarzı fabrikasyon üretim her zaman o ana maddeye, hammaddeye muhtaçtır.  Üretimlerin de, sevkiyatların da uzun süre sekteye uğrayabileceği yoğunluğuna yaşanıyor . 
Tüketim toplumu yapılan günümüz kuşağının; aşırı bireysellik, bencillik  eğiliminin yanlış
olduğu, insanların her zaman sosyal ilişkiler içerisinde bulunmasının önemli ve gerekli bir
insani özellik olduğunun da farkına varılmasına neden olacaktır bu müsibet.  Panik ortamı
biraz abartılı geliyor ama bu bencilce yaklaşımla “Bir şey yapmak gerek” düşüncesiyle,
bir şey yapmış olmak, en azından alışveriş yapmış olmak için  gidenler, diğer insanları,
aynı mahallede yaşadığı diğer insanları düşünmeyenler, kendileri bir şeyi bulamayınca,
 rafları boş görünce  belki biraz düşüneceklerdir.
Anadolu insanının zaten doğasında olan temizlik, dünyaca ünlü Türk üretimi  halis
zeytin pirinasından imal saf, geleneksel sabunların; yazıldığı gibi okunmayan, okunduğu
gibi yazılamayan, 29 harf kültürümüzün dışından isimlerle abartılı reklamlarla yüksek
bedellerle kakalanmaya çalışılan “sabun benzerlerinin” de sınıfta kaldığının tescili olacaktır.
Girenin çıkanın belli olmadığı yerler, avmler, bazıları abartılı festivaller, törenler, yıkanmayan
tahta tabaklarla servis yapan yabancı isimli lokantalar, dirsekten kol hareketiyle göstere
göstere eliyle tuz döküp kuzu fiyatına satanlar, “cafe”ler, ithal ürün bağımlılıkları, üşengeçliği seçip eve hazır yemek, hamburger, pizza sipariş vermeler,  önce vatandaşlar tarafından
masaya yatırılacak.
Sektörleşip büyüyünce spor olmaktan çıkan, dev stadyumlarda, şifreli yayınlarla; formalarda, takım isimlerinin başına konulan firma reklamlarıyla ruhunu yitirmiş futbol karşılaşmaları, 
ligleri de nasibini alacak bu değerlendirmelerden.
 
Yakınlarda, her semtte bulunan, herkesin ulaşabildiği, halkla içiçe hastaneler, sağlık merkezleri mi, yoksa  sadece  bir tane en büyük tek hastane mi  olmalı konusu  da öne çıkacak bu arada. 
Daha mantıklı, amaca uygun konusu da gözden geçilecek. Zihinlerde dolaşacak en azından. 
 
Nerelerde saklandığı, nasıl ellerle tutulduğu, kaç bin eli, cebi dolaştığı bilinemeyen nakdi para yerine kredi kartlarının kullanımının artıları anlaşılabilir.  
 
Başta avmler olmak üzere insanların yoğun çalıştırıldığı aşırı kalabalık ortamların çalışma saatleri,
yerlerinin şehir dışında olması  değerlendirilebilir.
 
Bir de mahalle kültürümüz. Evde kalınca sıkılanların en azından pencereye çıkınca yan dairedekine seslenmesi, biten malzemesi için zorunlu olarak sorabilmesi; yok edilmeye çalışılan 
“beşeri” kültürümüzün güzelliğini gösterecek insanlara. Komşuluk bilinmeyen 80-150 daireli apartmanlar yerine az sayıda kat ve daireli ama bir “merhaba” nın, “iyi akşamlar” ın, 
“Nasılsınız” ın eksik olmadığı samimi mahallelere, evlere dönüş başlayabilir.
 
Veee en önemlisi evlerde yaşanacak değişiklikler. Uzun süre ev hapsinde kalınca doğallıkla 
ortaya çıkan birbiriyle konuşma ihtiyacı… Aile içi sohbetler, şakalaşmalar. Belki çoğu entel 
evde  yemekler ilk kez birarada yenecek. Anne- kız ilk kez mutfakta beraber yemek yapacaklar. Belki televizyon  beraber izlenip ilk kez haberler merakla takip edilecek. Bana ne yerine,
bakalım ne olmuş denilecek. Özellikle gençler merak edecek haberleri. Okullarını, pek kıymet vermedikleri sınıf arkadaşlarını bile özleyecekler. Yüksek bedelli, karton bardakta starbaks
kahve yerine, evde yapılan Türk kahvesi denenecek muhabbetle ve çok da farklı olmadığı anlaşılacak. İthal, ismi ünlü fiyatı uçuk fransız parfümler yerine, yerli malı kolonyaların kurtarıcı olduğunu anlayacak bazıları.
Belki yerli üretim etil alkol (tuvalet ispirtosu) fabrikalarının ve ona ana girdi (melas) sağlayan şeker fabrikalarının kapanması, tamamen ithalata bağımlı olunması bir kez daha masaya yatırılacak.
 
Bir tuşla dünyaya ulaşabiliyorum hissine kapılanlar, aynı evdeki ailesine, aynı binadaki kapı komşusuna  ne kadar uzak kalmış olduklarını anlayacaklar.
Bu olumsuz günler  geçince, dünya aynı olmayacak.
Depremler, fay hattı kırılmaları, tsunami, kuş gribi, şimdi korona virüsü. Dünya ticaret ağını da,
silah ticaretini de, petrol devi olmanızı da iplemiyor. Liderleri hapsediyor, toplantıları iptal ettiriyor.
Tsunami çok lüks yatların, korona virüsü lüks cep telefonlarının aslında bir işe yaramadığını hatırlattı. Belki basit ama eskilerin çevrebilimsel (ekolojik) güzel yaşantısına dönüp bakılmasını sağlayacak.
Ama her yönden .
Hep söylediğim;  başta insan ilişkileri. Paylaşmak, sohbet, arkadaşlık, yardımlaşma, kötü günde destek olma, komşuluk, hemşehriler arası muhabbet, sevgi, saygı, selamlaşma. Dünyayla, çevresiyle barışık olma, küçük şeylerden mutlu olma, aşırı hırsa kapılmama.
Haydi hayırlısı.
Ankara’dan selam ve saygılarla.
Exit mobile version