İSTENMEYENLER!

 

TUTUNAMAYANLAR da diyebilirdim ama büyük yazarın şaheserinin ismini burada yazı başlığı olarak kullanmak istemedim.

 

            Yazın geldiği, güneşin şımardığı, insanların ağır ekonomik yüklere rağmen günün ışığında yüzlerinin güldüğü günlerde, yine bu toprakların bir yerlerinde tatil ve yazlıkçılık adına bir yerlere gidecek insanlar. Ve yine gittikleri yerlerden evlerine dönerken bir çoğu yaz kıyafeti gibi yanına, evine, barkına hatta koynuna aldığı kediyi ve köpeği sokaklarda bırakıp gidecek. O kedi, o köpek o insanlar için artık istenmeyen ilan edilecek. O kediyi, o köpeği isterken, o kedi o köpek ile dolaşıp yatıp kalkarken onlarla zamanı ve emeği ve sevgiyi yaşarken iyi, güzel ve mutlu olan hayat, eve dönüş zamanı geldiğinde istenmeyen ilan etme töreni ile istenmeyenlerin yokluğunda sürmeye devam edecek. İnsanımız bir şeyi, birini, bir amacı istemekten ve ona ulaşmaya çalışmaktan yana aceleci ve tutkulu; o bir şeyi, birini ve amacı istemekten vazgeçerken ya da istemezken ise keskin ve sert davranıyor. İstediği yanında iken yaşadığı iyi, kötü ama anlam yüklü zamanları bir kalemde silip atmaktan yana çok marifetliyiz.

           

Sadece yazlık yerlerdeki kediler, köpekler ve canlar için geçerli değil bu sözlerim. Adına mülteci dediğimiz insanları da hayatımızda, ülkemizde, sokağımızda, evimizde istemiyoruz. Ne de güzel ne de sert istemiyoruz.

 

            Mültecilerin neden bu topraklarda olduğunu, topraklarımızda yaşamalarının onlardaki anlamını, onların duygu ve düşünce dünyalarını bilmeden, bilmek dahi istemeden ve anlamadan onları istemediğimizi her yerde dile getiriyoruz.

            Biz her şeyi çok iyi biliyoruz ve istemiyoruz.

 

            Bize sorarsanız Afganlar şöyle, Suriyeliler böyle ve İranlılar ise eh işte’dir. Bizim kim ve bizim nasıl olduğumuzu kimse sorgulayamaz. Biz ne Afganlar gibi çok kötü ve şöyle, ne de Suriyeliler gibi çok beter ve böyleyizdir. Bizden suçlu, bizden tecavüzcü, bizden hırsız çıkmaz. Ama onlar var ya, onları istemiyoruz. Onları hayatımızda, ülkemizde, sokağımızda ve evimizde istemiyoruz.

 

            Onlar kedi, onlar köpek, onlar Afgan, onlar Suriyeli, onlar İranlı, onlar istenmeyenler.

Akıllı ve sakin düşünmekten o kadar uzağız ki; istenmeyenleri dile getiren bu yazıyı bile tukaka ilan etmekten yana aceleci ve coşkulu davranacağımız kesin. Oysa, mültecilerin değil ülkenin mülteci politikasının eleştirilmesinin sağlıklı bir düşünme yolu olduğunu görmek o kadar zor değil. Oysa istenmeyenleri istenmeyen ilan etmenin istenmeyenlerin hayatımızdaki, ülkemizdeki, dünyamızdaki varlığını ve izlerini silmek anlamına gelmediğini bilmek o kadar güç değil.

 

            İstenmeyenler istenmiyor olabilir ama asla kötü, gereksiz ve değersiz değiller. Onları istememekle kendi hayatımızı kötüleştirdiğimizi, gereksiz nefesler ile zamanı yuttuğumuzu ve kendimizi değersiz kıldığımızı bir gün göreceğiz. İnsanı değerli ve özel kılan insana ve hayata verdiği emektir. İstenmeyenleri istenmeyen ilan etmek ise emeğe ve insana yabancı kalmanın adıdır.

 

            Amerikan ordusunun asker toplamak için İkinci Dünya Savaşı yıllarında yaptırdığı posterde Sam Amca parmağını postere bakana doğrultup “I Want You!..” der.: Seni istiyorum. Ölüme gidecek gençleri ister Sam Amca. Bizler ise cümlenin ters anlamı ile de olsa yine ölüme gönderiyoruz istenmeyenleri : I Dont Want You!.. Seni istemiyorum. Mülteci istemiyorum. Kedimi, köpeğimi de istemiyorum.   

 

Exit mobile version