DAİMA YERLİ MALI.. VARSA ÖNCE BALIKESİR MALI

Çocukluğumuzdan itibaren Aralık ayında heyecanla kutladığımız, ayrı bir kutlama yaptığımız bir “Yerli Malları ve Tutum Haftası” vardı.

12-18 Aralık çok özel bir tarihti. Ama tüm ay hissedilir, yaşanırdı. Son zamanlarda ise belki bilerek belki ihmalle unutturulduğunu görüyor, üzülüyorum.

 

İthal malzemelerin, yabancı marketlerin, başka dilde markaların bu kadar istila etmediği yıllarda zaten yabancı ürün almadığımız halde tutum, Türk Malı ürünleri tercih etme, yatırımların artması ve israfı önleme konularında bilgiler verilir, Ülke olarak önce kendi kendimize yetebilme ruhu aşılanırdı. Evlerde annelerimizin yaptıkları kekleri, pastaları kurabiyeleri okula götürür, arkadaşlarımızla paylaşırdık. Çok da mutlu olurduk, keyif alırdık. Şiirler okunur, konuşmalar yapılır, tiyatro oyunları oynanırdı.

 

“Yerli Malı, Yurdun Malı

Her Türk onu kullanmalı

Kullanılırsa  Yerli Malı

Zenginleşir Türk Vatanı…”

 

Şimdilerde alışveriş yapılan paketlerin üzerinde fabrika adresi yazma zorunluluğu kaldırılması nedeniyle hangisi ithal, hangisi Türk Malı ayırt edemiyorsunuz. 868 ve 869 barkod uygulaması da yeterli değil. Acaba gençler Yerli Mallarının tarihini, özelliğini, güzelliğini yeterince biliyorlar mı?

 

Birinci Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı sonrası yaşanan büyük sıkıntılar, yokluk ve oluşan ekonomik darboğazın ardından yoktan yeni ve güçlü bir Ülke yaratmak için yapılan çabalarda yabancı ülkelere ithal mallar için para akışının önünün kesilmesi, yerli üretimin arttırılması, sanayinin geliştirilmesi ana konu olmuştur.

Her konuda akıl ve mantıkla çok ilerileri gören Gazi M. Kemal ATATÜRK başkanlığında, 1923 yılında İzmir’de toplanan İktisat Kongresi’nde yurdun bağımsızlığının korunması, yerli mallar üretilmesi ve kullanılması kararı alınmıştır, hemen uygulamaya da başlanmıştır.

 

Dönemin Başbakanı İsmet İNÖNÜ tarafından 12 Aralık 1929 tarihinde TBMM’de bu yönde gerçekleştirilen konuşmada ulusal ekonomi, yerli malı ve tutumlu olma konuları özellikle vurgulanmıştır.

 

Atatürk’ün himayesinde, TBMM başkanı Kazım (ÖZALP) Paşa başkanlığında, İş Bankası Genel Müdürü Celal BAYAR, Ziraat Bankası Genel Müdürü Şükrü ATAMAN ve Emlak Bankası Genel Müdürü Hakkı Saffet TAN‘ın da katılımıyla “Milli İktisat ve Tasarruf Cemiyeti” kurulmuştur. Cemiyet, devletin üst düzey yöneticilerinin katılımıyla tanıtılmış, tasarruf ve yerli malı kullanımı konusunda örnek olunmasına azami çaba sarf edilmiştir.

Türkiye’nin, dünya bunalımı etkisiyle de iç kaynaklarına yönelmesiyle geleneksel tasarruf biçimleri yerine özel tasarruf alışkanlıklarının tanıtılması, arttırılması ve tasarruf alışkanlıklarının banka sistemine ve milli bankaya kaydırılması büyük önem kazanmıştır.

 

Ekonominin önemli kurumlarından biri olarak M.Kemal ATATÜRK’ün öngörüsü ve talimatlarıyla 1924 yılında kurulan T. İş Bankası, 1928 yılında “Kumbara Seferberliği” ilan ederek tasarrufları teşvik etmeye başlamış, 25 Aralık 1929 tarihini “Tasarruf Günü” ilan etmiştir. Ekonominin özü israfın önlenmesi ve sonrasında tasarruf olduğu için yerli malı varken bir ürünün ithal olanının seçilmesi israftır.

 

O yıllarda sanayi ve fabrikalar olmadığı, yeni yeni kurulmaya başlandığı halde Yerli Malları ve Tutum kavramları birlikte vurgulanarak bu yaklaşım kısa sürede etkisini göstermiş, sanayi yatırımları günden güne artarken halkın tercihi yerli ürünlere olmuştur.

 

Türk Lirası’nın değerine güven kazandırılırken, birikimlerin ulusal bankalara yatırılması konusunda yoğun bir tanıtım ve yönlendirme hareketi başlamış, 1930 yılında Tasarruf Sandıkları Kanunu, 1933 yılında Mevduatı Koruma Kanunu, 1936 yılında Bankalar Kanunu çıkarılmıştır. 1920’lerden itibaren yoğun olarak uygulanan, her yıl kutlanan Yerli Malları ve Tutum Haftası, 1946 yılından itibaren Yerli Malı Haftası olarak kutlandı. 1983 yılında adı Tutum, Yatırım ve Türk Malları Haftası olarak değiştirildi.

 

Okullarda 12 – 18 Aralık tarihleri arasında kutlanan bu hafta günümüzde eğitim müfredatında önem verilmemesi, avmlerde yabancı hayrancılığı ile unutturulmaya çalışılsa da ben hiç unutmadım. Sahibi Türk, adı Türkçe olmayan markaları, firmaları; Türkiye’de üretilmiş olmayan malları hiç tercih etmedim. Yerli ürün satmayan, yerli olmayan büyük alıveriş dükkanlarına (market) hiç gitmedim. Yiyecekten temizlik kimyasallarına yerlisi var olan tüm ne olursa olsun yerlisini alır, varsa Balıkesir ürününü alır, bilmiyorsam alacağım ürünün üzerini mutlaka incelerim.

Örneğin fabrika adresi mutlaka olmalı. Artık çok küçük yazıyorlar, okunamasın diye. Çünkü büyük olasılık başka coğrafyadandır. Sadece P.K. adresi, e-posta adresi yazıyorsa almayalım; eve gidince internetten araştırın, kesin ithaldir.

 

Dahilde işleme ile tonluk çuvallarla gelen mallar sadece kiloluk paketleme işlemi ile “yerli üretim”  oluveriyor. Kandırılmaya çalışıldığımı düşünüyor, kızıyorum.

Alacağımız üründe “Türk Malı”  işareti mutlaka olmalı. Yoksa Türk Malı değildir.

Her ne kadar kapitalizm paranın devleti, milleti, dini, bayrağı, kitabı olmaz dese de ben “Önce Yerli Malı varsa Balıkesir Ürünü”  ilkemi sürdürmeye devam edeceğim. Basit bir yerli ürünün piramit açılımı bile en az  x 10 aşamada yüzlerce kişiyi etkileyebilmektedir. Ürünün türü ve büyüklüğüne göre bu katlanarak gidebilir.

Diğer yandan kartel hatta tekel oluşturmuş uluslararası firmaların rekabette yerli firmaları ezme, piyasadan silme, yok etme ve sembolik fiyata “marka”  isimlerini edinme taktikleri bilinen acımasız uygulamalarıdır.

 

Alınan bir paket  mercimek/peynir/deterjan/bisküi/çay/kolonya  ne olursa olsun; tarlada hammadde üreticisi çiftçisinden depocusuna, işçilerinden nakliyecisine; üretici/işçilerin borcunu ödediği bakkaldan o bakkalın mal aldığı toptancı firmalara, alışveriş yelpazesine, fabrika çalışanından o fabrikaya paketleme için kutu veren firmaya;  kutu, paket imal eden firmada çalışanlardan, fabrikalarda çalışanların servis firmalarına, çalışan işçilerin sayılarından, aileleri için yaptıkları alışverişlere daha pek çok yan etkileşim ile çok geniş ekonomik döngü yaratmaktadır.

Adı Türkçe olup yabancıların aldığı, ama ülke ekonomisine katkısı giderek azalan yabancı markaları da iyi bilmek gerekir. Örneğin adı hacı olan çok eski sabun markası 20 yıldır yabancıların elinde ve artık üretim yapılan fabrika adresi yok, sadece Posta Kutusu görürsünüz.

Yabancıların satın aldığı bir Türk makarna firmasının üretim miktarı yıldan yıla arttığı halde iç piyasadan aldığı ana girdi buğday miktarı yıldan yıla düşüş gösteriyorsa, işçi sayısında azalma varsa farkedilmesi ve artık tercih edilmemesi gerekir.

Anadolu’nun ortasında yabancı bir cips firmasının bölgeden patates almayıp dışarıdan getirmesi haberlere konu olmuş, üretici bölge insanı tepki göstermişti.

Bunun gibi çok sayıda firma var yabancılara satılan ama Türkiye’de üretimine son verip kendi ürününü rahatça getirip piyasaya süren. Şu an raflardaki nice eski, köklü, yerli markalarımızın şimdiki hallerini, yabancı sahiplerini, ürünlerin içeriklerini, geldikleri yerleri yazmaya kalksak sayfalar yetmez.

 

Yerli malı hiç pil markası olmadığını söylediğimde  şaşıranları görünce üzülüyorum. Daha nice nice ürün çeşitleri. Hele eskiden üretilmiş MKE pillerinin antika koleksiyonlarında el değiştirmesi ayrı bir üzüntü. “Ucuzunu başka ülkeden almak varken neden üretelim” diyenler hep olmuştu. Beko, Vestel gibi pek çok firmalarımız da böyle ortamlarda başlamıştı, şimdi uluslararası piyasayla rekabet ediyorlar, binlerce vatandaşımıza istihdam yaratıyorlar. Balıkesir’de de ilk akla gelen BEST, Kula Yağ, Yarış Kabin, Teksüt, İşbir gibi… Gururumuz olan nice firmalarımız… Uygun yönetim, üretim hacmi, deneyim, pazarlama ile karlılık zamanla başarılabilir, dengelenebilir. Orta ve küçük ölçekli yüzbinlerce firmalarımız arı gibi çalışıyorlar ve hepsi artı değer yaratıyorlar, çoğu kendileri üretiyorlar, üretime katkı sağlıyorlar. Yabancı market yerine mahalle esnafını tercih etmek bile yerli ekonomiye katkıdır.

 

Elimizi bir rafa uzattığımızda hemen reklamlarda emredildiği gibi sepete atmayalım, önce “Türk Malı” işaretini arayalım, yerli malı olup olmadığına, nerede üretildiğine; gıdalarda içeriğindeki “E.” kodlu kimyasal katkı maddelerine bakalım, net görüş sahibi olmadan almayalım. “Ülkemde kaç kişiye istihdam sağlıyor?” , “Hammaddelerini nereden alıyor” ya da “Kaç yerli fabrika bunun yüzünden kapandı, kaç yüz kişi işsiz kaldı?” diye sorgulayalım beynimizde.

Sonra çocuklarımız, gençlerimiz çalışacak iş, fabrika bulamıyor diye sitem etmeye hakkınız kalmaz.

 

Ankara’dan, sağlıklı, koronasız günler dileklerimle selam ve saygılarımızı sunuyorum.

 

Servet CAMGÖZ
Ankara Balıkesirliler Derneği

Yönetim Kurulu Başkanı

Exit mobile version