YAŞAM

Ömür Dediğin Nedir ki…

İnsan; bazen 500 yıl yaşayan bir midyeden daha kısa yaşar aslında. Çünkü unutur, hissedemez, acele eder… Ama bazen bir kelebeğin bir günde hissettiğini bir ömre sığdıramaz.

Abone Ol

Bazı canlılar var ki, zamana meydan okuyorlar.
Bir ağaç düşünün… Sessiz, sabırlı, kökleriyle toprağı tutmuş. Methuselah adını vermişler ona. Amerika'nın Beyaz Dağları’nda, 4.800 yıldır orada. Sümerler henüz yazıyı keşfetmemişken o vardı. Piramitler daha inşa edilmemişken güneşe bakıyordu. O günden bugüne nice insan doğdu, yaşadı, öldü. Ama o çam ağacı hâlâ dimdik ayakta. Sessizce, zamana tanıklık ediyor.


İsveç’te bir ladin ağacı var, adı “Old Tjikko”. Kök sistemiyle birlikte 9.500 yılı geride bırakmış. Yani o doğduğunda henüz tarım yeni başlıyordu. Dünya buzullardan çıkıyordu. O, insanların avcı-toplayıcı olduğu dönemi gördü. Şimdi ise internet çağını izliyor. Sessiz… Sadece var olarak.



Peki ya hayvanlar?
Grönland köpekbalığı… Karanlık ve soğuk sularda yaşar. 400 yıldan fazla yaşar ama 150 yaşına gelmeden ergenliğe bile ulaşamaz. Onun hayatı sabrın, yavaşlığın ve zamanın ne demek olduğunu gösterir insana. Belki o köpekbalığı, denizin dibinden Avrupa'nın sanayi devrimini hissetmiştir. Belki bir balinanın gözlerinde insanın korkusunu okumuştur. Ama hep sessiz kalmıştır.



Bir başka sessiz tanık ise bir midye: Ocean Quahog. Onlardan biri “Ming” adını almış. 507 yıl yaşamış. Doğduğunda Osmanlılar henüz yoktu. Amerika kıtası Avrupalılar tarafından keşfedilmemişti. O ise denizin dibinde, dünyadan habersiz ama zamanın kendisiyle barışık yaşadı.


Ama bir de kelebeği düşün.
Bir günlük ömrü olan kelebeği. Sabah doğar, akşam ölür. Yaşamak için acele eder. Güneşi hisseder, bir çiçeğe konar, rüzgârla dans eder. Aşkla uçar. Ve sonra sessizce veda eder hayata. O gün, onun için bir ömürdür.

İnsan ise ortalama 70-80 yıl yaşar. Belki daha fazla. Ama insanın ömrü uzun değil, kısa da değil. Asıl mesele, ne kadar anlam dolu yaşadığıdır.


Zaman hızlı geçer.
Çocukken bir yaz tatili hiç bitmeyecek gibi gelir. Gençlikte zaman su gibi akar ama fark etmeyiz. Orta yaşta saatler hızlanır, sorumluluklar artar, omuzlar ağırlaşır. Yaşlılıkta ise takvim değil, anılar konuşur. İnsan geriye dönüp baktığında hep aynı cümleyi fısıldar:


İnsan; bazen 500 yıl yaşayan bir midyeden daha kısa yaşar aslında. Çünkü unutur, hissedemez, acele eder…
Ama bazen bir kelebeğin bir günde hissettiğini bir ömre sığdıramaz.


Aslında zaman dediğimiz şey; saatlerde değil, yaşanmışlıklarda saklıdır.
Bir gülüş, bir bakış, bir gözyaşı, bir sevda…
İşte gerçek ömür, o anların toplamıdır.


Hayatı uzun yaşamak değil, derin yaşamak önemli.
Bir ağaç gibi kök salmak gerekir bazen.
Bazen de bir kelebek gibi özgürce uçmak.
Kimi zaman geçmişten öğrenmek, kimi zaman geleceğe umutla bakmak…


Ve sonunda, ömür dediğin bir hikâye olur.
Kimileri destan yazar, kimileri sadece bir cümle bırakır arkasında.
Ama hep aynı soruyu sorar insan: