SAVAŞIN ÇOCUKLARI MÜBADİLLER

service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

 

MÜBADELE  derler; takas, değişim demektir.

Mal değil, insan takasıdır bizdeki mübadele!

Ortodoks rumlarla, Müslüman türklerin değiş tokuşu.

Doksan dokuz yıl olmuş o acı yaşanalı.

Siyaset ve savaş, vatan bildiğin topraktan koparıp, başka bir yabana savuruyor seni.

 

***

BİZİM  Kurtuluş Savaşı, Ege’nin işgalcisi Yunan için Küçük Asya Felaketi’dir.

Yunan bizim yakayı öyle adlandırır: Küçük Asya.

Sonra Lozan masası kurulur. İşgalcileri defedip Anadolu’yu düşmandan arındıran zaferin senedidir Lozan.

İşgalci, yenikliğin verdiği ezikliği kibriyle gölgeleyip, yaşadığı hezimetten bile çıkar sağlama telaşındadır.

Ne ki, Türk delegasyonu her seferinde kazananın kim olduğunu hatırlatır.

Mübadele konur masaya.

Bildiğimiz kadarıyla, bir – bir buçuk milyon civarı Anadolu rumu Yunanistan’a gönderilir.

Doksan üç harbi ve Balkan zulümlerinin muhaceratından arta kalan müslüman türklere ata toprağının yolları görünür.

Gelenler, gidenlerin yarısı kadar.

Gidenler de, gelenler de hiç görmedikleri, bilmedikleri, yaşamadıkları bir coğrafyaya tutunmak zorunda.

İskan vekaletinin kendilerine verdiği bir ev, bir parça toprak, biraz zeytinlik alanda yeni bir yaşam kurma çabasında.

 

***

MÜBADİLLERİN  en kadersizi, en dertlisi ve derdini anlatamayanıysa Giritliler!

Geldikleri yeni coğrafyanın yerleşikleriyle iletişim kurma güçlüğü çektiler.

Dinleri bir, dilleri farklıydı çünkü.

İbadet arapça, konuşma dili rumca.. Türkçe yok! Bilmiyorlar.

Girit’in Hanya’sından, Kandiye’sinden gemilere yüklenip önce İzmir limanına, oradan iskan edilecekleri bölgelere taşınan, doğada yetişen her bitkiyi yiyeceğe dönüştürmekte mahir, güzel insanlar onlar.

‘Dedemin İnsanları’nda, binlerce Giritlinin limanda kendilerini Anadolu’ya götürecek gemileri bekleyiş sahnesi vardır. Uzun, umutsuz, aç biilaç bekleyiştir o. Sonra Gülcemal Vapuru görünür uzaktan.. Geri dönüşü olmayan yolculuk başlamıştır.

Mora’dan, Selanik’ten, adalardan gelip bizim buralarda iskan edilen mübadillerin öykülerini çok okuduk kitaplarda, çok sohbet ettik mübadil torunlarıyla.

 

***

GÖÇ olgusu, ana ve baba tarafından kısmen muhacir ve oralardan gelenlerin torunlarından biri olarak hep ilgi alanımdadır. Siyasetle, savaşla yerinden yurdundan koparılıp, akın akın bilinmezliğe koşan.. Bu zorunlu yolculukta malını, canını yitiren.. Sevdiklerini göç yolunda kaybeden.. Yeni bir yaşam alanı oluşturmak adına verdikleri insanüstü mücadelede ömür tüketen o insanlarla çoğumuzun kan bağı var elbet.

İnanç ve dil aynı bile olsa, kültürel farklılıkların doğurduğu yabancılık hep hissedilir.

 

***

BERİ  yanda, felaketi yaşayan Yunan toprağına gönderilen rumların yaşadığı travma da öyle kolay atlatılacak türden değil. Bir kere, savaşı kaybetmişsin.. Küçük Asya dediğin toprak, felaketin olmuş. Gittiğin yerde yabancısın..‘Türk tohumu’ diye horlayanların çok olduğu şehirlerde kasabalarda güvensiz hissediyorsun kendini, korkuyorsun.

Açlık, sefalet içindesin.

Kendini doyuramayan Yunanistan, mübadele anlaşmasıyla yeni bir nüfus göçünün merkezi olmuş. Bir – bir buçuk milyon insan eklenivermiş nüfusa.

Şehirlerde iskan edilen rumların oluşturduğu gettolar, esrar tekkeleriyle sarmalanır. Rembetiko dedikleri müzik hayli dumanlıdır. Kendilerini anlatırlar o şarkılarda; göçü, yalnızlığı, ölümü, sevdayı, hasreti, aşkı, toprağı, savaşı, her şeyi.

 

***

BUGÜN  mübadeleyi bilmeyen, okumayan, sadece “benim dedem Selanik’ten gelmiş, benim ninem Giritliydi” sığlığında bilgi sahibi, gerisini öğrenmemiş, bilmemiş, okumamış, araştırmamış nice mübadil torunu yaşıyor aramızda.

Mübadele sürecini anlatan nice belgesel kitap var oysa.. Nice roman, biyografi, araştırmalar falan.

O sürecin en güzel anlatanı Ayvalıklı Ahmet Yorulmaz’dı meselâ.

Mübadil çocuğuydu. Girit’ten gelmeydi. Baba dostuydu. Yunan dilini kendi kendine öğrenmiş, çağdaş edebiyatçıların tercih ettiği en iyi çevirmenler arasındaydı.

Savaşın Çocukları üçlemesinde uzun uzun Girit’i anlatır. Önce oralarda başlayan huzursuzluk, korku, iç savaş, birbirini boğazlamalar.. Sonra zorunlu göç.

Girit’ten Ayvalık’a gelen Aynakis Hasan’ın hikayesidir anlatılan ama, siz pek çok şeyi öğrenirsiniz o romanlardan.

Yaşar Kemal de ‘Bir Ada Hikayesi’ üçlemesinde mübadele sürecini konu eder ama.. Ahmet Yorulmaz’daki derinliği bulamazsınız. Bu benim fikrim tabi.

Ahmet Yorulmaz, Ayvalık’ı her şeyiyle dünyaya duyurmaya çalışan, bu mücadelesinde başarılı olan bir yazın insanıydı. Ayvalık’ta İz Bırakanlar’da, nice ünlü Ayvalıklı’nın öyküsünü anlattı. Bir gün birileri de yazsa, Ayvalık’ta derin izler bırakan Ahmet Yorulmaz’ı anlatsa.

 

***

AYVALIK  Kadastro Sitesi’ndeki müstakil evin verandasında oturur, kitaplarından, yeni çalışmalarından, çevirilerinden ve mübadeleden konuşurduk uzun uzun Ahmet Yorulmaz’la. “Yazılarındaki detaycılık birgün seni romancı yapacak” diyordu hep. Olamadık henüz.

Ama O’nun Girit mübadili ailesinden kalıt mutfak kültüründen çok çok nasiplendik. Deniz ürünleri, ot yemekleri, mezeler ve soslar konusunda hayli yetenekliydi. ‘Ayvalık’ı Gezerken’ adlı kitabında hem Ayvalık’ı tanırsınız yakından, hem gastronomik özelliklerini.

Özetle, mübadeleyi derin derin soluyan, yaşatan, geleceğe bilgi olarak aktaran değerli bir büyüğümüzdü. Yıllar önce yitirdik. Mekanı cennet olsun.

 

***

MÜBADELENİN  doksan dokuzuncu yılında Ayvalık’ta bir dizi etkinlik düzenlenmiş. Davet edilmedik. Hoş, haberdar olsak davete gerek duymadan gider takip ederdik.

Birkaç yıl önceki etkinlikler için davet almıştık; iki gün boyunca konunun uzmanlarından yazarlardan, düşünce insanlarından, tarihçilerden mübadeleyi dinledik söyleşilerde. Sanatsal etkinlikleri izledik.

O güzel iki günün en özel yanıysa, Körfez’in Aşçı Fok’u Nurdan Çakır Tezgin’in pişirdiği Mübadele Çorbası’nı kaşıklamak oldu. Pazar yerinde kazanda kaynattığı çorbayı elleriyle ikram etti ahaliye.

Tezgin, yemek öykülerine yer verdiği internet sitesinde, Mübadele Çorbası için şu satırları aktarıyor takipçilerine:

“Onların yaşadıkları zorlu göç dönemlerinde, torbalarındaki azığın el verdiğince çeşnilendirdikleri bir çorbada neler bulunur ki? Biraz buğday yarması, biraz bulgur, az biraz da belki mısırunu, irmik türü bir gıda. Şanslıların torbasında tarhana, un ve belki birazda baklagil. Tuzu bulduysan biber yok, yağ bulduysan süt yok, yoğurt yok. Hepsini biraraya getirebilenin şanslı sayıldığı yokluk yıllarında çoluk çocuğun önüne sıcak bir tas çorba koyabilmenin kıymeti neyle ölçülür?”

 

***

BİR DE  iskan yanlışlıkları ve yangından mal kaçırma telaşındaki kurnazların yağmacılık öyküleri vardır aslında.

Bizim buralarda da çoktur böyle öyküler.

“Nasıl olsa geri döneceğiz” diye düşünüp, terk ettiği evinin zeminine, bacasına, bahçesine saklayıp gömdüğü ziynetlerin, küp küp altınların, çil çil mecidiyelerin peşine düşen sonradan olma zenginlerimiz falan.

O mevzuya girmeyelim şimdi.

 

***

MÜBADELEYİ  dümdüz, hissiz, ruhsuz bir belgesel olarak aktarmanın, okutmanın, öğretmenin ötesinde. Tamamen insani ve vicdani boyuttan bakıp incelemek gerek.

O çileli insanları rahmetle anıyoruz bu vesileyle.

Tepki Ver | Tepki verilmemiş
0
harika
Harika
0
_ok_do_ru
Çok Doğru
0
kat_l_yorum
Katılıyorum
0
_a_rm_
Şaşırmış
0
_zg_n
Üzgün
SAVAŞIN ÇOCUKLARI MÜBADİLLER
Giriş Yap

Balıkesir Haberleri ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!