Kültürel Varlıkların Korunması ve Habib Ağa Tepesi

kubilay-s-öztürk-habib-ağa-tepesi

 

KUBİLAY S. ÖZTÜRK

 

Kentlerimiz tarihi ve kültürel mirasımızın izleriyle dolu. Eski bir konut, köprü, çeşme, hamam, cami, mezarlık, suyolu ve benzerleri, hem tarihi bir değer taşıyor, hem de eski yaşama dair kültürel izleri günümüze aktarıyor. Eski dönemlerdeki ihtiyaçları, bunların nasıl giderildiğini, inşa tekniklerini, coğrafyanın nasıl değerlendirildiğini ve hatta yaşamın nasıl şekillendiğini anlamamızı da olanaklı kılıyor. Bu anlamda, bir kentin kültürel varlıklarını korumak, önemli ve değerli bir görevdir.

 

Üstelik sadece bugüne ait bir çaba da değildir kültürel mirasın korunması. Geleceğe de yatırımdır. Elbette “koruma” çabasının odağında, eskiye ait olanlar vardır. Ancak günümüze ulaşan kültürel varlıkları muhafaza etmek, bakımını ve onarımını yapmak, restore etmek, böylece onları geleceğe aktarmak için yapılır aynı zamanda. Bize kadar ulaşan kültür mirasını, gelecek kuşaklara aktarmak da çok önemli bir görevdir.

 

İşte bu görevler, bugünü yaşayan herkese düşüyor haliyle. Fakat kentlerimiz o kadar hızla büyüyor ve gelişiyor ki, çoğu zaman günün ihtiyaçları daha ağır basıyor ve eskiye ait olan yok edilip, yeni zamanın dayattıklarına öncelik veriliyor. Yeni bir cadde açmak veya bir yönetim binası inşa etmek için yapılan kamulaştırmalar değil sözünü ettiğim elbette. Bizde daha ziyade, bireysel kazanç amacıyla kentsel kültür mirası yok ediliyor acımasızca.

 

Eski cumbalı evler yıkılıp çok katlı apartmanlar dikiliyor,  otoyolların ihtiyaç gösterdiği köprüleri inşa etmek için, eskiye ait olanı yıkmakta tereddüt gösterilmiyor. Yıllarca su teminini sağlayan mahalle çeşmelerine artık kör tapalar çakılıyor. Su akmaz olunca da çeşmenin kitabesi bile kalmıyor, yıkılıp yok ediliyor bir süre sonra. Hatta bu yıkımlardan inanç yapıları ve mezarlıklar bile nasibini alıyor. Kentsel rant uğruna, ne kültürel, ne de doğal varlıkların korunmasına dikkat edilmiyor. Büyüyoruz, kalkınıyoruz denilerek, kökümüze dair izleri ayakta tutmaya bile özen gösterilmiyor. Köksüz olan da bir süre sonra öksüz gibi oluyor. O kentin şahsiyeti bile kalmıyor.

 

İşte bu nedenlerle, kültürel ve doğal varlıkları koruma görevi, çağımızda artık kişilerin tercihlerine bırakılmıyor. Bu görevi devletler üstleniyor. Tarafsız ve hepimize ait bir gözle yaklaşım göstermesi bekleniyor. Devletler de yasa çıkartıyor koruma konusunu düzenlemek için. Ülkemizde de bu şekilde bakılıyor konuya. Geçmişten günümüze kalan taşınır veya taşınmaz eserleri de kapsayan “2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu” bu amaçla çıkartılmış bulunuyor. Bu yasada söz konusu varlıkların kimin mülkiyetinde ya da idaresinde olduğundan ziyade, kamu adına korunmasının sağlanması önem taşıyor. Ortak kültürel değerimiz olarak kabul ediliyor hepsi. Koruma görevi de asıl olarak Kültür ve Turizm Bakanlığı’na veriliyor. Bakanlık bu varlıklar için gerekli tedbirleri almak, aldırmak, her türlü denetimlerini yapmak için, çeşitli kamu kurum ve kuruluşlarının, yerel yönetimlerin ve mülki idarelerin desteğini alıyor haliyle. Neyin, nasıl korunacağı, restorasyon veya korumanın hangi yöntemle yapılacağı ve bu işlemlerin finansmanı da aynı ortak çerçevede ele alınıyor.

 

Korunması gereken bir kültür varlığına karar verildiğinde tapu kütüğüne de özel bir şerh konuluyor. Ayrıca taşınmaz kültür varlıklarının korunması ve değerlendirilmesi amacıyla da, tahakkuk eden emlak vergilerinin %10’u oranında Taşınmaz Kültür Varlıklarının Korunmasına Katkı Payı ayrılıyor. Bu katkı payı, bina, arsa ve araziler için, emlak vergisiyle birlikte tahsil ediliyor. Buna ek olarak, müze ve benzeri gelir getirici faaliyetlerden de pay ayrılıyor. “Koruma” konusunda gereken kaynaklar bu şekilde toplanıyor. Tabii bu kaynaklar yeterli olmuyor, zira koruma bekleyen binlerce kültürel varlık var ülkemizde. O nedenle de, özel kişi ve kuruluşların gönüllü katkıları ile bazı koruma çalışmalarını doğrudan üstlenmeleri devreye giriyor.

 

Balıkesir’de ve Körfez bölgesinde de kültürel varlıkların korunması için bu çerçevede çeşitli çalışmalar yapılıyor. Mesela Havran’daki birçok tescilli kültür varlığı tarihi yapı içinden seçilen Hocazade Konağı ile Terzizade Konağı, Balıkesir B. Belediyesi’nin de destekleriyle restore edildi. Şimdi artık yaşayan kültür varlığı ve müze olarak işlev görüyorlar. Mesela Ayvalık’ta da tescilli kültür varlığı yapılardan bazıları Ayvalık Belediyesi, bazıları ise RMK Kültür Faaliyetleri A.Ş. tarafından restore edildi ve kente kazandırıldı. Şimdi bu ilçelerimizi gezenler, bunları ziyaret etmeye de mutlaka vakit ayırıyorlar ve o kentin yaşamına dair tarihsel süreç hakkında bilgi sahibi oluyorlar.

 

Edremit’te de pek çok tescilli kültür varlığı tarihi yapı var elbette. Bunları sadece Edremit’in merkezinde değil, Altınoluk ve Güre’nin eski yerleşim alanlarında da görmek mümkün. Bir kısmı, Edremit Belediyesi tarafından restore edilerek veya yıkılıp tekrar aslına sadık şekilde inşa edilerek, çeşitli müzeler oluşturuldu ve kullanılıyor. İki tanesi, Büyükşehir Belediyesi tarafından onarılıp Jeopark Projesi çerçevesinde işlevsel hale getirildi. Bazıları, finansal gücü olan mirasçılar tarafından restore ettirildi ve yine müze olarak Belediye ile müşterek kullanıma kazandırıldı. Bazılarını da mirasçıları, onarım ve restorasyon yapılmasını takiben müze olarak değerlendirilmesi kaydıyla Belediye’ye devretti. Bu sonuncular hala ilgi bekliyorlar ama mülkiyet devrinden bu yana hiçbir işlem göremediler. Ayrıca “Gazi İlyas Caddesi Sokak Sağlıklaştırılması Projesi” kapsamındaki bazı eski konutlar için de restorasyon çalışması yapıldı. Bu çalışmayla gerçi sadece binaların dış cepheleri güzelleştirildi ama yine de ileride yapılacak kalıcı çalışmalar veya binaların farklı işlevler kazanması için yapılacak yatırımlar açısından, özendirici olması beklenen bir ilk adımdı.

 

Tabii ki bu türden koruma işlemlerini başlatmak, sürdürmek ve sonuçlandırmak hiç de kolay değil. Hem çok detaylı çalışmalar yapılması, hem de bunlar için finansman sağlanması zaman alıyor. Edremit Belediyesi bu durumun farkında olduğu için, koruma konusunda alternatif çözüm yollarını devreye almaya çalıştı. Nitekim bu nedenle, 14.07.2021’de Edremit Belediye Meclisi’nce alınan bir kararla Habip Ağa tepesinde bulunan, eski dispanser veya “Verem Savaş” olarak bilinen tarihi binaları, 20 yıllığına Balıkesir B. Belediyesi’ne tahsis ettiler. Buradaki toplam 4.779,13 m2 yüzölçümlü bir arazi üzerinde bulunan ve İsmail Habib Sevük’ün ailesine ait olan tarihi binanın restore edilmesi, geniş bahçesinin de şehre hakim bir park olarak değerlendirilmesi amaçlanıyordu. Bina ve bahçesi “kültürel ve sosyal tesis amacıyla” kullanılacaktı.

 

Fakat diğer bazı kentsel altyapı yatırımlarında olduğu gibi, bu alanda da Edremit’e gereken özeni göstermedi Balıkesir B. Belediyesi. Habib Ağa tepesinde şu ana kadar hiçbir işlem yapılmadı. Bina çok daha kötü bir duruma geldi artık. Çatı, tavan ve kat döşemelerinde kısmi çökmeler var. Edremit’in Hamidiye Mahallesi’nde Ağa Tepesi denilen bu mevkide bulunan ve vaktiyle epeyce gösterişli bir konak olan bina, şimdi bir virane olmuş durumda. İçine giren madde bağımlıları tarafından da tahrip edilen ve çevreye rahatsızlık veren bir virane üstelik. Bu amaçla kapı ve pencerelerine konulan engeller bile parçalanmış durumda şimdi.

 

Önemli mi peki bu kültürel varlık? Edremit için bu sorunun tek yanıtı “evet” olur. Ailesine ait olan bu binada 1892 yılında doğan İsmail Habib Sevük, kıymetli bir edebiyat öğretmeni, yazar ve edebiyat tarihçisi. Ayrıca bir Kuva-yı Milliyeci olarak Anadolu mücadelesine destek vermiş biri. Anadolu basınında cesur ve inançlı direniş yazıları kaleme almış o zamanlar. Savaştan sonra da yeni Cumhuriyetin kuruluşuna katkıda bulunmuş, Atatürk’le birlikte çeşitli yurt gezilerine katılmış. Eğitimci olarak çalışmayı hiç bırakmamış ve Sinop milletvekilliği de yapmış. Böyle bir tarihsel kimlikle ilişkili olan bu binanın, bir kültürel değer olarak Edremit’e kazandırılması önemlidir haliyle. Edremit’i ziyaret edenler için anlamlı bir turizm noktası olacaktır Ağa Tepe. Üstelik geniş arazisiyle şehir merkezine yakın bir dinlenme alanı, yaz döneminde ovaya hakim bir serinleme imkanı olarak da hizmet edecektir. Kentin bu bölgesine hakim olan köhne ve terkedilmiş sosyal yapının değişmesine de katkıda bulunacak, bu bölgeyi tekrar canlandıracaktır. Binanın yeni işlevinin “kadın ve çocuk” odaklı olması sağlanırsa mesela, kent kültürüne ve sosyal yaşamına da destek olacaktır. O nedenle burada yapılacak olan çalışmaya, sıradan bir restorasyon gözüyle bakmamak, bunu bir kentsel yenileme girişimi olarak da ele almak gerekmektedir.

 

Mart’taki yerel seçimden sonra göreve gelecek olanlar, bu projeyi de mutlaka ele almalılar. Büyükşehir Belediyesi 2,5 senedir çivi bile çakmadığı bu restorasyon işine, artık boşa zaman geçirmeden gereken ilgiyi göstermelidir. Edremit Belediyesi de bu konuyu dikkatle izlemeli ve destek olmalıdır. Edremit’te Belediye Meclisi’nin bir kararı varsa, takipçisi de mutlaka olmalıdır.

 

Exit mobile version