İRAN’IN YILMAZ GÜNEY’İ: CAFER PENAHİ VE İRAN SİNEMASI

Cafer Penahi, 2010 yılında hükümet karşıtı protestolara verdiği desteğin ardından gözaltına alınmış, “sistem karşıtı propaganda yaptığı” suçlamasıyla altı yıl hapis cezasına çarptırılmış, film çekmekten ve senaryo yazmaktan men edilmiş ve kendisine yurt dışına çıkış yasağı getirilmişti.

Ancak iki ay hapis yatmasının ardından şartlı tahliyeyle serbest bırakılmıştı. İran’ın başkenti Tahran’da geçtiğimiz hafta gözaltına alınan ödüllü yönetmen Cafer Penahi’nin 2010 yılında çarptırıldığı altı yıl hapis cezasının tümünü yatmasına karar verildi. Penahi’nin eşi Tahereh Saeedi, Panahi’nin gözaltına alınmasını hukuksuz bir “kaçırma” olarak değerlendirmişti. Saeedi “Cafer’in bir vatandaş olarak bazı hakları var. Yasal süreç var. Birini hapsetmek için önce kendisine bildirimde bulunmak gerekir. Ancak hapishane dışında protesto gösterisi yapan birini hapsetmek pek çok soruyu gündeme getiriyor. Bu insan kaçırmadır” diye konuşmuştu. Penahi, iki meslektaşının serbest bırakılması için ortak bir bildiri imzaladıktan bir gün sonra gözaltına alınmıştı.Resulof ve Mustafa El Ahmed, mayıs ayında Abadan kentinde 10 katlı bir binanın çökmesi sonucu 40’tan fazla kişinin ölümüyle ilgili sosyal medya paylaşımları nedeniyle tutuklanmıştı. İki yönetmen, güvenlik güçlerini “silahlarını bırakmaya” ve felaketle ilgili protestoları engellememeye çağırmıştı. Protestocular olaydan “beceriksiz yetkilileri” sorumlu tutmuş ve cezalandırılmalarını istemişti.

Devlet haber ajansı İrna’nın haberine göre iki yönetmen “huzursuzluğu kışkırtmak ve toplumun psikolojik güvenliğini bozmakla” suçlandı. İrna’ya göre, reformcu siyasetçi ve eski içişleri bakan yardımcısı Mustafa Taçzade de Tahran’da “ulusal güvenliği ihlal ettiği” şüphesiyle gözaltına alındı. 62 yaşındaki Penahi uluslararası film festivallerinde pek çok ödül kazandı. Bunlar arasında 2015 yılında ‘Taksi’ ile Uluslararası Berlin Film Festivali’nin en büyük ödülü olan Altın Ayı, 2018 yılında ‘Üç Hayat’ ile Cannes Film Festivali’nde En İyi Senaryo ödülü de yer alıyor. Cannes Film Festivali yaptığı açıklamada “Bu tutuklamaları ve İran’da sanatçılara karşı açıkça devam eden baskı dalgasını şiddetle kınadığını” belirterek üç yönetmenin derhal serbest bırakılması çağrısında bulundu. Berlin Film Festivali ise cumartesi günü yaptığı açıklamada, 2020’de ‘Şeytan Yoktur’ filmiyle Altın Ayı kazanan Resulof ve El Ahmed’in gözaltına alındığını öğrenmekten “dehşete düştüğünü” kaydetti.

 

 

Cafer Penahi, 2009’da Ahmedinejad‘ın cumhur başkanı ilan edilmesinin ardından çıkan olaylarda sokaklarda Besic milislerince öldürülen insanların anısına düzenlenen törene gittiğinde ilk kez tutuklanıp serbest bırakıldı. Ancak birkaç ay sonra evinde tutuklanan Cafer Penahi, bir daha serbest bırakılmadı. Yetkililer hiçbir zaman suçunun ne olduğunu açıklamadı ve 2010 Cannes Film Festivali‘ne günler kala avukatı ve ailesini görmek için açlık grevine başladığını duyurdu. Cannes Film Festivali‘nde Fransa kültür bakanı Frédéric Mitterrand ve Fransa dış işleri bakanı Bernard Kouchner‘in, hapishaneden gönderdiği mektubu festivalin açılışında okumasıyla beraber sonunda on ayın ardından avukatıyla görüşme hakkı buldu. İddialara göre İslam devrimi ile iş başına gelen İran’ın hakim rejimi İran‘nin aleyhine bir film yapma çabalarındaymış. Ancak Cannes Film Festivali‘ne gönderdiği mektupta “şimdiye kadar rejimin aleyhine film yapmadım” cümleleri bulunmaktadır. Ayrıca söz konusu mektupta şu cümleler de yer almaktadır: “Burada birçok suçsuz tutuklanıp sesleri hiçbir yere ulaşmayan insanlar var”. Uluslararası Af ÖrgütüCannes Film Festivali‘ndeki Cafer Penahi’nin boş koltuğunu rejimin susturma deliliği olarak nitelendirmiştir.

2011 yılında Cannes film Festivaline bir kez daha davet aldı lâkin Cafer Panahi’nin film yapması, “ulusal güvenliğe karşı işlenen suçlara” ilişkin hüküm gereği tam 20 sene boyunca yasaklanmıştı. Ev hapsi cezasına çarptırıldı. Fakat Penahi Avrupa‘dan birçok ödüller almaya devam etti. Bunun nedeni Pehani’nin alışagelmişin dışında davranmasıydı; örneğin ”Bu bir film değil” filmi bir kekin içine saklanan USB bellek ile İran’dan Fransa‘ya kaçırıldı. Film festivalde yayımlandı. Son olarak 2015 yapımlı Taksi Tahran bir taksinin içine yerleştirilmiş kamera, şoför Pehaninin Tahran’ı turlamasını kaydediyor. Taksiye binen farklı müşteriler, şoför ile açık ve samimi bir şekilde sorunlarını, endişelerini ve görüşlerini paylaşıyor. Film Altın Ayı Ödülünü kazandı.

 

 

 

Cafer Penahi Filmleri

 

Yaralı Başlar (1988, kısa belgesel)

Kış (1991, belgesel)

Dost (1992, kısa film)

Zire Darakhatan Zeyton (Zeytin bahçesinden geçerken, 1994, reji asistanlığı)

Badkonake Sefid (Beyaz Balon, 1995)

Ardekul (1997, kısa belgesel)

Ayna (1997)

Çember (2000)

Talaye Sorkh (Kanlı Altın, 2003)

Offside (2006)

This a not film (2011)

Taksi Tahran, (2015)

Offside (2006)

  

      

 

İran Sinemasının Başyapıtları

 

Offside

Cafer Panahi’nin 2006 yılında vizyona giren bu filmi, yine baskı altında yaşayan kadınları anlatır. Yönetmen filmin merkezine Dünya Kupası maçlarını stadyumda izlemek isteyen kadınları yerleştirir. İran’da o dönem kadınların stadyuma girip erkeklerle beraber maç izlemeleri yasak olduğu için kadınlar binbir çeşit yolla maçlara girmeye çalışır. Bir grup genç kadın da bu yasağı saçlarını ve yüzlerini gizleyerek delmek ister. Film boyunca askerlerle olan zorlu mücadelelerini ve stadyuma girme çabalarını izleriz. Bu durumun absürtlüğü filme bol bol komedi ögesi de katar. Ayrıca yönetmen burada maçı dışarıdan takip etmek zorunda bırakılan kadınların, İran toplumundaki konumlarına etkileyici bir vurgu yapar.

 

Sarhoş Atlar Zamanı

Filmin yönetmeni Bahman Ghobadi’nin doğduğu köyde geçen filmde kahramanlar tamamen gerçek kişiler! Filmde Türkiye-İran sınırında kaçakçılık yaparak geçinen bir ailenin hikâyesine tanıklık ederiz. Annesi ve babasını kaybeden dört kardeşin tüm yükü, 12 yaşındaki Eyüp’ün omuzlarına biner.

 

Kadın Olduğum Gün

Marzieh Makhmalbaf’ın yönettiği filmde Havva karakteri üzerinden İran’da kadın olmanın zorlukları anlatılır. Birbirinden bağımsız üç bölümü olan filmde, karakterlerin yaşamları bir şekilde birbiriyle kesişir. İran’da sıkışıp kalan kadınların haykırışını son derece sade bir dille anlatan film sizleri bekliyor.

 

Kara Tahta

İran’ın kırsal bölgelerinde geçen bu ilginç film, adını öğretmenlerin sırtlarında taşıdıkları kara tahtalardan alır. Öğretmenlerin ders verirken kullandıkları kara tahta film boyunca bize başka yüzlerini de gösterir. Kara tahta bir metafor olarak bazen kalkan bazen de bir sığınak haline dönüşür. Yönetmen Samira Makhmalbaf, bu bölgede yaşanan savaşın izlerini de film boyunca seyirciye ustalıkla yansıtır. Bu bakımdan belgesel anlatısına yakın bir tarzı olduğunu söylemek mümkün. Üstelik bu film yönetmenine henüz 20 yaşındayken Cannes Film Festivali’nin Büyük Jüri Ödülü’nü kazandırdı.

 

Kirazın Tadıİran Sineması’nın en önemli yönetmenlerinden Abbas Kiyarüstemi’nin imzasını taşır. Film, arabası ile Tahran’da dolaşan Badii Bey’in hikâyesini anlatır. Bu yol hikayesi, Badii Bey’in öldüğünde kendisini gömecek birinin peşine düşmesi ile absürt bir boyut kazanır. Yol boyunca ana karakterin hikayesi, intihardan beslenir. İntiharı ve İran toplumunun yapısını, arabaya binen üç yolcu ile girilen diyaloglar üzerinden derin derin düşünmemizi sağlar. Yönetmen ölüm ile yaşam arasındaki çizgide nerede durduğumuza dikkat çeker. Kirazın Tadı, aynı zamanda Cannes Film Festivali’nde Altın Palmiye ödülünü kazanan ilk İran filmi olma özelliğine sahip!

 

Persepolis

Bir animasyon üzerinden İran‘daki radikal değişimin izlerini sürmek istiyorsanız, Persepolis filmi tam anlamıyla size göre! İranlı Marjane Satrapi’nin çizgi romanından animasyona uyarlanan filmde, küçük bir kızın gözünden büyüme sürecinde yaşadıkları ve İran İslam Devrimi aktarılıyor. Sivri zekası ve isyankar kişiliği yüzünden daha küçük yaşta İran’da zorluklar yaşayan Marjane, ailesi tarafından eğitim için Avusturya’ya gönderilir. Bir süre sonra tekrar İran’a döner. İran’daki yirmili yaşlarında sanat okulunda geçirdiği günlerde yine aynı baskıcı rejimle karşılaşınca yine radikal bir karar almak zorunda kalır.

 

Kaplumbağalar da Uçar

Tam anlamıyla bir kült film olarak kabul gören Kaplumbağalar da Uçar, pek çok inceleme yazısına, kritiğe ve teze konu oldu. Bahman Ghobadi bu filminde savaşın içinde kalan çocukları konu alır. Türkiye-Irak sınırındaki Kürt mülteci kampında geçen hikayede, çocuklar mayın tarlalarındaki mayınları toplayıp satar! Çocukların içinde oldukları savaşı bir yandan da televizyondan takip etmeye çalışması filme ayrı bir boyut katar.

 

 

Arkadaşımın Evi Nerede?

Usta yönetmen Abbas Kiyarüstemi’nin kült filmleri arasında yer alan 1987 yapımı Arkadaşımın Evi Nerede, Deprem üçlemesinin ilk halkasının oluşturur. Filmin baş karakteri olarak karşımıza çıkan Ahmed, arkadaşına ait ödevi yanlışlıkla kendi evine götürür. Öğretmeni ödevi getirmemesi durumunda sınıfta kalacağını söyler. Komşu köyde oturan arkadaşının evini bulmak ve defterini teslim etmek isteyen Ahmed’i uzun bir yolculuk bekler.

 

 

Serçelerin Şarkısı

İranlı yönetmen Mecid Mecidi Serçelerin Şarkısı’nda Kerim’in gündelik hayatını, geçim derdini, ailesiyle yaşantısını anlatıyor. Filmde Rıza Naci ‘’Kerim’’ adlı bir babayı canlandırır. Kerim köyde yaşar ve devekuşu çiftliğinde çalışmaktadır. Bir gün işitme engelli kızının işitme cihazının bozulduğunu öğrenir. Ayrıca çalıştığı çiftlikte bir devekuşunun kaybolmasına neden olduğu için kovulur. Bu olaydan sonra motosikleti ile devekuşunu aramaya giderken Tahran şehrine kadar ulaşır. Şehrin debdebesinde boş boş dolaşırken zengin bir işadamı onu taksici sanıp motoruna biner ve olaylar gelişir.

 

Exit mobile version