KAZ DAĞLARINA SAHİP ÇIKMAKTA GEÇ KALINMADI MI?

26 Temmuz’da başlatılan nöbet eylemi büyüyerek devam etti, siyasi partililer, STK’lar, Barolar, sanatçılar, çevre duyarlısı yurttaşlar son zamanların ‘en yüksek’ duyarlılığı ile 5 Ağustos günü bütün dikkatlerin odaklandığı toplumsal-eylemsel tepkisini gösterdi.
Özellikle sosyal medyada tepkiler artarak devam ediyor. Toplumun önemli bir bölümü doğasına, suyuna, ağacına; çevresine sahip çıkması, azgın vahşi kapitalizme karşı duyarsız kalmaması son derece sevindirici, geleceğe yönelik umut verici bir sivil inisiyatif direnişi…
Bu toplumsal duyarlılığın artarak devam edeceği anlaşılıyor; ‘Su ve Vicdan Nöbeti’ kapsamında eyleme katılanlar 24 saat kampta kalıyor, çadırların sayısı her geçen gün artıyor. Buraya kadar gayet olumlu anlamlı peki neden bugün; geç kalınmadı mı?
Kanada’lı Alamos Gold; ABD, Kanada, Meksika ve Türkiye’de projeleri olan bir maden şirketi. Türkiye’de üç projesi var, üç projede; Kirazlı, Ağı Dağı ve Çamyurt Çanakkale il sınırları içerisinde.

Şirket, Türkiye’de ki faaliyetlerinin iştiraki, yüzde 100 sahibi olduğu yerli partneri Doğu Biga Madencilik üzerinden yürütüyor. Çanakkale merkeze bağlı Kirazlı Köyü yakınlarında, Kaz Dağlarının kuzeyinde ‘Altın’ üretimi yapılacak bölgede; 195 bin ağacı kesmiş (şirket 13 bin 400 ağaç kestiğini iddia ediyor). Şirket politikaları arasında ‘düşük maliyetli üretim’ önemli bir yer tutuyor.
Proje kapsamında şirket 2020 yılında üretime geçmeyi ve beş yıllık üretim sonucu 514 bin ons altın ve 3.5 milyon ons gümüş üretmeyi planlıyor. Cevher üretimi açık ocak işletmeciliği ile yapılacak. Şirket bir anda bu kadar ‘hoyrat’ kesimi, tepkilerin olacağını bildiği halde neden yapar…
2007’de başlayan süreç aralıksız devam etti, 2013 tarihinde ÇED (Çevresel Etki Değerleri) olumlu belgesinden sonra, Orman İdaresi tarafından kesim gerçekleştirilmiş

NEDEN GEÇ KALINMADI MI DİYORUM…
Bugünlere bir günde gelinmedi!
2007 yılında bu bölgede maden şirketlerinin araştırmaları, sondaj çalışmaları başladığında TBMM’ye araştırma önergeleri verildi-verdik, daha sonra verilen önergelerde dahil hepsi reddedildi. CHP olarak, 2008 yılında Genel Sekreter Yardımcısı Bihlun Tamaylıgil başkanlığında, Çanakkale milletvekili ve Balıkesir milletvekili olarak benimde içinde yer aldığım heyetle bölgede incelemeler, Çanakkale; Küçükkuyu ve köylerinde, Edremit; Zeytinli ve Kızılkeçili köylerinde toplantılar yaptık, raporlar hazırladık, Meclis gündemine taşıdık…
Kamuoyunu harekete geçirecek gerekli hassasiyet oluşmadı; kamuoyunun dikkatini çekmedi!
Bölgedeki, eski ve yeni muhtarların bu konuyla ilgili basına yansıyan değerlendirmeleri…
Cazgırlar Köyü Muhtarı Ali Karaca ‘’maden projesi ilk gündeme geldiğinde kendisinin projeye karşı çıktığını ancak gelinen noktada artık ekmek mücadelesi verdiklerini; şu saatten sonra uğraşsan da yapılabilecek bir şey olmadığını düşünüyorum. Saha boşaltılmış, ağacı kesilmiş, hafriyat alanları doldurulmuş, galeriler tamamen faaliyete geçmiş. Bu madenin önüne geçip durdurabileceklerine de inanmıyorum. Şu saatten sonra onların yanında olmamak hayırlı diye düşünüyorum. Mücadelemiz ekmek davasına düştü, Oğlun vardır, çoluğun vardır, çocuğun vardır, köyden çalışabilecek 20 tane insan vardır, onları koyarsın bundan sonra (bu düşünce hiç yabancı değil; bizde o tarihte gittiğimiz Havran Büyükdere köyünde Koza(FETÖ’nün şirketi) madencilik işletmesinde, madenci firma yetkililerinden çok hafriyat-taşımacılık yapan köylüler bize karşı çıkmıştı).’’ Muhtar ‘’yürüyerek bir şey olmaz… daha öncede yürüdüler, sonuçta ne oldu maden açıldı, çalıştırıldı. Tabi ki içim sızlıyor ama şu saatten sonra yapacak bir şey olduğunu düşünmüyorum.’’
Eski muhtar Reyhan Kaymak ‘’ilk taşlayanlar işe ilk başlayanlar oldu. Adam ineğini koyunun satıyor, gidiyor madende çalışmak istiyor. İlk başlarda madencileri kesinlikle istemiyorlardı. Ama bu çalışma izinleri alınmaya başlandıktan sonraki dönemlerde, herkes buraya sıcak bakmaya başladı. Köylüler arasında husumetler oluştu, komşuluk ilişkileri daralmaya başladı.’’

Azgın vahşi kapitalizm…
Kaz Dağları her anlamda çok önemli. Bugün oluşan hassasiyet, kamuoyu baskısı binlerce ağaç kesimi yapılmadan sağlanabilir miydi? Köy muhtarının dediği gibi geriye dönüş mümkün değil mi? Değilse; bundan sonra süreç nasıl işleyecek, nasıl yönetilecek?
Veya dünyanın yaptığı gibi; doğayı, çevreyi tahrip etmeden, insan sağlığını yok saymadan, devlet en sıkı takip-tedbirleri sağlayarak, yer altı zenginlikleri; azgın-vahşi kapitalizmin ağababaları yabancı sermayeye değil ülkenin kazancına dönüştürülemez mi?
Dünyanın madencilikte gelişmiş ülkelerin yaptığı gibi; doğaya ve çevreye duyarlı madencilik Türkiye’de yapılamaz mı?
Evet geç kalındığı kesin, hiç değilse bundan sonra oluşacak doğa katliamı, hasar önlensin!

Exit mobile version