İŞTE MEMLEKET BÖYLE YÖNETİLİYOR!

service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

YEREL yönetimlerin en önemli görevlerinden birisi de, yeni kentsel gelişme alanları açmak ve kente bu yolla değer katmaktır. Nasıl yaparlar bu işi? Mevcut kent planına ve gelecek projelerine uygun bir Hazine arazisini alır, tüm olasılıkları değerlendirmek için ilgili kurum ve kuruluşlarla görüş birliğine varır, sivil toplumun taleplerini dinler, planını yapar, imarını gerçekleştirir, temel alt yapısını hazırlar ve sonra da alıcılara “buyurun gelin” diyerek yapılaşmaya açarlar. Hatta bu faaliyetlerde amaç para kazanmak da değildir çoğu kez, hemşerilerini konuta kavuşturmak veya kentin bir temel ihtiyacını gidermektir sadece. Belediyeler kazanç değil, hizmet merkezli olmak zorundadır. Zaten, bu nedenle de şirketler gibi yönetilmezler.

Peki bu türden kararlar nasıl alınır? İşte bu noktada belediye meclisleri öne çıkıyor. Zira orada bugün için yönetim yetkisini almış olan da var, yarın o yetkiyi almayı amaçlayanlar da. Kentle ilgili görüş, öneri, proje vb. illa oradan geçecek ve enine oyuna tartışılacak ki, alınan kararlar kentin çoğunluğunu da tatmin edecek bir kıvamda olsun.

 

KENTLERİ ŞİRKET GİBİ YÖNETMEK!

Yoksa “çoğunluk bende” deyip, komisyonda veya mecliste “kalksın eller, insin eller oylaması” yaparak her kararı geçirmek hem “demokratik” bir usul değil, hem de sonuçları toplumda kabul görmüyor. Hatta öyle konular var ki, o vakit partilerin “grup kararı” almaları bile hiç anlamlı değil, üyeleri kendi vicdanlarıyla baş başa bırakmak gerekiyor. Fakat bizim merkez ve ilçe yerel yönetimlerimizde durum hiç de böyle değil ne yazık ki. Seçilenler her istediğini yapmaya hakları olduğunu sanıyor, bu hal ise özellikle  başkanın tarzında vücut buluyor. Hatta sıkça dillendirilen bir görüşe göre de “hukuka harfiyen uygunluk” o kadar önemli görülmüyor, arkadan gelmesi isteniyor. Bunun yanında “farklı görüşlere” tahammül de yok, eleştiri olması bile istenmiyor da “oybirliği” talep ediliyor. Bazı kararlara dava açılması ise suçlama nedeni oluyor. “İşi aramızda halledelim” deniliyor mesela. Komisyona, oradaki bürokratlara güvensizlik ise açıkça ihanet sayılıyor. Oysa gayet iyi biliniyor ki, o kişilerin geleceği seçilmişin iki dudağı arasındadır. Kimin arzusunu hayata geçirir dersiniz bu durumda olan kişi? Bürokrat yansız mı davranıyor ki, ona sonsuz güven beslesin meclis üyeleri veya vatandaş? Meclislerde Sayıştay eleştirileri bile tebessümle dillendiriliyor. Hatta bir muhalefet temsilcisi çıkıp “size söyleneni biz ciddiye bile almıyoruz, devam edin; ama yarın bize yöneltilen eleştiriyi de siz dillendirmeyin” diyerek destek bile oluyor bu tavra. Partisi farklı ama kafası yerel iktidarla aynı bu kişinin. Haliyle konuya “kazan-kazan” denilen o malum ilkeye göre yaklaşıyor. Kent değil de şirket yönetirmiş gibi bir kafa yapısına sahip olanların tek örneği de değil bu. Epeyce var bunlardan.  

 

“ÖNCE YAPARIZ, SONRA YASAYA UYDURURUZ”

O ya da bu partiden, seçilip de kendi ölçeğinde “tek adamcılık” yapmaya hakkı olduğunu sananlar, verdikleri kararlar üzerinden kamuoyu algısını da hazırlamayı çok önemsiyorlar. Mesela meclis toplantıları naklen yayınlanıyor ya artık, oradaki görüşmeler sıklıkla bir “show” haline getiriliyor. Ana mikrofonun sesi yüksek, diğer sözler duyulmuyor bile meclis toplantılarında. Başkanlar kendi söylediğinin doğru olduğundan emin bir şekilde konuşup, “duysun, herkes duysun” diyerek istediği algıyı yaratmaya çalışıyor. “Ötekiler” ise bu durumda aciz ve derdini ifadeden uzak kişiler olarak gösterilmiş oluyor. Hiç adil değil ortam. Bir de mecliste çoğunluk desteği varsa, tüm oylamalar komisyondan geldiği gibi veya önergede yazıldığı gibi, süratle ve el kaldırma hızıyla onaylanıp geçiriliyor. Hatta oylama bittikten sonra “yahu biz neyi oyladık şimdi?” sorularına bile muhatap oluyor başkanlar. Konuları tartışırken o mikrofonu açmaya istek gösterilmiyor ne yazık ki. Halbuki kamuoyu bunları duymak istiyor. Şeffaflık istiyor. Oylamalar, kabuller çok hızlı yapılıyor. Tıpkı buradaki hıza benzer bir şekilde, iş yaparken kanun da arkadan gelsin istiyorlar. Biz yapalım sonra yasaya da uyduralım veya gider Ankara’dan hallederiz düşüncesi var. Peki hesap verme durumu? “Sandık yok mu canım, beş senede bir hesap veriliyor işte” diyorlar buna da. Oysa her yer, vaktiyle hesabı verilmemiş işlerle dolu değil mi? Çürüyen onca yatırım var. Bunlardan ders çıkartılmıyor. Hani istişare ihtiyacı, farklı görüşlere değer verme, uyarıları dikkate alma, tehlikeyi söyleyene müteşekkir olma, ortak karar temelinde davranma hali? Aksine “biz seçildik, biz karar verir yaparız” deniliyor. Bu durumda uyaranlar da münafık oluyor haliyle.

 

LUNAPARK ARSASININ SATIŞI VE SONRASI…

Bu tarz hiç de doğru değil. Geçmişten ders çıkartmama hali devam ediyor. Aynen  Balıkesir merkezinde imar değişikliği ve satış işlerinde sürekli en başta yer alan Lunapark arazisi konusunda olduğu gibi. Satıştan alınacak paraya o kadar büyük değer veriliyor ki, ihaleye giren tek firma bile muhtemelen doğru dürüst araştırılmıyor. Fakat üç vakte kalmadan, o KKTC kökenli “işadamı” ile Money Golden Kuyumculuk firmasının arkasından Falyalı’nın gölgesi, Ukrayna bağlantılı yasadışı forex ağı, uluslar arası online bahis sitesi işleri, şüpheli para trafiği ve muhtemelen karapara aklama operasyonu iddiaları saçılıveriyor ortaya. İstişare çok önemliymiş değil miymiş? Şimdi anlaşıldı mı? Anlayan anladı tabii. Anlamayanlar ise, alenen toplantılarda kamuoyu önünde linç etmeye çalıştıkları Meclis üyesini veya muhalefet uyarılarını “dinleseydim” demeyecekler yine. Hatalı olduğunu bile düşünmeyecekler hatta. Koşup Ankara’dan yardım isteyecekler. Derken Sermaye Piyasası Kurulu devreye girecek, sonra da “iptal ettim ihaleyi, zaten öderse veririm demiştim” denilerek durumdan sıyrılacaklar. Peşinden de yeni müşteriler aranmaya başlanacak. Durmak yok tabii, düşünmek bile yok. Zira zamanları yok artık.

 

DEMİRYOLU KAMPI, DALYAN, HAZİNE ARAZİLERİ VE DİĞERLERİ…

Lunapark arazisi böyle de, Güre ve Akçay’daki Demiryolu çalışanlarının kampı veya oteli farklı mı? Satın alacak finansal güç var, imarı istendiği gibi değiştirecek Meclis var, bundan sonrasını havada kapan villa müteahhidi müşteri de var. Satış kazancı ve belediye geliri garanti değil mi bu durumda? Böyle bir çalışma şekli, kim bilir kaç şirket patronunun rüyalarına giriyordur? M. Özhaseki boşuna mı geldi oturduğu o koltuğa, bu işlerin keşfi ona ait değil mi? Dalyan arazisinin Hazine’den devir alınması, imar değişikliği ve satışı yöntemi de Ankara’dan kotarılmadı mı? Büyükşehir son yıllarda boşuna mı çok büyük alım-satım işlerine imza atıyor? Bunların bir kısmını “yıllardır yapılmayanı yaptım, sorunu çözdüm” diye, bir kısmını da “mezbelelikten kurtardım” diye sunuyor kamuoyuna. Fakat esas amacın “para” olduğunu da herkes görüyor.

“Ülkenin en borçlu belediyelerinden birisi” olma eleştirisinin hala çok rahatsız edici bir motivasyon olduğu biliniyor. Şimdi artık “para işi kolay” lafı sıkça kullanılıyor. O zaman, tüm imkanlar el altındayken alınsın satılsın ve bütçe makul bir dengeye getirilsin. Tamam da, altyapı ne olacak bu arada? İmarı değiştirince, doğalgaz getirince veya yollar yapınca bitmiyor rmu iş? Altyapı hazırlanmadan arttırılırsa nüfus yoğunluğu, yeni sorunlar açmayacak mı kentin başına? “Ticari akıl”, “iyi tüccar olmak” vb. güzel de, kentin seçilen yöneticisi aynı zamanda iyi belediyeci de olmak zorunda değil mi? Çevresinde “bravo” diyen, alkışlayan bürokratlar onu iyi kent yöneticisi olmaya yönlendiremiyorsa, o vakit de doğru kişileri bulup getirecek, Meclis’e değer verecek, sivil topluma sormayı da külfet saymayacak. Bu kadar basit.

 

HER YAPTIKLARININ DOĞRU OLDUĞUNA HÜKMEDENLER…

Büyükşehirde durum böyle de, ilçelerde farklı mı? Hayır değil elbette. Oralarda da bazı tek adamlar, seçildiği için her yaptıklarının doğru olduğuna hükmediyor ne yazık ki. Aslında birilerine bedel ödemekle meşgulken, yapmaya karar verdiği işleri sanki bir “gereklilikmiş” gibi halka sunmaya kalkıyor. Öyle çok örnek var ki bu türden. Mesela şu günlerde fiilen başlatılan, iki binayı yıkıp Altınoluk meydanına katma projesi çok ilginç doğrusu. Altınoluklular “illa da meydan” mı diyorlardı acaba? Orada koca bir sahili Büyükşehir Belediyesi gayet iyi bilinen bir “kent estetiği” projesine göre şekillendirmeye uğraşırken, merkezde de meydan girişiminin devreye girmesi çok garip oldu. Edremit Belediyesi’nin şehirde attığı tüm temeller, başladığı tüm işler öylece duruyorken, sokaklar doğalgaz ve internet kablosu kazıları nedeniyle hala berbat durumdayken, üstelik meydan işi “projelerimiz”  listesinde bile yer almazken, neden gayrete gelindiği meçhul. Bu örnekte Meclis devreye girmiyor ama sivil topluma neden görüşü sorulmuyor acaba? Oradaki binalardan birine tahliye talebi gitmiş bile, diğeri ise bekliyor. Boşaltma, binaların yıkılması, meydan inşaatının başlaması vb. derken sezon ortasına kalmayacak mı bu işler? İlla da gerekliyse meydan işi, oraya bir proje açıklama tabelası konulsa ve altına da yorum isteği talep edilse, vatandaşın ve esnafın neler diyeceğini kendileri de göreceklerdir aslında. Demokrasiye inancı olan yönetici yapar bunu. Çünkü yukarıda ifade edildiği üzere, tıpkı meclis üyeleri gibi halk da gözü kapalı inanmıyor seçilmişlere. Sadece bir avuç bürokrat ile başkanın bildiği proje ise haliyle hiç de kamu yararına olmuyor.

 

SEÇİLİNCE HER ŞEY SERBEST Mİ?

Konunun özeti de burada zaten. Seçilince “her şey serbest” değil tabii ki. Meclislere de, halka da değer verilmesi, saygılı davranılması gerekiyor. Bize her alanda olduğu gibi, kent yönetiminde de daha fazla demokrasi gerekiyor. Önce meclis üyeleri eş-dosttan ibaret olmayacak, sonra adil ve eşit söz hakkı, ifade özgürlüğü ve hukuka saygı olacak. Bular da yetmiyor elbette. Yerelde hem kent konseyleri işlevsel olacak, hem de sivil toplum kuruluşlarına değer verilecek ve halkın görüşleri bu kanallardan alınacak. Bazı belediyelerin tek adamları gayet farkındalar ki, kendilerinin istihdam edebildiği veya çevresinde toplayabildiği kişilerden çok daha iyi yetişmiş, eğitimli ve tecrübeli hemşerilerimiz var ilimizde ve ilçelerimizde. “Ben yaptım” deyince olmuyor, etraflarına topladıkları kişiler sallasa da başını, bu türden akil kişiler onaylamıyorsa, halk da istemiyor demektir yapılanı. Bu nedenlerle meclisler kadar, sivil toplumu da dikkate alması gerekiyor yerel yönetimlerin. EMİTT Fuarı’nda sunulan vitrinle veya meclis naklen yayınlarında sergilenenlerle de, kamuoyu algısı da oluşmuyor artık. Samimi ve içten olan, şeffaf olan, demokratik teamüllere saygılı olan, gelecekte de var olacak. Olmayan ise gidecek haliyle.

 

 

Tepki Ver | Tepki verilmemiş
0
harika
Harika
0
_ok_do_ru
Çok Doğru
0
kat_l_yorum
Katılıyorum
0
_a_rm_
Şaşırmış
0
_zg_n
Üzgün
İŞTE MEMLEKET BÖYLE YÖNETİLİYOR!
Giriş Yap

Balıkesir Haberleri ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!