İbrahim Ethem 10 Che Guevara’ya bedel

Yunan işgali yıllarında Ulus ve Alaçam dağlarında, düşmana aman vermeyen İbrahim Ethem Akıncı’nın iyi tanıtılamadığına değinen Zeki Çevik, İbrahim Ethem’in, bütün dünyanın tanıdığı Che Guevara’yı 10 kez cebinden çıkaracağını söyledi. Balıkesir’in bir özelliğine daha vurgu yapan Çevik, Herkesin kurtuluş savaşında son kurşunun İzmir’de atıldığını bildiğini, asıl gerçeğin son kurşunun Bandırma’da, Ay Yıldız Tepe’de atıldığını açıkladı.

ibrahim-ethem-akıncı

Hilmi DUYAR /POLİTİKA/ Balıkesir Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden emekli Prof. Dr. Zeki Çevik, Kurtuluş Savaşı yılları ve Cumhuriyet döneminde Balıkesir’de yaşanan gelişmeleri Politika okurları için anlattı. Balıkesir’in, Milli Mücadele’de yaptıkları ile madalyayı hak ettiğini vurgulayan Prof. Dr. Çevik, Atatürk’ün olmaması halinde Türkiye’nin komünist bir rejim ile yönetileceğini, Lenin’in Anadolu Haritasında 6 Sovyet cumhuriyeti bölgesi çizdiğini açıkladı. Atatürk hakkında hakaretvari konuşanların bunu düşünmelerini isterken Atatürk’ün Türk milleti için bir şans olduğunu kaydetti. Yunan işgali yıllarında Ulus ve Alaçam dağlarında, düşmana aman vermeyen İbrahim Ethem Akıncı’nın iyi tanıtılamadığına değinen Zeki Çevik, İbrahim Ethem’in, bütün dünyanın tanıdığı Che Guevara’yı 10 kez cebinden çıkaracağını söyledi. Balıkesir’in bir özelliğine daha vurgu yapan Çevik, Herkesin kurtuluş savaşında son kurşunun İzmir’de atıldığını bildiğini, asıl gerçeğin son kurşunun Bandırma’da, Ay Yıldız Tepe’de atıldığını açıkladı. Çevik, Balıkesir’in yetiştirdiği değerlerden biri olan Hasan Basri Çantay’ın evinin yıkılıp yerine apartman dikilmesine çok üzüldüğünü, elindeki fotoğraflarla, Hasan Basri Çantay’ın evinin yapılarak müzeye dönüştürülebileceğine dikkat çekti.

 

 

Zeki Çevik kimdir?

Zeki Çevik nüfusa göre 1956, ama anamdan öğrendiğime göre, 1954 yılında Kocaeli’nin Karamürsel kazasının dağdaki Çamdibi Köyü’nde dünyaya geldim. Babam rahmetli, ben 4 yaşımdayken, okusun diye, 1958’de köyden, Gölcük Değirmendere’ye taşınıyor. İlkokulu Mehmet Akif İlkokulu’nda bitirdim. İzmit Gölcük’te, Barbaros Hayrettin Paşa Lisesi vardı. Ortaokul ile bir aradaydı. Ortaokuldan sonra 1972 yılında bu liseden mezun oldum. O dönemde, üniversitelerde merkezi yerleştirme sistemi yoktu. Aldığınız puana göre giderdiniz. Ben 1 yıl bekleyip daha iyi üniversiteye girmek için gitmedim. 1973’te, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümüne kaydımı yaptırdım. Aynı zamanda Çapa Yüksek Öğretmen Okulu’nda da yatılı okuyordum. Gündüz saat 17.00’ye kadar fakültede, saat 18.00- 22.00 arasında öğretmen okulunda okuyordum. Fakültenin hocaları, Eğitim Bilimleri dersi verirdi. Ben Üniversiteyi bitirirken 2 diploma aldım. Yüksek Öğretmen Okulu diplomamda, Milli Eğitim Bakanı Nahit Menteşe’nin imzası vardı. Öğretmenliğe çok önem veriyorlardı. 1977’de hem yüksek öğretmen okulundan hem edebiyat fakültesinden mezun oldum. İlk görev yerim Kastamonu Öğretmen Lisesi’ydi.  2 yıl eğitim verdim.  1979’da atandığım Trabzon Ticaret Lisesi’nde 4 yıl çalışmanın ardından 1982’de kısa dönem askerlik yaptım. 1982 yılı Ekim ayında Balıkesir Muharrem Hasbi Koray Lisesi’nde göreve başladım. 1986’da, Uludağ Üniversitesi’ne bağlı Balıkesir’deki yüksekokullar için açılan sınava girdim. 1986′ Ağustos ayında, Uludağ Üniversitesi’nde Atatürk İlkeleri İnkılap Tarihi Okutmanı oldum. Üniversite yaşamım bu şekilde resmen başladı ama İstanbul üniversiteden mezun olduktan sonra hep yüksekokullarda derslere gittim. Kastamonu’da, ilkokul öğretmeni yetiştiren 2 yıllık eğitim enstitüsünde, Trabzon’da, eğitim enstitüsünde derslere girdim. Balıkesir’de eğitim fakültesinde hocaları sakıncalı diye derse sokmuyorlardı. Tarih bölümündeki dersleri ben verirken aynı zamanda Koray Lisesi’nde tarih öğretmeniydim. Üniversiteye geçtikten sonra 10 yıl kadar okutman olarak görev yaptım. 1992’de kurulan Balıkesir Üniversitesi’ne geçtim. Bu arada akademik unvan çalışmalarını yürüttüm. Koray Lisesi’ndeyken Ankara Üniversitesi Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü’nde yüksek lisansa başlayıp, 1988’de bitirdim. 1992’de İstanbul Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsünde doktoraya başlayıp, 1998’de bitirdim. 1999’da Balıkesir Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi’ne,  Yrd. Doç. Dr. olarak atandım. 2013’te Doçent, 2018’de Profesör oldum. 2023’te 45 yıl hizmetten sonra emekli oldum. 44 öğrencim değişik dallarda profesör, binlerce öğrencim öğretmen ve mühendis oldu. Tarih raştırmalarım ve kitap çalışmalarım devam ediyor. Evliyim, 4 çocuğum var. Orta derecede İngilizce biliyorum. Eşim Kazak olduğu için sık sık Kazakistan’a gidiyorum ve Kazakçayı çok iyi öğrendim. Şu an Rusça öğrenmeye çalışıyorum. Türk inkılap tarihi ve Cumhuriyet Tarihi konularında konferanslar veriyorum.

 

 

Fen, Edebiyat değil de tarih bölümünü neden seçtiniz?

Lisede fen kolundan mezun olmama rağmen, tarih sevgisini, tarih hocam, merhum Tevfik Abdulbakioğlu aşıladı. O yıllarda lise bitirme sınavları olurdu. Bitirme sınavlarında tüm derslerden geçtim, tarih dersinden ikmale kaldım. Yoksa hava harp okuluna gidecektim. En çok sevdiğim dersten ikmale kalıp, eylülde sınavı vermiştim. Üniversite sınavlarında merkezi yerleştirme yoktu. Puanının tuttuğu üniversiteye gidebiliyordun. Ben Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesine bile gidebilirdim. Fakat babam, “Oğlum ben seni okutamam, Ankara uzak, İstanbul’da bir yer seç” dedi. İstanbul Üniversitesi’ni tercih ettim. Değirmendere’de oturuyorduk. O zaman İstanbul’a otobüs 7,5 liraydı. İstanbul Üniversitesi’ne kayıt yaptırmaya gittim. Kapıda evrak dağıtıyorlar, orası ana baba günü gibiydi. Zor bela bu formlardan aldım. 6 tercih hakkın var istediğini yazabiliyorsun. Sonra 1 ay içinde değiştirebilme şansın var. Ben Hukuk fakültesini yazdım. Akşam eve geldiğimde babam nereye kaydolduğumu sordu. Hukuk fakültesi deyince çok kızdı. “Avukat olup yalan mı söyleyeceksin?”  dediği için en çok sevdiğim tarih bölümünü yazdım. Kader çizgimiz böyleymiş.

 

 

Tarih ile ilgili kitapları ne zaman yazmaya başladınız?

Kitap yazma merakım, daha doğrusu makale yazma merakım, 10 yıllık öğretmenlik hayatımda başladı. Fakültede hocalarımız öyle bir ilim aşkı vermiş ki, öğretmenlik bize dar geldi. Her gün aynı konuları, basit konuları anlatmak sıktı. Orada karar verdim. Yazılar yazalım bir yere makaleler yazalım, yüksek lisans yapalım diye düşündüm. İlk kitabımı Balıkesir’de 2002’de Rektör Prof. Dr. Necdet Hacıoğlu zamanında yazdım.  Balıkesir Garnizon komutanı Rektörümüze, “Kurtuluş savaşında son kurşun Bandırma’da atıldı, bunu sizin tarihçileriniz araştırıp yazsınlar” demiş. Bu sözleri söyleyen Garnizon Komutanının babası İstiklal gazisiymiş. Rektör Necdet Bey bu konuyu yazmamız için Aydın Ayhan hocamla beraber bize söyledi. Aydın Ayhan elindeki bilgi ve belgeleri ortaya koydu, kitabı benim düzenlememi istedi. Aydın Hocanın bilgileri ve belgeleri ışığında kitabı düzenledim. 2002 yılında Balıkesir Üniversitesi’nin Atatürk Araştırma Merkezi Müdürüydüm. Üniversitenin eski, ilkel matbaasında, müdürlüğün ilk yayını olarak 300-400 adet bastık. “Milli Mücadelede Son Kurşun” adıyla ilk kitabı çıkardık. Genel Kurmay Başkanlığı’ndan Milli Kütüphaneye, üniversitelere kadar pek çok yere gönderdik. Kitap çok beğenildi ve ses getirdi. Çünkü, bu konudaki ilk ve tek yayın bizim kitabımızdı. Son kurşunun Bandırma’da atıldığını kimse bilmiyordu.  Tabi kitap basılmadan önce biz rektör ve tarihçilerle birlikte Bandırma’da son kurşunun atıldığı, Ay Yıldız Tepe’ye gidip incelemeler yaptık. Aydın Ayhan Hoca, daha önce oralara gitmiş, o günleri yaşayan insanlarla röportajlar yapmış. Ali Rıza amca diye birinin ses kaydını çözümledik. Orada kaç kişi şehit oldu?  Nasıl oldu? Olaylar nasıl gelişti? Kitapta bunlar yayınlandı. İlk gittiğimizde Ay Yıldız Tepe Bandırma Belediyesi’nin çöplüğüydü. Şimdi o yerde anıt var.

 

 

Çok beğenilen ve ses getiren son kurşun kitabının daha sonra yinelenen baskıları oldu mu?

İlk kitap yayınlandıktan sonra oradaki çöplük kaldırıldı, yol yapıldı, bu bizi sevindirdi. İlk kitap tabi ki eksik bilgilerle çıktı. Fakat benim son kurşunla ilgili çalışmalarım o tarihten itibaren hep devam etti. Yeni belgeler, yeni bulgularla, Balıkesir Belediyesinden kitabın basılmasını istedim, olur verildi. Şehitlerle ilgili araştırma yaparken gözlerim bozulacaktı. Yunan askerine son kurşunları sıkan, 8’i subay,  103 kişi şehit düşmüş. Şehitlerin hepsinin isimlerini Milli Savunma Bakanlığının 5 ciltlik “Şehitlerimiz” kitabından belirledik. Bunlardan 14’ü benim Karamürselli hemşerim. Kocaeli grubunda olan çocuklar. 423 sayfalık bu kitap yayınlanırsa, Ay Yıldız Tepe’de neler olmuş? Ne kadar belge, ne kadar konuşma varsa gün yüzüne çıkacak. 423 sayfalık kitabın üçte ikisi son kurşunla ilgili. Ben, Türk Yunan Savaşının Balıkesir ile ilgili ve genel olarak 150 sayfasını yazdım. Kitabın özü son kurşunla ilgilidir. Yayınlandığında Türkiye’de ilk yayın olacak. Kurtuluş Savaşı’nda son kurşun 9 Eylül 1922’de İzmir’de atılmadı. Okullarımızda bu öğretiliyor. Yoldan geçen 100 kişi çevirip, “Son kurşun nerede ne zaman atıldı?” Diye sorsanız, 99’u, “İzmir’de, 9 Eylül’dae Yunan’ın denize döküldüğünde” yanıtını verir. Oysa 17 Eylül 1922’de son şehitler verilmiş. O gün 103 şehidimiz var. Dolayısıyla literatüre, ders kitaplarına girmesi lazım. Milli Mücadelede, devletin en son törenleri Bandırma’da, Ay Yıldıztepe’de yapması lazım. Çünkü son kurşun orada atıldı. 18 Eylül 1922’de esirler dışında hiçbir Yunan askeri Anadolu’nun hiçbir yerinde kalmadı.

 

Son Kurşun Anıtı

Kuvayi Milliye Şehri Balıkesir kitabınızda hangi konulara değindiniz?

Kuvayi Milliye Şehri Balıkesir Kitabımdan önce Benim doktora tezim, “Milli Mücadele’de Müdafaa-i Hukuk’tan Halk Fırkası’na Geçiş (1918-1923), Atatürk Araştırma Merkezi tarafından kitap olarak bastırıldı. O yıllarda bu konuda eksiklik vardı. Ağırlıklı Birinci Meclis Zabıtları olmak üzere öyle bir eser ortaya koyduk.  Onun 2’nci baskısı yapıldı. 3’üncü kitabım Erzurum Mebusu İsmail Naim Bey’in hatıraları oldu. Atatürk’ü Erzincan’a geldiğinde karşılamış, misafir etmiş, Erzurum’da hep yanında olmuştur. Önemli bir şahsiyettir ama pek ismi bilinmiyor. Onun hatıra kitabını yayınladık. Sonrasında Kuvayi Milliye şehri Balıkesir. O kitapta Balıkesir’le ilgili bütün çalışmalarım var. Sempozyum bildirileri, makaleler hepsi bu kitaptadır. Karesi Mutasarrıfı yolsuzluk yapmış. Onunla başladım, bir kronolojiye göre gelişmeleri dizdim. Köprülü Hamdi Bey’le ilgili, Akbaş Cephaneliği baskını var. Hasan Basri Çantay’ın Balıkesir’le ilgili meclis zabıtları var. Demirci Kaymakamı İbrahim Ethem Akıncı’nın Ulus Dağı’nda Yunan askerleriyle çarpışmaları, Makbule Hanım’la ilgili yazılar var. Koca Seyit’i anlattık. Atatürk’ün Balıkesir ziyaretleri yer alıyor bu kitapta. Bütün bunları ve daha nice yaşanmışlıkların hepsini o kitapta anlattık. Cumhuriyet dönemi ve Milli Mücadele dönemi, “Kuvayi Milliye Şehri Balıkesir” kitabında var

 

 

 Tülütabaklar’ın Yunan askerine korku saldığı söyleniyor. Sizce gerçek payı var mı?

Yunan Askerinin elinde tüfek var. Tülütabaklardan niye korksun? Tülütabakları öldürebilir. Fakat şöyle bir gerçek var. İşgal yıllarında Bağlar Sokağı’nda devriye gezen Yunan askerlerini pusuya düşürüp, tüfeklerini çalıp, dayak atıp, kaçanlar var. Ayşebacı’da Yunan karakolu basmışlar. Balıkesir’de benim incelediğim kadarıyla pek aşırı Yunan zulmü yok. Ferdi olarak tek tük var. Bunları Hasan Basri Çantay mecliste isim vererek belirtmiş. Buradaki Yunan albay mevlit dinlemeye camilere gelirmiş. Bir iddiaya göre Yunan albayın annesinin Türk olduğu için, zulüm yapmadığı söyleniyor. Balıkesir’i terk edişlerinde kurşuna dizildiğini biliyoruz. Yunan Albayın İbrahim Ethem’e gönderdiği aracılar var. “Bizimle niye savaşıyorsunuz İbrahim Bey? Biz size muhtariyet vermek istiyoruz. Size bir şey yapmayacağız. İstediğiniz yerde oturun, size ilişmeyeceğiz” diye mektup gönderdiğini biliyoruz. İbrahim Ethem Bey de, annesiyle kardeşlerinin tutuklanıp İzmir’e gönderildiğini yazmış. Ben hatıralarından o pasajı alıp son kurşun kitabının girişine koydum. İbrahim Ethem Ulus dağında gırtlak gırtlağa Yunanlılarla boğuşup 700 subay ve askeri öldürmüştür. İbrahim Ethem Bey, tam bir gerilla savaşı yapmıştır. Bana göre İbrahim Ethem doğru dürüst bilinmiyor ve böyle bir makalem var. Bolivya dağlarında mücadele eden Che Guevara’nın öyküsünü bütün dünya biliyor. İbrahim Ethem’i dünyaya bir tanıtsak cebinden 10 tane Che Guevara çıkarır ama biz tanıtamıyoruz. İbrahim Ethem, dağlarda çarpışırken bile günlük tutmuş. 3 Yunan alayı ve jandarması dağlarda İbrahim Ethem ve arkadaşlarını arıyor. Her yere baskınlar yapıyor. İbrahim Ethem bütün efeleri toplamış, Kuvayi Milliye kuvvetlerini organize etmiş. Demirci Kaymakamı İbrahim Ethem enteresan bir adam. Avukat, mülkiye mezunudur. Yunanlılar kaçarken dağlardan inip Balıkesir’e geldiğinde halasının oğlu saç ve sakalları nedeniyle onu tanıyamamıştır.

 

 

İbrahim Ethem, Gördesli Makbule, Halil Efe ve Parti Pehlivan ile Yunanlılara karşı birlikte mi savaştı?

Türk Tarih Kurumu’nun bastığı İbrahim Ethem Akıncı’nın, “Demirci Akıncıları” isimli hatıraları var. O kitapta, Makbule Hanım’ın, Halil Efe’nin Ulus Dağı’nda şehit edildiği, Kepsut’a kadar olan yörede hatta Alaçam Dağları dahil o bölgede İbrahim Ethem Akıncı’nın neler yaptığı, günlüklerinden anlatılıyor.  Makbule hanım daha bir yıllık evliyken eşi Halil Efe’nin yanında ısrarla savaşmak istiyor, diğer efeler kadının yanımızda ne işi var diye karşı çıkıyor. 21 yaşındaki Makbule Hanım eşini bırakmıyor birlikte savaşıyor. Boyu kısa olduğu için mavzer yerine Japon Filintası verdik diyor hatıralarında. Japon filintaları kısa olur. Makbule Hanımı Ulus Dağı’nda silahlı bir baskında vuruyorlar. Hatıratında, “O baskında kaybettik Makbule’yi. Saçları kana bulanmıştı. Orada defnettik” diyor. Defnedildiği tahmin edilen yerde şimdi bir anıt var. Dağda savaşanlar, şehitlerini kimsenin bilmediği bir yere gömüyorlar. Çünkü Yunan askeri bulursa propaganda yapmasın diye gizlice gömüyorlardı efeleri. Gömüldüğü yer arkadaşları tarafından biliniyordu. Halil Efe de bir müddet sonra şehit düşüyor. İbrahim Ethem ve arkadaşları çok baskın yemişler.

 

 

Muğla, Aydın, İzmir, Manisa’da Yunan askeriyle savaşan çok ünlü efe var. Balıkesir’de böyle ünlü efeler var mı?

Ödemişli, Çakırcalı Mehmet Efe, Aydınlı Yörük Ali Efe, Aydınlı Kıllıoğlu Hüseyin Efe, İzmirli Gökçen Efe, Manisalı Halil Efe Bunlar çok ünlü efelerdir. Balıkesir’den de efeler vardır. Parti Pehlivan Efe, Mehmet Efe gibi isimler büyük mücadele vermiştir. O zaman, Balıkesir, Manisa, ayrı değil. Halil Efe buraları hep biliyor. Bir sistemle mücadele ediyorlar. Efeler 12 gruba ayırılmış. Bandırma’da Pıtır Hüseyin Efe var, Bacak Hasan Efe var. Ege Bölgesi olarak ele alırsanız, Yörük Ali Efe’nin eline hiçbiri su dökemez. İzmir’de ilk kurşun atıldıktan sonra büyük bir katliam oldu. Amerikalı Tuğamiral Mark Lambert Bristol’ün raporuna göre Yunan askeri, sivil, asker, çoluk, çocuk, demeden 2 bin küsur kişi katletti. Amiral Bristol, başkanlığında uluslararası bir tahkikat komisyonu kuruldu. İzmir’de neler olduğunu araştırdılar. Yunanlıların katliam yaptığına hükmedip kınadılar. Amiral Bristol araştırma yaparken, dağlarda direnen Kuvayi Milliye birlikleri ile beraber çarpışan Yörük Ali Efe ile de görüştü. Amiral Yörük Ali Efe ile tarafsız bir yerde görüşüyor. Ali Efe daha genç, bıyıkları bile terlememiş, çok mert, yiğit bir insan. Okuma yazması var, çok da zeki. Amiral Bristol Ali Efe’ye, “Burada böyle direniş göstermeyin. Yunanlılar size otonomluk, muhtariyet verecek” diyor. Bir Rum tercüman çeviri yapıyor. Yörük Ali Efe Rum tercümana, “Bu deniz paşasına de bakalım Amerika’da çiftliği var mı? Karısı, kızı, var mı?” diyor. Amiralden “var” cevabını alınca, “Çiftlikten birileri bunun karısını, kızını dağa kaldırsa ne yapar amiral” diye soruyor.  Tercüman çevirince, amiralin suratı asılıyor, elini tabancasının kabzasına götürüyor, “silahımı çekerim” diyor. O zaman Yörük Ali, “Amiral işte biz onu yapıyoruz” diye zekice bir yanıt veriyor. Bu konuşma, hiçbir yerde yazılmayan bir anıdır. Madem Ali Efe’nin sözü geçti bu hatıratı da burada biz belirtmiş olalım. Efelerimiz çok. Benim son kurşun kitabımda, Pıtır Hüseyin Efe’nin anıları var. 17-18 yaşlarındaki Hüseyin Efe yaralanınca aylarca dağda mağara gibi bir yerde tedavi görmüş. Kimler hainlik yaptı, kimler destek verdi, kimler Yunan tarafı oldu? Hepsi ayrıntılı biçimde kitapta var. Kuvayi Milliye Şehri Balıkesir 3’üncü kitabımdır.

 

 

Kentin yakın tarihinden sosyal ve kültürel izler diyerek, cumhuriyet öncesini de kastettiniz mi? 

Kitaptaki ilk makale cumhuriyet öncesidir. Devamında Cumhuriyet sonrasını anlattım. Kitabı incelerseniz Karesi mutasarrıfı, şayak fabrikasını, defterdar ile birlikte soymuşlar. Balıkesir Lisesi, öğretmenevi, oraları hep zapt etmiş. Sonra devlet buna tahkikat için muhakkik gönderiyor. Çünkü şayak fabrikası bütün askeriyeye kumaş üretiyor. Tahkikat için Küçük Sait Paşa muhakkik olarak mutasarrıfı tetkik için geliyor. Bu konuda belgeler var. Sonra cezalandırılıyor. Devlet zapt ettiği yerlere el koyuyor, Balıkesir Lisesi’ni elinden almış. Makaleyi, geç gelen adalet, adalet değildir diye bitirdim. Halkevinin 1930’lu yıllarda çıkardığı Kaynak dergisinden, Balıkesir’de çıkarılan madenler ve kaplıcalarla ilgili bir makale var. Bu dönemde hangi kaplıcalar var, hastanedeki doktorların tahlilleri gibi teknik bilgilere yer verdim. Milli mücadele döneminde düğünler nasıl yapılırdı? Halkın yaşamıyla ilgili her konuda makalelerim var. Bu kitapta.

 

 

Kuvayi Milliye Şehri son kitabınız mı oldu başka hangi kitaplarınız var?

Kuvayi Milliye Şehri Balıkesir’den sonra 2 kitabım daha çıktı. Hatta 3 kitap. Milli Mücadele döneminde Bandırma kitabını Bandırma Belediyesi bastırdı. Editörlüğünü ben yaptım. Antalya Üniversitesi’nden Prof. Dr. Ahmet Köç’le birlikte editörlüğünü yaptığımız Karesi’den Balıkesir’e adlı bir dijital kitabımız daha var. Sosyolog arkadaşımla beraber yazdığımız, “Türk dünyasında ulus inşası” kitabı var. 20 sayfadan oluşan önsözünü yazdığım içinde makalelerim olan bir kitap. Türk dünyası için önemli bir eserdir. Şu anda 2’inci baskısı hazırlanıyor.

 

 

“Türk dünyasında ulus inşası” kitabında ne anlatmak istediniz?

Özellikle Sovyet rejiminden sonra Türkler nasıl uluslaşma sürecine yöneldi? Örneğin, Kazakistan’da Rusların komünist yönetimi dönemi, bağımsızlık elde edildikten sonra Nazarbayev’in yaptıkları, Kazak dilinin öne çıkarılması, Kazakça’nın resmi dil olması, basın yayında kullanılması, örf, adet, gelenek, göreneklerin yaşatılması, canlandırılması gibi pek çok konunun süreçleri ele alındı. Kısacası millet olma yolunda katedilen yol. Kazakistan’ın ulusal marşı gibi konular işlendi. Kitapta Kazakistan’la ilgili makalelerim var. Kazakistan’da üniversitede öğretim üyesi olan kayınvalidem ile yaptığım röportajı yayınladım. Onun makalesi de yer aldı kitapta. Kırgızistan, Türkmenistan, Başkurdistan, Özbekistan gibi tüm Türk uluslarının değişik açılardan incelenmesi var. Kitapta Kıbrıs Türkleri, Irak ve Suriye’de yaşayan Türkmenler yok. 2’si dışında bütün Türk dünyası Sovyet rejimi sonrası ne şekilde gelişti, uluslaşma süreçleri, anayasaları, eğitim sistemlerinin değiştirilmesi, ana dillerinin fonksiyonları o kitapta anlatıldı. Yine Kazakistan’dan örnek vereceğim. Orada Kazakça ve Rusça resmi dildir. Sokak tabelaları artık 2 dilde yazılmaya başlandı. Bunun öncülüğünü Azerbaycan yapmıştı. Günümüzde, Azerbaycan, Kazakistan, Türkmenistan’da Latin alfabesi kullanılıyor. Bana göre bu kitap, Türk dünyasında, kültürel açıdan, dayanışma, yardımlaşma, kaynaşma açısından çok önemli bir adım. Çünkü Kiril alfabesi çok zor bir alfabedir. 60-70 yıl Rusça öğretilmiş. O izleri silmek çok zor. Türkiye’ye örnek olsun diye söylüyorum; Atatürk olmasaydı Türkiye komünist olurdu. Cumhuriyet Tarihi Profesörü olarak bu benim iddiam.

 

 

Türkiye’nin Komünist olması değerlendirmesine nasıl vardınız?

Bu konuyu makalelerimde de yazdım. Atatürk’ün Sakarya Zaferi öncesinde, Enver Paşa Batum’a kadar geldi. Enver Paşa Atatürk’ü suikastla götürüp Ankara’ya gelseydi Türkiye komünist olurdu. Çünkü Ruslar onu kafa kola alıyor. Zaten Moskova’dan geliyor. Dahası 100 bin kişilik kızıl ordu girerdi Anadolu’ya. Nasıl baş edeceksin Kuvayi Milliye ile? 100 bin kişilik kızıl ordu var Kafkaslarda. Lenin zaten haritasını yapmış, 6 sosyalist cumhuriyete ayırmış Anadolu’yu. Kafkaslardan sonra, Anadolu’da Sovyetleşecek. Bu Lenin’in planıdır. Atatürk’e çok kızıyorlar. Bütün siyasi tarihlerde vardır, Burjuva Kemal diyorlar. Bizi kandırdı, bizden silah cephane aldı, ondan sonra kurtardı memleketi diyorlar. Atatürk bu memleketi komünist olmaktan kurtarmıştır.

 

 

Türkiye komünist olsaydı ne olurdu?

Atatürk olmasaydı ne olurdu? Gidin görün Türk cumhuriyetlerini. Gidip, gördüğüm için söylüyorum. Köpekler bile Rusça biliyor. Din yok, diyanet yok. Atatürk olmasaydı, ezan okunmasını çok beklerdiniz. Kızıl ordu gelir Anadolu’yu istila ederdi. Bu değerlendirmeler benim çalışmalarım, araştırmalarım sonunda ortaya çıkan gözlemlerimdir. Kayınpederimin kurt köpeği vardı; Kazakça otur, deyince köpek bakıyor. Sadit’sya diyorsun köpek oturuyor. Sadit’sya Rusça otur anlamına geliyor. Ruslar, bırakın insanları, köpeklere bile emperyalizmi aşılamış. Rusça bilmeyene iş yok. Böyle mi olsaydı Türkiye? Atatürk’e çok şey borçluyuz. Eşim Rus dili ve edebiyatı öğretmeni Turizm Fakültesi’nde ona tercüme ettirdim. Anadolu 6’ya bölünmüş, her birinin üzerinde, CCCP yazıyor. Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti Kafkaslardan sonra, Gürcistan, Ermenistan, Azerbaycan’dan sonra, Anadolu’ya gelecek 6 tane de burada kendine ait rejim olacak. Planı yapmış adam. Bu harita Sovyet arşivinden çıktı. Atatürk hiçbir şey yapmasa bile bunu yaptığı için minnet duymak lazım. Bize bağımsız yeni bir devlet kurdu. 57 yaşında, 60 yaşını görmeden göçtü gitti bu dünyadan. Ülkemize yaptığı katkılar için bu millet Atatürk’ü unutmuyor. Dikkat ederseniz her sene yoğun bir teveccüh ile akın akın Anıtkabir’e gidiyor. Çoluğu, çocuğu, yaşlısı, genci, irisi, ufağı, her kesimden insan Ata’ya saygıya gidiyor. Kimse zorlamıyor onları, saygıyla, özlemle anıyor. Onun için, bu millete hizmet edenleri bu milletin hafızasından silemezsiniz.

 

 

Halk arasında çok tartışılan bir konuyu soracağım. Nevruz Türk bayramı mı, Kürt Bayramı mı?

Nevruz, Orta Doğu’dan Çin sınırına kadar bütün ulusların kutladığı bir bayramdır. Nevruz Mart ayının 21’nde kutlanır. Mesela Kazakistan’da Nevruz günü tatil var. Her köye Kazak Evleri kurulur, yemekler pişirilir, dağıtılır, eğlenceler yapılır. Eskiden beri var. Kırgızistan, Türkmenistan, Azerbaycan hepsinde kutlanıyor ve Navruz diyorlar. Yeni gün anlamına geliyor. Yani baharın uyanışını, İranlı, Iraklı da kutluyor. Zaten iç içeyiz. Kürt de kutluyor, Türk de kutluyor, fars da kutluyor. Coğrafya aynı coğrafya çünkü. Batı taraflarına geldikçe, Avrupa’ya doğru yaklaştıkça kutlamalar Nevruzun yerine Hıdırellez’e, Kakava Şenliklerine dönüşmüş, nevruzun yerini almaya başlamış.

 

 

Balıkesir ve tarihi ile ilgili son olarak ne söylemek istersiniz?

Öncelikle Balıkesir’in madalyayı hak ettiğini söylemek istiyorum. Bu düşüncemi, düzenleme kurulu başkanı olduğum bir sempozyumda, tüm siyasi partilerin milletvekillerinin olduğu bir ortamda söyledim. Balıkesir gerçekten madalyayı hak eden bir şehirdir. İzmir’in Yunan işgalinden sonra Batı Anadolu’daki Kuvayi Milliye cephesinin beyni, merkez üssü, yönetim üssü Balıkesir’di. Neden Atatürk Lozan’da görüşmeler kesilince ilk ziyaretini Balıkesir’e yaptı? Çünkü Balıkesir, mücadele tarihimizde, ilk harekete geçen ve örgütlenen, Batı Anadolu’daki Kuvayı Milliye cephelerini örgütleyen beyinlerin olduğu, yönetimin olduğu yerdir. Balıkesir’deki insanların fedakarlığı çok önemlidir. Eğer Kuvayi Milliye cepheleri olmasaydı, düzenli ordu zaman kazanamazdı. Buradaki Kuvayı Milliye cepheleri Ayvalık’tan başlayarak ki bunların idare merkezi hep Balıkesir Hareketi Milliye Reddi İlhak heyetidir. 15 Mayıs’ta İzmir işgal ediliyor. 16 Mayısta Balıkesir’de ilk toplantı oluyor. Belediye başkanıKeçecizade Mehmet Emin Eferdi, Maarif Müdürü Sabri Bey ile öğle vakti yemeğe gidiyorlarmış. Telgraf memuru, getirdiği telgrafı ağlayarak veriyor. Sabri Bey alıp okumuş. İzmir Reddi ilhak heyeti, İzmir işgal edildi, kan gövdeyi götürüyor diye telgraf göndermiş.  Ondan sonra yemeğe gitmekten vaz geçiyorlar. Belediye zabıtaları her tarafa haber gönderiyor,  okuma yurdunda toplantı olacak diye minarelerden çağrı yapıyorlar. Toplantıya Rumlardan papazlar bile katılıyor. Toplantıda Leblebici Raşit, Vehbi Bey, ve ileri gelenler var. İzmir’den gelen telgraf okunuyor. İzmir’de böyle hadiseler var Ne yapalım? Diye konuşuyorlar. Ortada manda fikirleri dolaşıyor. Manda kelimesi, Fransızcadan Türkçeye geçmiş, himaye, koruma demek. Leblebici Raşit, ne anlasın manda ne demek? Biraz kulak veriyor sonra, söz isteyip, “Manda falan diyorsunuz, manda isteyenler bizim Susurluk’a gitsin, orada çok. Daha öğrenemediniz mi bunu?  İzmir’i işgal edildi. Kurtuluş namlunun ucundadır” diyerek, halkı silahlı mücadeleye çağırıyor. İşte Kuvayi Milliye ruhu budur. Balıkesir’deki insan budur. Daha sonra toplantılar, Müslüman olmayan azınlıkların katılmaması için, mevlit bahanesiyle Alaca Mescitte devam ediyor.

 

 

Alaca Mescit toplantısı 18 Mayıs 1919’da mı yapıldı yoksa 19 Mayıs 1919’da mı yapıldı? Böyle bir çelişki vardı.

Alaca Mescit toplantısı yani ilk örgütlenme 19 Mayıs 1919’da oluyor. Gayrimüslimler gelemesin diye camide yapılan bu toplantı tarihi için 18 Mayıs diyorlardı. Ben Necatibey Eğitim Fakültesi’nde tarih bölümü anabilim dalı başkanıydım. Bir gün valilikten bir yazı geldi. Bir gazeteci tarih konusuyla ilgili yazmış. 18 Mayıs mı, 19 Mayıs mı konusu mahkemelik olmuş. Aydınlatmam için bana sordular. Araştırdık hatıralardan 19 Mayıs 1919 olduğunu ortaya çıkardık. Alaca Mescit Camisi’nin önündeki Mermer anıttaki yazıyı da değiştirdiler, 19 Mayıs yaptılar. Ne tesadüftür aynı gün Mustafa Kemal Paşa 9’uncu ordu müfettişi olarak Samsun’a çıkıyor. Ne Atatürk’ün Balıkesir’deki toplantıdan haberi var, Ne Balıkesirlilerin Atatürk’ün Samsun’a çıktığından haberi var. Erzurum Kongresi sırasında haberleşme başlıyor. Balıkesir kendi olanaklarıyla işgal altındaki İstanbul’un burnunun dibinde bir devlet gibi çalışarak, Yunan işgalinin karşısında, Ayvalık, Savaştepe, Soma,  Akhisar, Salihli, Nazilli’ye kadar bütün lojistik desteği sağlamıştır. Silah, cephane, adam gönderiyor. Bir devlet gibi yasaklar koyuyor, vergiler topluyor. Hacim Muhittin Çarıklı önderliğinde 4 kongre vardır. Mehmet Vehbi Bolak, burada mutasarrıflık yapan Hacim Muhittin Çarıklı bu örgütlenmeyi yürütüp Yunan’ın karşısına dikiliyorlar ve bizim düzenli ordulara, Türkiye’nin kurtuluşuna katkı sağlıyorlar. Balıkesir’deki bu örgütlenme onun için çok önemlidir

 

 

Balıkesir tarihi ile ilgili sizi üzen bir konu var mı?

Balıkesir’in tarihi açısından en önemli gördüğüm şey, dünya ölçeğinde bir ilim adamımız, din adamımız, Balıkesir’in yetiştirdiği bir büyük şahsiyet, Hasan Basri Çantay’ın evinin yapımıdır. Bu konuyu herkese söyledim ama maalesef bizim elimizden ancak söylemek geliyor. Balıkesirlilere şikayet ediyorum. Hasan Basri Çantay’ın evi nasıl yapılmaz? Hasan Basri Çantay’ın evi daha yıkılmadan, gidip her tarafından fotoğraflar çektik. Evin arka tarafındaki camı kırarak içeriye girmişler, tefsir, meal yazdığı salondaki ocaklı odada içki alemi yapmışlar. Hepsinin resimleri var. Bir törendeki konuşmamda dile getirdim. Dünyada ses getiren Balıkesirli din adamı, ilim adamı, siyasetçi, gazeteci, on parmağında on marifet olan insanın evini sarhoşlar talan etmişler, Balıkesir’in bu tutumunu Balıkesirlilere şikayet ediyorum dedim. Restore ettirmek için söz vermelerine rağmen ev yıkıldı, yerine apartman dikildi. Çektiğimiz fotoğraflar göz önüne alınarak mimarlar evi Rölöve edebilir ve bu plana göre her hangi bir yere yapılabilir. Şu ana kadar harekete geçen olmadı. Gazeteniz aracılığı ile inşallah düğmeye basan olacaktır diye düşünüyorum.

Exit mobile version