“ÇEDES Projesi Milli Eğitim Bakanlığının yaptığı en büyük hatadır”

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Hilmi DUYAR / POLİTİKA / Balıkesir’de 30 yıla yakı öğretmenlik yapan YKKED Başkanı Mualla Orman ile 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar gününü, kadına şiddeti, köy enstitülerini konuştuk. Bir dokunup bin ah işittim. Kadın haklarına ülkemizde yeterince sahip çıkılmadığını söyledi. 8 Mart kadınlar gününde, süslü, görkemli, beyanatlar veren kadınları göklere çıkaran basın açıklamaları yapan siyasi partilerin hiç birinin kadın kotasına uymadıklarını anlattı. Köy enstitülerini kapatan zihniyetin şimdi de diyanetle, tarikatlarla işbirliği yaparak imamları okullara soktuğunu, Bu kişilerin de öğrencileri, Kubilay’ı katleden yobazların mezarına götürdüğünü bu durumdan üzüntü duyduğunu anlattı. 25 yılı aşkın öğretmenlik yaşamında, okullarda, hiçbir zaman kız öğrenci sayısının erkek öğrencilerden fazla olduğuna tanıklık etmediğini söyledi. ÇEDES adı altında çıkarılan projenin Milli Eğitim Bakanlığı’nın yaptığı en büyük hata olduğunu söyledi, sorunları da çözümleri de Politika okurları için paylaştı.

 

 

Mualla Orman kimdir?

Babam 1950 Savaştepe Köy Enstitüsü mezunu Mehmet Emin Özdemir ile Dursunbey’in Sarnıç Köyünde onu bekleyen Cahide Özdemir’in evliliğinden sonra ben 1951 yılında Dursunbey’in Akçagüney Köyü’nde dünyaya geldim. Çocukluğum köylerde geçti. 7 yaşındaydım. O zamanlarda öğretmen olanlar askerliklerini yedek subay olarak yaparlardı. Babam Eskişehir’e askere gitti. Orada ilkokula başlamak istedim. Yaşımın tutmadığı, 8 yaş dolmadan okula alınmayacağım söylendi. Bunu özellikle söylüyorum. Çünkü günümüzde, 6 yaşındaki çocuk okula başlatılıyor. Sağlıklı mıdır, değil midir? O konu çok tartışılır. 8 yaşındayken Dursunbey’in Sarnıç Köyünde amcamın yanında okudum. Daha sonra, Dursunbey’in Delice Köyü’nde okudum ve Dursunbey ilçesindeki ilkokuldan mezun oldum. 3 yer değiştirerek ilkokulu bitirdim. Ortaokulu Dursunbey’de okuyup mezun oldum. Liseye gideceğim fakat Dursunbey’de lise yok. Babam Balıkesir’e atamasını istedi. Aradan yıllar geçmiş ama babam hala köy öğretmeni ve Balıkesir’e tayinini yapmadılar. 4 kardeşiz en küçüklerimiz ikiz. Onlar ilkokula başlayacaklar. Babam çok uğraştı, nihayetinde Balıkesir’in Balıklı Köyü’ne atadılar. Böylelikle Muharrem Hasbi Koray Lisesi’nde okudum. Üniversite sınavına girdim ve kazandım. 4 çocuk, sürekli hastalıklarla mücadele eden annem var ve tedavisi çok uğraştırıyor. Bu nedenle babam “Seni şehir dışına gönderip okutamam” dedi. Memurluk sınavlarına girip, kazandım. PTT’de şehirlerarası santral memuresi olarak Dursunbey’de göreve başladım. Yaptığım iş bana göre değildi. Tekrar üniversite sınavına girmeyi kararlaştırdım. Gece gündüz ne yapacağımı, nasıl çalışacağımı bilmeden, genel kültür ve bazı dersleri çalıştım. Bol bol bilmece çözdüm. Sonra Eğitim Enstitüsünün sınavlarına girdim. Okul bahçesine geldiğimde herkesin elinde kalın ciltli test kitapları vardı. Ben bir tane bile test çözmemiştim. Sınava girdim. Necati Eğitim Enstitüsü Sosyal Bilgiler Bölümü’nü kazandım ve oradan mezun oldum. İlk tayin yerim Balıkesir’in Gömeç ilçesi oldu. 2 yıl öğretmenlik yaptım. Evlendiğim için eş durumundan Balıkesir Ortaokuluna geldim. 25 yıl çalışıp emekli oldum. Dershanelere karşı olmama rağmen, zamanın koşulları gereği 2 yıl dershanede çalıştım. 2004 yılında genel merkezi İzmir’de olan Yeni Kuşak Köy Enstitülüleri Derneğinin kurulacağını öğrendik. Babam bana birlikte gidelim dedi. Gittik ve ben kurucu yönetim kurulunda görev aldım. O günden bu yana Yeni Kuşak Köy Enstitülüleri. Derneği’nde (YKKED) önce başkan yardımcısı, şimdi de başkan olarak görevimi devam ettiriyorum.

 

 

Babanızla aynı dernekte olmak neler hissettirdi? Bir de eski PTT santrallarını bilmeyenler için Şehirlerarası memurunun görevi nedir?

İzmir’e Babamla birlikte gittiğimizde o gün oldukça kalabalık köy enstitüsü mezunu öğretmenlerimiz toplantıya gelmişlerdi. Onların konuşmalarından çok etkilendim. Birbirleriyle olan ilişkileri, dostlukları, arkadaşlıkları, beni çok etkiledi. Her biri köy enstitülerini yaşatabilmek, orada aldıkları eğitim sistemini yaşatabilmek için mücadele ediyorlardı. Anılarının anlatılması değil, eğitimin canlandırılması için bir şeyler yapılacağını öğrenince çok heyecanlanmışlardı. Onların heyecan bana da geçti. Ve hala da kurtulamadım. Şu anda bile çalışmalarımı aynı heyecanla devam ettiriyorum. Bu heyecanın yeni mezun olan öğretmenlere bulaşmasını çok arzu ederim.  Şehirlerarası memurunun görevine gelince;  eskiden şehir içi ya da şehirlerarası görüşme yapmak için, ya PTT’ye gidersiniz ya da evdeki telefondan PTT santralini arayıp, konuşacağınız kişinin hangi şehirde olduğunu, telefon numarasını söyleyip santralda görev yapanların bağlamasını beklersiniz. Bekleme kısa da sürebilir uzun da. Örneğin ben kendi evimden annemin evindeki telefonu arayacağım. Telefonu çevirerek ya da telefonun numaratöründeki tuşlara bakarak arayamıyorsun. Arayacağınız kişi şehir dışındaysa mutlaka telefonu yazdırıyorsunuz. Sizi şehir içinde konuşturana santral memuru, şehirlerarası konuşturana şehirlerarası santral memuru deniyordu. Ben şehirlerarası memuresi olarak çalıştım.

 

 

Ne zaman YKKED başkanı oldunuz?

2017 yılında dernek başkanı seçildim. Nedret Can başkandı. Görevden ayrılmasından sonra üyelerimin teveccühü ile görevime başladım. 2025 yılının Mart ayında seçim olacak. O zamana kadar devam ettireceğim ve sonrasında genç bir arkadaşıma devrederim diye düşünüyorum. YKKED, anne babası, köy enstitüsü mezunu olan ya da onların çocukları, yakınları, öğrencileri, köy enstitülerinin eğitim sistemini benimseyen, düşünsel yakınların bir araya gelerek kurmuş oldukları bir derneğiz. Amacı Köy Enstitüleri eğitim sistemini günümüzün bilim ve teknolojisiyle geliştirerek yeni kuşaklara aktarmak. Köy Enstitüleri dönemine ilişkin tüm zenginlikleri, birikimleri yeni yüzyıla taşımak, Köy Enstitülerinin yetiştirdiği tüm aydın ve sanatçıların birikimlerini yeni anlayışlarla değerlendireceğiz. Toplumuzda akıl ve bilimin egemen olması adına; Daha demokratik ve bağnazlıktan arınmış bir toplum adına; 1940’ların aydınlanmacı anlayışını bilim, teknoloji ve sanatla donatarak, yeni anlayışlarla zenginleştirerek toplumumuza sunacağız. Köy Enstitülerinin ürettiği ama gün ışığına çıkmamış tüm güzellikleri, tüm birikimleri halkımıza aktaracağız. Ülkemizde eğitimle ilgili her tür ilerici, insana özgü arayışlarının merkezi olacağız. Yoğun bir emekle, mimarlık projeleri yarışmalarıyla üretilen, öğrenciler tarafından inşa edilen Köy Enstitüleri mekanlarının eğitim merkezleri ve müzelerine dönüştürülmesi ve bu mekanların korunmaları adına çabalar göstereceğiz. Bu aydınlanma projesinin oluşumuna katkıda bulunan tüm aydınlarımıza, özellikle projenin yaratıcıları olan Hasan Ali Yücel, İsmail Hakkı Tonguç ve çalışma arkadaşlarına sahip çıkıyor, saygı ile anıyoruz.

 

 

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Gününü kutladık. Her zaman olduğu gibi yine Demokratik Sivil Toplum Kuruluşları ile birlikte etkinlikte yerinizi aldınız. Kadının Türk toplumundaki yeri neresidir? Türk toplumunun kadına bakış açısı nedir?

Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nü çok önemsiyorum. Bugünü kutlama günü olarak değil, anma günü olarak ya da kadınların haklarına sahip çıkma günü olarak benimsenmesinden yanayım. YKKED, Balıkesir Kadın Platformunun bir üyesidir. Her yıl içimizden bir arkadaşımızı, kadın platformuna temsilci olarak gönderiyoruz. Böylece Balıkesir’de YKKED temsil edilmiş oluyor. Kadın hakları Türkiye’de yeterince var mıdır?  Kadınlar haklarını biliyor mu? Kullanılabiliyor mu? Bunu aklıselim herkes biliyor. Hiçbir zaman için kadınlar, en eğitimlisi dahil olmak üzere hakkını kullanamıyor diye düşünüyorum. 2004-2024 seneleri arası 20 yıldır bu işin içindeyim. Benim çoluğum, çocuğum, eşim var. Eşim arkamda durmasaydı, bana destek olmasaydı ben bugüne kadar, uzun süre dernek yönetiminde çalışamazdım. Dernek başkanı olduktan sonra biz derneğimizde farklı bir yöntem uyguluyoruz. Nöbet sistemimiz var. Çünkü parayla çalışacak bir kişiyi tutamak için ekonomik gücümüz yok. Derneğin açık olması gerekir. Bazı işlerin yürütülmesi lazım. Onun için gönüllülük sistemine göre nöbet sistemiyle çalışıyoruz. 7 kişiden oluşan Dernek yönetiminde 6 kişi nöbete geliyor. Ben haftanın en az 3 günü dernekte bulunuyorum. Ancak, bir kadın olarak benim de bir görevim var. Çalışan kadınlar olarak erkekten çok daha fazla görevimiz ağır. Hem dışta çalışıyoruz hem evde. Eşimizden daha fazla evin tüm sorumluluğunu üstleniyor, tüm işlerini yapıyoruz. Eşlerimiz bunun farkındaysa yanımızda olabiliyorsa, destek verebiliyorsa mutlu bir şekilde aklımız evde kalmadan işimizi yürütebiliyoruz. Ben o şanslı kadınlardanım. Eşim her zaman yanımda. Ben başarılı bir şey yaptıysam, bir ses getirebildiysem ya da çevremden bir övgü duyduysam, eşim de bununla gurur duyuyor ve benim yanımda oluyor. Ama topluma baktığımızda bu değer verme, yanında olma, gurur duyma yok. Kadınlar günü geldiğinde herkes basın açıklaması yapıyor. Mesela partiler basın açıklaması yapıyor. Seçim zamanındayız. Hani kadın kotası? Balıkesir’de kaç kadın milletvekili var? Kaç kadın belediye başkan adayı var. Hangi partiden var? Türkiye’yi ele alalım. Türkiye’de demokrasiyi en çok savunan partilerden hangisinin kaç kadın adayı var? Ben 8 Martlarda söylenenlerin sadece söylemde kaldığını, eylemde olmadığını görüyorum. Sadece şarkılarla, görsellerle, kadın haklarının anlatıldığını, özel günlerde, seçim öncelerinde kadınlara yönelik birçok etkinliklerin yapıldığını görüyoruz. Ancak 8 Martlar, secimler kutlanacak günler geçtikten sonra her şeyin eski hamam eski tas olduğunu görüyorum. Kadınların eğitiminde, kız çocuklarının eğitiminde bunu görüyoruz. Hep 2’nci sınıf vatandaş muamelesi görüyor.

 

 

Uzun yıllar öğretmenlik yaptınız. Her hangi bir dönemde, bir sınıfta kız öğrencinin erkek öğrencilerden fazla olduğuna tanık oldunuz mu?

Yıllar içinde Türkiye nüfusunun kadın-erkek karşılaştırılmasına baktığımız zaman bazı yıllarda kadın nüfusu daha ağır basıyor, bazen aşağı-yukarı eşit oluyor, bazen de erkek nüfus artıyor. Ben hiçbir zaman sınıfımda kızların çoğunlukta olduğunu görmedim. Her zaman, hep erkekler çoğunluktaydı. Kızların sayısı daha azdı. Ben Balıkesir Ortaokulu’nda 1976 yılından, 1999 yılına kadar çalıştım. O süre içerisinde çalışan tüm arkadaşlarımın kız erkek ayrımı yaptığını, farklı davrandığını görmedim. Hatta kız çocuklarına yakın davranılarak okumaları için teşvik edildiğine tanık oldum ben de okumalarını önerdim. Veliler çağırılarak kız çocuklarının okumasının ne kadar değerli olduğu anlatıldı. Babam köylerde öğretmenlik yaptığı sıralarda da velileri çağırarak kızların okutulması için telkinde, öneride bulunduğunu görmüştüm. Hele ilk zamanlarda köyde kız çocukları okula gönderilmezdi. Babam tek tek kız çocuklarının olduğu evlere giderek kız çocuklarının kayıtlarını yaptırırdı. Bütün bu çabalara rağmen sınıflarda kız çocuklarının artışını hiçbir zaman yakalayamadık. Bir süre sonra eğitim sistemindeki dinsel baskılarla kız meslek liseleri açıldı. Açılmasın mı? Elbette açılsın ancak tutucu aileler kız çocuklarını kızlardan oluşan okullara daha fazla gönderdi. Öğretmenliğim boyunca, okulda, sınıfta hiçbir zaman kız çocukların sayısı erkek öğrencilerden fazla olmadı.

 

 

Bir kız çocuğunun size gelip, “Öğretmenim annem babam beni okutmak istemiyor siz yardımcı olun“ diyen oldu mu?

Öğretmenliğim süresince, ben mağdurum annem babamı okutmak istemiyor diyen olmadı Hiç karşılaşmadım. Fakat ortaokulda bir kız öğrencim erkek arkadaşları tarafından uyuşturucuya alıştırılmak istenmişti. Onunla bir mücadelem olmuştu. Ve hala o öğrencimle görüşüyorum. Bana olan bağlılığı diğer öğrencilerimden çok daha farklı. Bunu okul yönetimi, sınıf öğretmeni bile bilmiyordu. O öğrencimle tesadüfen karşılaştım. Bana yakın oldu ve sırlarını paylaştı. Öğrencimi bu beladan kurtarabilmiştim. Onun haricinde hiç bir olayla karşılaşmadım. Şimdi de Çevreme Duyarlıyım Değerlerime Sahip Çıkıyorum (ÇEDES) projesi kapsamında okullara Diyanetten birilerini gönderiyorlar.

 

 

ÇEDES’in açılımı nedir. Neden ÇEDES’e tepkilisiniz?

Şu an iktidarda olan partinin Milli Eğitim bakanları hata üstüne hata yaptı. Şimdi ÇEDES diye bir proje geliştirdiler. Bu hatalardan biri de ÇEDES projesidir. Çevreme Duyarlıyım Değerlerime Sahip Çıkıyorum adı altında hayata geçirilen bu proje de en büyük hatalardan biridir. Kendine sivil toplum kuruluşu diyen bazı kurumlar veya toplumlar ki; bunların çoğu vakıflar, dini vasıf altında kümelenmiş olan insan grupları, diyanetin de iş birliğiyle okullarda ders verme, milli eğitimle iş birliği yapma hakkını elde ettiler. Milli Eğitim Bakanlığı, Gençlik ve Spor Bakanlığı ile Diyanet İşleri Başkanlığı projenin ortakları oldu. Çevreme duyarlıyım. Çevreme saygılıyım diye bir proje geliştirdiler. Liyakat sahibi olmayan ya da öğretmenlerin aldığı pedagojik formasyon eğitimi almayan kişiler okula girerek, çocuklara eğitim vermeye başladı. Biz bunun yanlışlığına inandık ve bununla ilgili olarak Balıkesir’de 7 sivil toplum örgütü birleşerek Laik ve Bilimsel  Eğitim Platformu’nu (LABEP) kurduk. LABEP, biçimlenme eğitimi almadan çalışma yapanların karşısında olacak. Balıkesir henüz uygulama yapan okullarının olduğu bir il değil.  Ancak bu tarz uygulamalar olduğunda, o okulların önüne giderek basın açıklaması yapıp hem öğretmenleri hem velileri bilinçlendirmeye çalışacağız. Zaman zaman konuyla ilgili basın açıklamaları yapıyoruz. Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği (ÇYDD), Eğitim İş Sendikası, Atatürkçü Düşünce Derneği (ADD),  Balıkesir Çağdaş Eğitim Vakfı,  YKKED, Tıp fakültesinden öğretmen arkadaşlarımız bu kuruluşun içinde yer alıyoruz. LABEP, demokratik, laik eğitime önem veren bir kuruluştur.

 

 

Öğretmenlik yaşamınızda küçük yaşta kız çocuğu evlendirilmesine tanık oldunuz mu?

Ben merkeze çok yakın olan, deniz kenarına yakın olan sosyal yaşamı, şehir hayatına daha yakın olan bir ilçede çalıştığım için böyle bir olaya hiç tanık olmadım. Tanık olsaydım buna kesinlikle karşı çıkardım. Küçük yaşta gelinlerin çağımızda hala devam ediyor olması çok yadırganması gereken bir olgudur. Ama hala insanlar bunu nasıl kabul edebiliyorlar anlamış değilim. Hele de son günlerde duyduğumuz depremden sonra ailesini kaybeden çocukların evlatlık edinilmesi ve bu çocuklarla da ileride evlatlık edinen babanın evlenebilir olduğunu savunmak kadar korkunç bir şey olamaz. İnsanın tüylerini ürperten bir yaklaşımdır.

 

 

Kadın cinayetleri her geçen yıl artıyor. Sizce bu cinayetlerin altında ne yatıyor?

Kadın cinayetlerini her duyduğumda gerçek dışı bir olaymış gibi geliyor bana. 2024 yılında yaşıyoruz, artık olmaması gerekirken halen kadınlar öldürülüyor. Yıllarca kız ve erkek çocuklarını aynı sınıfta okuttuk. Birbirleriyle olan ilişkilerini biliyoruz. Birbirlerine bakış açılarını biliyoruz. Birinin canı yansa diğerinin koşup onu sarıp sarmaladığını, ayağa kaldırdığını görüyoruz. Doğum günleri olduğunda sevinçlerini nasıl paylaştıklarını görüyoruz. Milli bayramlarda neşeyle dolduklarını görüyoruz. Halk oyunları, temsiller milli bayramlarda, nasıl sevgiyle birbirlerine sarıldıklarını görürken, sonra daha da ileriye geçip sevgili olan insanların birbirinin hayatına kast etmesi bana çok değişik geliyor. Demek ki bazı kişiler bu duyguyu onlara kazandıramıyor. Bu konuda eğitime önce aileden başlamalı, sonra okulda devam etmeli. Eğitimde ailenin son derece önemi var. Çağımızda kadın cinayetleri bu kadar çok artmışsa, demek ki şimdiki eğitimde bir eksiklik var. Ya da yeteri kadar çocuklar eğitilmediği için böyle oluyor. Politikacıların sürekli kendi başarılarını arttırmak için diğer partileri, diğer insanları kötülemesi, insanları ayrıştırması aile içindeki kadın erkeğin birbirini eleştirmesine kadar iniyor diye düşünüyorum. Bu tür söylemlerden, hem aile içindeki fertler hem de Türkiye’yi idare eden kişilerin uzaklaşması gerekir diye düşünüyorum. Tabii ki çok üzülüyor ve yapanları da şiddetle kınıyorum. 8 Mart’ta yine bununla ilgili eylemler olacak ama kaç kişi dinleyecek? Bugün acaba kaç kadın hayattan koparıldı. Tüm bu olanlar eğitim sisteminin nereye gittiğini bize gösteriyor.

 

 

Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmesini nasıl karşılıyorsunuz?

İstanbul Sözleşmesi’nin taslağı, 7 Nisan 2011’de Strazburg’da Avrupa Konseyi Bakan Yardımcılarının 1111’inci  toplantısında kabul edildi. 11 Mayıs 2011’de İstanbul’da gerçekleşen Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin 121’inci toplantısında imzaya açıldı. İstanbul’da imzaya açılması nedeniyle, kısaca “İstanbul Sözleşmesi” olarak bilinen “Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile içi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye ilişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi” 1 Ağustos 2014 tarihinde yürürlüğe girdi. Türkiye’de bu sözleşmeye imza attı. Fakat 20 Mart 2021’de Resmî Gazetede yayımlanan 3718 sayılı cumhurbaşkanı kararı sonucunda Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından sözleşme feshedildi. İstanbul Sözleşmesi’ne önce imza attık, sonra İstanbul Sözleşmesi’ni tanımadık. Bugün İstanbul Sözleşmesi’nin ortadan kaldırıldığı, kadınların hunharca öldürüldüğü, demokratik yaşamda yeteri kadar yer verilmediği bir ortamda Biz 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Gününü kutluyoruz. İstanbul Sözleşmesi ile kadınlar daha fazla haklarına sahip çıkabiliyorlardı. Biz yine de bu ortamda, Dünya Emekçi Kadınlar Gününü kutluyoruz ya da yeniden yaşatmaya çalışıyoruz. Kaybettiğimiz kişileri, haksızlığa uğrayan kişileri, anıyoruz. Bu ne kadar doğrudur?  Bizi yönetenler İstanbul sözleşmesini ortadan kaldırdıkları halde, “kadınlara sahip çıkıyoruz” demesi kadar gülünç bir durum olamaz. Peki, halkımız bunu anladı mı? Çoğu insanın anladığını düşünmüyorum. Anlamış olsalardı sahip çıkarlardı. İstanbul Sözleşmesi bazı kesimlere sadece cinsiyet ayrımcılığı yapılan ya da farklı cinsteki kişilerin savunulduğu bir sözleşmeymiş gibi gösterildiği için yanlış tanıtıldı. Kadınların haklarına sahip çıkılmasını amaçlayan bir sözleşme olduğunu unutup sadece buraya takıldılar. Bu nedenle halkın çoğu da karşı çıktı diye düşünüyorum.

 

 

Atatürk, kadına seçme ve seçilme hakkını pek çok ülkeden önce 1930’lu yıllarda verdi. 31 Martta yerel seçimler yapılacak. Bu seçimlerde kadına hak ettiği değer verildi mi? Kadınlar parti listelerinde yerini alabildi mi?

Kadına seçme seçilme hakkı, dünyada pek çok ülkeden önce Atatürk tarafından Türk Kadınına verilmiştir. 1930’lu yılların başında, yürürlüğe giren bir dizi yasayla önce belediye seçimlerine katılma, sonra köylerde muhtarlık ve ihtiyar meclislerine seçilme hakkı tanınan kadınların milletvekili seçme ve seçilme hakları, 5 Aralık 1934’te Anayasa ve Seçim Kanunu’nda yapılan yasa değişikliği ile tanındı. Biraz okuyan, televizyonu doğru izleyen kişilerin anlayacağı bir durumdur. Kadın her zaman için ötelendi. Ancak güçlü olan kadınlar, direnen kadınlar sesini duyurabildi. Diğerleri bir süre sonra yok oldu gitti. Ya da eşleri gerçekten aydın olan, insanların eşitliğine inanan kişiler eşlerinin de güçlü olmasına destek olabildi. Kadına seçme seçilme hakkının verildiği yıl, 8 Şubat 1935’te,Türkiye Genel Seçimleri yapıldı. Balıkesir’den Sabiha Gökçül Erbay Balıkesir’in ilk kadın milletvekili olma unvanını aldı. Afyon’dan Mebrure Gönenç, Antalya’dan Türkan Örs Baştuğ, Bursa’dan Şekibe İnsel, Diyarbakır’dan Huriye Öniz Baha, Edirne’den Fatma Memik, Erzurum’dan Nakiye Elgün, ilk kadın milletvekilleri arasındaki yerini aldı.  İstanbul’dan Fakihe Öymen, Ankara’dan Satı kadın lakaplı Hatı Çırpan, Kayseri’den Ferruh Güpgüp, Konya’dan Bahire Bediş Morova, Malatya’dan Mihri Pektaş’ta ilk kadın milletvekilleri arasına girdi. Atatürk’ün Kurtuluş Savaşını başlatmak üzere ayak bastığı Samsun’dan Meliha Ulaş, Seyhan’dan Fatma Esma Nayman, Sivas’tan Sabiha Görkey, Trabzon’dan Seniha Hızal, İzmir’den Benal Nevzat Arıman, olmak üzere 17 kadın TBMM’ye girdi.1938 yılında, vefat edenlerin yerine yapılan seçimde ise Çankırı’dan Hatice Özgener milletvekili seçilince İlk kadın milletvekili sayısı 18’e yükseldi. Kadın milletvekili sayısı 2023 genel seçimlerinden sonra kadınların en yüksek temsil sayısına ulaşarak 121 oldu. AKP’den 50, CHP’den 30, Yeşil Sol Parti’den 30, İYİ Parti’den 6, MHP’den 4, TİP’ten ise bir kadın milletvekili Parlamentoya gönderildi. Mecliste kadın sayısının az olmasının nedeninin dini baskılara bağlıyorum. Biz laik bir toplumuz diyoruz ama laikliğin ne demek olduğunun yeterince anlaşılmadığı kanısındayım. Kadınlara gereken değer verilmedi. Verilmek için çalışılan bir İstanbul Sözleşmesi bile halka yanlış aksettirilerek ortadan kaldırıldı. Kadının seçme hakkı var fakat seçilme hakkı yok. Partilerin tümü kadın kotasından söz ediyor, gençlik kotası diyorlar ama ne kadın kotasına uyuluyor ne genç kotasına. Kadınlar da yok Genç olanlarda yok. Okumuş, kendini geliştirmiş kadınlar bile bence 2’inci sınıf vatandaş olarak görülüyor. Partilerde kadın kolları var. Bu durum da bana ters geliyor. Niye kadın kolları diye ayrım yapıyorsunuz?  Kadın kolları gençlik kolları ayrım yapılmamalı sadece parti olmalı, hep beraber iş birliği yapılmalı.

 

 

Hep kadın yöneticilerin azlığından söz ettiniz. YKKED yönetim kurulunda kaç kadın var? Dernek olarak etkinlik alanlarınız ne?

YKKED’nin 7 kişilik yönetim kurulunda 2 erkek 5 kadın üyemiz var. Buraya fazladan zaman ayırmak gerekiyor. Kadınlar daha fazla özveride bulunduğu için bizde kadın üye fazla. Derneğimizin çalışmalarında, köy enstitülerini tanıtıyoruz. Derneğimiz hakkında bilgiler veriyoruz. Köy enstitülerinde eğitim sistemi nasıl yapılırdı onları anlatıyoruz, şimdiki eğitim sistemi ile karşılaştırılmasını sağlıyoruz. Şimdiki eğitim sisteminde eksik olan, soran, sorgulayan, araştıran, bir sistem yok. Çocuklarımız testlerin içinde boğuşuyor. Yarış atına dönüştürüldü. biz onların yeteneklerini ortaya çıkarabilecek araştırma yapabilecek, bilim adamı yetiştirebilecek okullarda eğitimlerine devam etmesini istiyoruz. Onun için önce bir köy enstitüleri eğitim sistemi nasıldı onu anlatıyoruz. Mesela oradaki eğitim sisteminde sabahtan pratik dersler. Öğleden sonra teorik dersler, daha sonra da uygulamalar yapılırdı. Çocuk öğrendiğini çalışma alanında uygulayabiliyordu. Ama şimdiki çocuklar, öğreniyor, test çözüyor, öğreniyor, test çözüyor. Ve sürekli sınava hazırlanıyorlar. İşin en korkunç kısmı da bana göre, işsizlik. Ben eğitim enstitüsünden mezun olurken, acaba tayinim nereye çıkacak diye düşünüyordum. Şimdiki öğretmen adayları KPSS’yi kazanabilecek miyim diye düşünüyor. Bu çocuklar üniversite için bir sınava girdiler. Sınav korkusu artık olmamalıydı. Seçilerek girdiler. O okuldan çıktıktan sonra da sadece işe girmeliydiler Genel merkezimizde 21 köy enstitüsünü anlatan kitaplar hazırlandı. Bizim basın yayın organımız Yeni Deneme dergimizin şu anda yetmişinci sayısı çıktı. Öğretmenler gününde Türkiye’nin eğitimine hizmet vermiş olan bir kişiye aydınlanma onur ödülü veriliyor. Yaşar Kemal bunlardan birisi. Engin Tonguç bunlardan birisi Köy enstitüsü eğitim sistemiyle ilgili birçok kitaplarımız var. Bu kitapların bir kısmı satılık, bir kısmı da kitaplığımızda bulunuyor. 250’nin üzerinde konuyla ilgili kitabımız var. Bunları gelip alıp okuyabiliyor. Sempozyumlarda, paneller, açık oturumlarla, bu konuda kişileri aydınlatmaya çalışıyoruz. Okullarda bu konuyla ilgili eğitim vermeye çalışıyoruz. Öğretmenlik mesleğinin sevdirilmesi için eğitim fakültelerinde daha önce derneğimiz ilk kurulduğu yıllarda sınıf öğretmenliği bölümünde derse girmişti. Bu yıl sağ olsun bir öğretmenimiz çağırdı. Necatibey Eğitim Fakültesi’nde 2 öğretmenimizle birlikte derse girdik. Burslu öğrencilerimiz var. Eğitim fakültesinde öğretmen olacak olan öğrencilerimize burs veriyoruz. 16 Mart Öğretmen Okulları’nın kuruluş yıl dönümü nedeniyle bir panel yapacağız. O panelde Mustafa Necati ve Cumhuriyet’in ilk yılından günümüze kadar öğretmenlik konuları anlatılacak. Panele, YKKED kurucusu eski genel başkanlardan Prof. Dr. Kemal Kocabaş ve eşi Alper Kocabaş da gelecekler. Aynı. Zamanda Mustafa Necati kitabını yazan Ali Türer, Fuat Özer yönlendirici olarak bulunuyor. Pandemi ile beraber toplantılara ara vermiştik. Bu sene tekrar gerçekleştirip, hem yöre halkına derneğimizi daha fazla tanıtmak, hem de kaynaşmayı sağlamak amacıyla bu tarz etkinlikleri yapıyoruz. Çevre gezileri yapıyoruz aynı zamanda. Yine derneğimizle beraber bazı köy enstitülerinin olduğu yerlere kültür gezileri düzenliyoruz. Tüm sivil toplum örgütleriyle iş birliği yapmaya çok önem veriyorum. etkinliklerimizde onlarla buluşuyoruz. Özellikle 5-6 sivil toplum kuruluşu yıllardır hep. Birlikte etkinliğimizi yapıp birbirimizin etkinliğini de hem destekliyoruz hem de çakıştırmamaya özen gösteriyoruz.

 

 

Türkiye’yi yöneten biri olsanız kadınlarla ilgili, ne yapardınız? Köy enstitüleriyle ilgili ne yapardınız?

Yönetici olsam kadınlarla ilgili ilk önce yaşlı bakım evi yaptırırdım. Devlet bunları yapıyor ama yeterli değil. Benim, eşlerini kaybetmiş köy enstitüsü öğretmenlerim var. Buraya geldiklerinde evlatları elbette bakıyor. Ama ne kadar bakabilir? Ben de yaşlı baktım. Bunun zorluğunu biliyorum. Çalışan kadınlar için Balıkesir’de Mutlaka kreş açardım. Benim iki kızım var. Birinin ikiz çocukları olduğu için yıllardır işine ara vermek zorunda kaldı. Kreş olsaydı, istediği saatte gidebilseydi, orada anne sıcaklığını hissetmiş olsaydı tüm anneler gönül rahatlığı ile çocuklarını bırakabilirdi. Yani bu tarz hizmetlerin çok eksik olduğunu düşünüyorum. Savaştepe Köy Enstitüsü yerleşkesi yıllardır bir rant alanı haline getirilmeye çalışılıyor. TOKİ binaları yapılmaya çalışıldı. Savaştepe Mezunları Derneğiyle birlikte mücadele ederek önleme yoluna gittik. Özellikle, mutlaka bir köy enstitüsü müzesi açmak isterdim. Bu yıl Tabip Odası ile birlikte Tıbbiyeli Hikmet Anıtı’na gideceğiz. Savaştepe’de Sıtkı Akkay Parkı’nın içerisine Sıtkı Akkay’ın büstünü koyduk. Sıtkı Akkay, Savaştepe Köy Enstitüsü’nü kuran ve yaşatan kişi. Savaştepe Köy Enstitüsü’nün harika müdürlerinden biri ben onun hayatını okuduktan sonra öğretmenlikte ne kadar eksiklerim olduğunun farkına vardım ve öğretmenlere çok daha farklı gözle bakmaya başladım.

Tepki Ver | _zg_n1
0
harika
Harika
0
_ok_do_ru
Çok Doğru
0
kat_l_yorum
Katılıyorum
0
_a_rm_
Şaşırmış
1
_zg_n
Üzgün
“ÇEDES Projesi Milli Eğitim Bakanlığının yaptığı en büyük hatadır”
Giriş Yap

Balıkesir Haberleri ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!