SAĞDAN soldan duyuyoruz sık sık; ekili arazileri tırtıllar sarmış.
Tırtıl dediğin sürüngen hep var zaten. Ağaçlarda görürüz, sonra kelebeğe dönüşürler.
Bunlar ‘çayır tırtılı’ imiş.
Ziraatten, ekip biçmekten, ürün yetiştirmekten anlamayız elbet.
Hepi topu balkondaki saksıya ektiğimiz domates fidesidir ziraatle iştigalimiz.
Çiftçi diyor ki: “Tarladaki ürüne dadanan çok zararlı gördük ama bu tırtılları ilk kez görüyoruz…”
Trakya’daki ayçiçeği tarlalarına dadanmışlar.
Bitkinin kökünden itibaren tamamını yiyip zarar veriyormuş.
Üretici, tırtılla mücadelede zirai ilaçlamaya yönlendiriliyor.
Trakya’da şu anda yoğun bir ilaçlama faaliyeti varmış.
Havadan dronlarla ilaçlanıyormuş bazı tarlalar.
***
GEÇEN gün tesadüfen öğrendik ki, Balıkesir’deki ekili alanlara da dadanmış çayır tırtılları.. Ya da bilimsel isimleri her neyse işte.
Bir zirai ilaç satıcısının söylediklerini dinledik. Şu günlerde üreticiler ilaç için kuyruğa girmiş neredeyse.
Balıkesir’deki ayçiçeği tarlalarında yoğun olarak görülüyormuş.
Demek ki Trakya’dan yola çıkıp buralara kadar geldiler!
***
ÜRETİCİNİN ilk kez karşılaştığı tırtıl istilasının sebebi ne ola ki?
İklim değişikliği mi?
Kimyasal ilaçlamalardan kaynaklanan tür değişikliği mi? Börtü böcek evrim mi geçiriyor yoksa?
Laboratuvar üretimi olabilir mi?
Hani salgın hastalık virüslerini laboratuvar ortamında nasıl üretiyorlarsa..
Kim bilir, belki tarlaları perişan eden bu böceği de öyle üretmişlerdir!
Komplo teorilerinin sonu yok.
Dış güçlerin işi de olabilir…
Küresel baronların bizim gibi ülkeleri ekonomik anlamda çökertip istila etme girişiminin bir yöntemi, planı, projesi falan!
Bir atımlık tohum icadıyla dünya tarımını kendine bağlayan İsrail’in yeni bir tezgahı da…
Amerikasız olmaz komplo teorileri.. Her musibetin altından onlar çıkar zira.
Dedik ya, komplo teorilerinin sonu yok.
***
BİRAZ DA küresel ısınmaları, iklim değişikliklerini konuşmak lazım bu durumda.
Dünyayı hızla küresel felaketlere sürükleyen iklim değişikliği olayı, daha nice felaketi serecek gözlerimizin önüne.
Sular, seller, depremler, yangınlar, salgın hastalıklar, pandemiler, yığınsal ölümler derken..
Üstüne bir de küresel ekonomik kriz.
Bizdeki yansımalarıyla, üreticinin tarımdan, hayvancılıktan vazgeçmesiyle sonuçlanan ve yakın gelecekte kıtlığın, açlığın hüküm süreceği bir ortam.
Hızlı betonlaşma, kuraklık, sanayi atıkları, zehirli madencilik.
Nükleer silahlanma, kimyasal ve biyolojik silahlar, yerküreyi saran savaşlar.
Yok olmanın eşiğindeyiz neredeyse.
Bu ortam, genetik değişimleri de beraberinde getiriyor olamaz mı?
Covid-19 virüsü zırt pırt mutasyona uğrayıp yeni çeşitleriyle yakıyorsa canımızı..
Topraktaki sürüngen canlılar da mutasyona uğruyordur kim bilir!
***
HER yeri doldurdukları hidroelektrik ve rüzgar santralları da meselâ.. Enerji ihtiyacını karşılamak için yapıyoruz, ama doğaya, canlıya zarar boyutunu hiç umursamıyoruz değil mi!
Çevre gönüllüleri, bilim insanları boşuna bağırıyor olabilir mi?
Zirai ilaç satan vatandaş, üreticinin söylediğini aktardı bize:
“Bu tırtıllar daha çok biyogaz tesislerinin yapıldığı yerlerde sıklıkla görülüyormuş.. Üreticiler öyle diyor…”
Haydi bakalım; böyle de bir iddia var şimdi.
Bunu bilimsel olarak kanıtlamak bilim insanlarının işi.
***
“TÜRKİYE’yi doyuran İl” olmakla övünüyoruz hep. Hektar hektar arazinin tarımdan koparıldığı, üretimden vazgeçildiği bir memleket, Türkiye’yi nasıl doyuruyor o da ayrı bir tartışma konusu.
“Tarım bitti, hayvancılık öldü, vatandaş yem parasını karşılayamadığı için süt ineğini kesiyor; bu iktidar tarımı da hayvancılığı da bitirdi” vaveylaları savuran muhalefet ve bu ithamların asıl muhatabı iktidarın mebbusları, seçilmişleri falan..
Şu tırtıl istilası konusunda tek laf etmediler dikkat ettinizse!
Genel manada konuşup yüzeysel siyasetle vaziyeti idare etmek kolay.
Haydi kolları sıvayıp girişin bakalım bu mevzuya.
Biber tarlasında köylülerle poz verme modundan, tarımın ana problemlerini tespit edip çözüm üretme moduna geçin.
Bu tırtıl olayı önemli.
*************
Havai fişek patlatmayınca ölmezsiniz! Ama patlatınca kuşlar ölüyor…
SEVİNCİN, coşkunun, mutluluğun abartılı biçimde gözümüze sokulması kimin hoşuna gider ki?
Adam oğlunu sünnet ettiriyor, kızını evlendiriyor; yüz elli tane arabayı dizmiş arka arkaya, dat dat dat korna. Şehir zaten gürültü iklimine teslim olmuş.. Sinir stres katsayısı yükselmiş.. “Hay senin kornana” diye başlayıp, gün yüzü görmemiş sövgülerin peş peşe geldiği bir ortam.
Yine bir mutluluğun, sevincin ahalinin gözüne sokulmasına örnek, havai fişekler.
Zaten işin o kısmındayız bugün.. Havai fişek gürültüleri vatandaşın kabusu oluyor!
Geçenlerde havai fişek patlatırken Çamlık’ı yakıyorlardı az kalsın.
15 Temmuz gecesi patlattıkları yüzlerce havai fişek, renkli görüntüleriyle gözünüze hoş gelmiş olabilir belki.
Ama bilin ki, o fişekler patlarken, kaç kuşun ödü patladı!
Her çat pat sesinde, gökyüzünde binlerce kuşun oradan oraya kaçışmasına tanık olduk nitekim.
Güvercini, kumrusu, kargası, serçesi, sığırcığı, martısı falan.
Her patlamada kim bilir kaç tanesi ölüyor.
Yani bu fişek işinin böyle üzücü bir karşılığı da var. Sadece gürültü olarak bakmamak lazım.
Ayrıca yangınlara sebebiyet verebiliyorlar.
Bakanlık talimatı, valilik kararıyla dönem dönem patlatılması sınırlansa da, yasaklansa da.. Kimse dinlemiyor.
Bizim evin oradaki düğün salonunun bahçesinde hergün havai fişek patlatıyorlar meselâ.
Resmi kurumların törenlerinde falan, çat pat çaaaat, güüm!..
Tamamen yasaklayın.. Düğünde, dernekte, eğlencede, törende havai fişek patlatılmasına izin vermeyin. Israrla patlatanlara ‘bilerek ve isteyerek canlılara zarar vermekten’ dava açın, ceza yazın.
Havai fişeklerin yapımında kullanılan barut ve diğer kimyasalların oluşturabileceği zararı – hasarı göz önünde bulundurun.
Tabi önce, izin veren veya yasaklayan makamlar kendilerine dönüp bakacak. Onlar da patlatıyor keyif içinde…
