BİR PERFORMANS KRİTERİ OLARAK ETİK

 

Şirketler için başarı ortak, müşteri ve çalışan tarafında güveni çoğaltmak ve onu maddi değere dönüştürebilmektir. Bu açıdan baktığımızda bütün çalışanlar “güven yönetir.” Şirketin tepe yönetimi çalışanlar da dahil olmak üzere tüm paydaşların güvenini yönetir. Satışçı müşterinin güvenini doğrudan yönetir. Şirkette çalışan en basit mavi yakalı işçi nihai kullanıcıya giden ürünün cıvatasını sıkarken yaptığı bir güven yönetimidir. Tepe yönetimden en aşağıdaki çalışana kadar güven yöneten herkes bunu bilinçli ya da bilinçsiz bir etik taahhüde uygun olarak yaparlar. Paydaşımızla, müşterimizle, çalışanımızla aramızda kurulu güven ilişkisi ve onun somut çıktısı olarak yatırım, satış ve emek ilişkisi tarafların beklentileri ve işin varoluşuna uygun bir etik kontrat üzerinde devam eder.

 

Aslında en tepeden en aşağıya kadar tüm çalışanlar etik bir yükümlülüğe taraftırlar ve bu etik yükümlülük şirketin varoluşunu mümkün kılan güveni oluşturan başlıca faktördür. Ancak hiçbir şirket etik duyarlılığı bir performans kriteri olarak ölçmeyi düşünmez. Şirketler genelde güven ve etiğin çıktıları olan iş süreçleri ve çoğunlukla onların da çıktıları olan iş sonuçları üzerinden performansı yönetmeye çalışır ve bunda başarılı olamaz.  Şirketin varoluşunda bulunan ve farkında olmadan tüm çalışanların taraf olduğu etik sözleşmeler aslında tüm çalışanlar için etik farkındalığı ve tüm şirketler için de bir performans unsuru olarak etik duyarlılık yönetimini zorunlu kılmaktadır.

 

Günümüzde şirket yönetimlerinin en büyük problemi vizyoner yönetimden çok günlük problemlere yoğunlaşmaları ve adeta bir “yangın söndürme” yönetimidir. Şirketler sermayeyi, müşteriyi ve çalışan bağlılığını var eden “güveni” yönetmek yerine var olan parayı yönetmeyi, müşteri için üretim yapmak yerine ürününe göre müşteri aramayı, çalışanlarının kalplerini kazanmak yerine onların zamanlarını satın almayı yeterli görmektedir. Bütün bu tutumların temelinde “şirketin varlık nedenini kadim söyleyişle “esbab-ı mucibesini” (raisond’etre) bilemeyiş ve işlerin aslından çok onların görünüşlerine odaklanmak mevcuttur.

 

Şirketlerde etik şirketin varlık nedeni olan güvenin paydaş, müşteri ve çalışan ayağında korunmasını sağlayan en önemli “tutumdur”. Şirketin bir çalışanda araması gereken en önemli kriter de “etik tutarlılıktır”. Bir çalışanın etiğin koruduğu güvenin yarattığı bir sürecin sonucuna göre değerlendirilmesi eksik ve hatalı bir performans değerlendirme yaklaşımıdır. Örneğin belli bir satış hedefine ulaşmak olarak verilen performans hedefi, aslında müşterinin ihtiyacı olan kalitede bir ürünü üretme sürecinin bir çıktısıdır. Ama daha geride müşterinin varlığını mümkün kılan yani ürünün üretilmesini sağlayan o müşterinin şirkete duyduğu güvendir. Onun da ardında şirketin müşteriye duyduğu güvenin altında o şirketin müşteriyle arasındaki “etik taahhüdü” zedelemeyeceğine (geçmişte zedelememiş olduğu için) dair bir inanç vardır.  Bu çözümlemeyle baktığımız zaman performans dediğimiz şey müşteriye satmak mıdır yoksa onun müşteri olarak kalmasını sağlayan süreçleri  sağlamak ve etik taahhüde sahip çıkma bilinci midir ?

Exit mobile version