Prof. Dr. Gürcan Polat Antandros’u gün yüzüne çıkardı

service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Hilmi DUYAR / POLİTİKA / Balıkesir’in arkeolojik değerlerini ortaya çıkarmak için 35 yıldır yazlarını Balıkesir’de geçiren Prof. Dr. Gürcan Polat, Antandros Antik Kentini gün ışığına kavuşturdu. Roma Villasını ve Nekropolü yeryüzüne çıkardı. Polat Daskyleion’daki 12 yıllık çalışmasının ardından 2 bin yılında Antandros’ta 10 öğrencisiyle yüzey araştırması başlattı. Polat, Yüzey çalışmalarından elde edilen bulgular ışığında 4 ayrı noktayı işaret ederek sondaj başlattı. Hedef şaşırmamıştı, kazılan alanların birinde muhteşem mozaiklerin bulunduğu görkemli Roma Villası ortaya çıktı. Diğer sondaj alanında Anadolu’da tek örnek sayılabilecek 700 yıl kullanılan Nekropol bulundu. Başka bir sondaj alanında, Antandros Antik kentine ait surlar, surların üzerindeki hamam ve duvarlar ortaya çıkarıldı. Son olarak, Roma Villasının hemen altında başka bir villanın kalıntılarını gün yüzüne çıkardı. Balıkesir için büyük emeği geçen Gürcan Polat’a haksızlık da yapıldı. Aeneas’ın Rotası Projesi’nde saf dışı bırakılmaya çalışıldı. Altınoluk’taki kazılar sürdürülürken, Prof. Dr. Gürcan Polat 35 yıllık çalışmasını ve ortaya çıkan antik eserleri bu söyleşide açıkladı. Aeneas’ın Rotası Projesine köstek olanlara sitem etti.

 

 

Prof. Dr. Gürcan Polat kimdir?

Ben Gürcan Polat, 1983 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Basın Yayın Yüksek Okulu Radyo Televizyon bölümünü, 1988 yılında Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arkeoloji bölümünü bitirdim. 1991 yılında Ege Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Arkeoloji/Klasik Arkeoloji bölümünde yüksek lisans yaptım. 2001 yılından beri Antandros kazı başkanı olarak görev yapıyorum, Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümünde profesör olarak çalışıyorum. 1988 yılından 2000 yılına kadar da Daskyleion kazılarındaydım. 2000 bin yılında Antandros’ta bir yüzey araştırması, 2001 yılında da önce müze katılımlı bir kazı çalışması yaptık. 2007 yılından itibaren de Bakanlar Kurulu kararıyla kazı başkanlığı görevini yürütüyorum.

 

 

Antandros kazılarından önce Daskyleion’da ne yaptınız neler vardı? Uzun yıllar Balıkesir’deydiniz Balıkesirli gibi oldunuz.

Aralıksız 35 yıl bütün yazlarım Balıkesir sınırları içinde kazılarda geçti. 1988’de doktora hocam Tomris Bakır ile Daskyleion kazılarında görev aldım. Bandırma’nın Ergili Köyü yakınlarındaki Daskyleion bir Satraplık merkezi. Bugünkü anlamıyla genel valilik diyebiliriz. Milattan önce (M.Ö.) 546-547 yılında Persler Anadolu’yu kontrol altına alıyorlar. Çok büyük bir coğrafyaya Persler egemen oluyor. İran’dan Orta Anadolu’ya kadar büyük bir coğrafyayı yönetmek kolay değil. Bu nedenle Satraplıklar kuruyorlar. Bunlardan bir tanesi de Daskyleion, diğer Satraplık ise Sart. Dikkat edilirse Satraplıklar hep iç kesimlerde. Çünkü kara orduları güçlü. Deniz filoları pek yok, varsa da güçlü değil. Fenikeliler filolarını oluşturuyor ama deniz kıyısı onlar için tehlikeli. O yüzden iç kesimlerde yer alıyorlar ve Çanakkale ile Balıkesir bölgesini egemenlikleri altında tutuyorlar. Bölgeyi hakimi olan Satrap Daskyleion’da oturuyor. Perslerle olan ilişkisi nedeniyle de, Tomris hocamız başkanlığında 1988’de kazılara Bandırma’da başladık. Daskyleion kazıları şu anda hala devam ediyor. Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi’nden Doç. Dr. Kaan İrem kazı başkanlığını yürütüyor.

 

 

O bölgede Frigyalıların olduğunu hangi izlerden ya da kalıntılardan anlıyorsunuz?

Daskyleion’da Frigya etkisi de var. Daha doğrusu, Frigya ile Pers kültürünü barındıran bir merkez. Kazılara ilk başta cumhuriyet dönemi Arkeologlarından Ekrem Akurgal başlamış, 1959 yılına kadar devam etmiş. 500 civarında Bulla dediğimiz mühür bulunmuştu. Mühür mumların üzerine basılır ama antik dönemde kilin üstüne basılır ve içinden iplik geçer ve yazışmalar böylece garanti altına alınmış olur. İşte bu yazışmalarda Persepolis’teki yani İran’daki büyük kralla, Satrap arasında ki yazışmalar da kullanılan mühürler Ekrem Bey tarafından bulunmuş. Elde edilen mühürler bir yangın geçirmek suretiyle pişmiş. Yangın geçirmeden kil halinde kalsaydı, Bullalar bugüne kadar yok olacaktı. Pişmiş mühürler günümüze kadar geldiğinden oranın Daskyleion olduğu kanıtlandı. Biz de Satraplık merkezine ilişkin çalışmaları gerçekleştirdik. Antik kaynaklar orada bir Paradeisos’tan, bir cennetten, milli parktan söz ediyor. Manyas Kuş Cenneti aslında Paradeisos’un küçülmüş hali. Küçüle küçüle o kadar kalmış. Biz bölgede kültür tabakalarını kazdık. Roma dönemi pek olmadığı için, görsel anlamda cazibe merkezi oluşturabilecek buluntular yok. Erken dönem hakkında, özellikle milattan önce 6’ıncı, 7’inci ve 4’üncü yüzyıla ilişkin çok iyi tabakalar ve malzemesi var. Çok görsel olmadığı için, ziyaretçi anlamında çok cazip bir yer oluşturmuyor. Roma dönemi olsaydı orada da çok güzel eserler çıkardı. Bizans döneminde bir kaleye dönüşmüş orası. Bizanslılar, Satrapların zenginliklerinden haberdardılar, ya da dilden dile dolaşıp, o zenginlikten haberdar oldular.

 

Zenginliği öğrenen Bizanslılar talan etmeye mi gelmiş Daskyleion’u?

Daskyleion’un her tarafı çukurdu. Bizanslılar pek çok yerde çukurlar açmış. Büyük olasılıkla Perslere ait çeşitli buluntuları, hazineleri ve benzerlerini ortaya çıkarmaya çalışıyorlardı. Büyük ihtimalle defineci gözüyle yaklaşıyorlardı. Satrapların şöyle bir özelliği vardı. Satrap, Persepolis’teki büyük kralın yaşamını taklit etmekle yükümlüydü. O ne kadar güçlü yaşam sürüyorsa, Satrap da kral gibi kendi yaşamını sağlamak zorundaydı. Çünkü kralın temsilcisiydi. Kral ne kadar lüks içinde yaşıyorsa, Satrap ta aynısını yapmaya çalışıyordu. Kralın ne kadar şaşaalı bir yaşam sürdüğünü taklit etmeye çalışıyordu. Aslında bunların hepsi bir propaganda aracı, buradaki Satrap böyle yaşıyorsa büyük kral nasıl yaşıyor düşüncesini ortaya çıkarmayı amacı taşıyordu. O propaganda toplumun üstüne bir baskı aracı oluşturmaya yönelik bir şey. Bu yaşam şekli Bizans’a kadar dilden dile dolaştığı için Bizanslıların onlara ilişkin bir şey bulabilir miyiz amacıyla çok fazla çukur açtıklarını düşünüyoruz.

 

 

Biz asıl konumuza dönelim. Antandros kazılarını siz mi istediniz, yoksa size önerildi mi?

Antandros macerası biraz ilginçtir. Daskyleion’da doktora çalışmalarımı yürütüyordum.  Çalışmalarımın son aşamalarındayken, Bursa Müzesi’ne tez için malzemeler toplamaya gittim. Biz Daskyleion’da çalışırken, Bursa Arkeoloji müzesi, Melis Nekropol’ünde kurtarma kazısı yapıyordu. Çalışmayı bitirip Bursa’ya dönerken Daskyleion’a da uğruyorlardı sezon sonunda bizim çıkardığımız dökümler varsa onlara teslim ediyorduk, onlar Bursa’ya götürüyorlardı. Çünkü o zaman Balıkesir’de müze yoktu. 1990’da Bursa Müzesi’ne gittiğimde, Bursa Müze Müdürü Salih Kütük Daskyleion ekibi ile biz Antandros’u kazalım dedi. Tomris Hocama sorayım dedim. İzmir’e döndüğümde Salih Beyin önerisini Tomris Hanıma ilettim. Antandros Nekropolü’nden çok güzel malzemeler geliyordu. Mezarlara bırakılan hediyeler muhteşemdi. Biz, Bursa’dan özellikle sonuç ve haber bekliyorduk. Çünkü program yapacağız. 2 kazıyı birden yürütme gibi bir durum var. Ya da 2 ayrı yerde kalacağız. Haber gelmedi. En sonunda bana 2 öğrenci gönderin yeter dedi Salih Bey. İyi dedik 2 öğrenci gönderdik. Bursa Müzesi Antandros’ta çalışmaya başladı. Sonra Tomris Hanıma genel müdürlükten bir haber geldi. Antandros kazısı çok iyi gitmiyor, gidip bakar mısınız? Demişler. Biz de Antandros’a geldiğimizde hoş olmayan şeyler geliştiğini anladık. Müzeye doğrudan kazı vermemişler, o zamanki müze müdürü, Tomris Hanım’ı bilimsel başkan gibi gösterip iznini yeniden çıkarttırmış. Ama bize öyle söylenmedi. Antandros’ta çok kötü bir kazı yürütülüyor, müzeciler kendi aralarında anlaşamamışlar. Yağcılarda 3’üncü katta bir daire kazı evi olarak tutulmuş, ailelerini getirmişler, çoluk çocuk orada kalıyorlar. Malzemeler her yerde, çok dağınık bir görüntü vardı. Ben geriye döndüm sonra, Yasemin Hanım ile bir lisans öğrencisi getirdik bıraktık, neler yapılması gerektiğini anlattık. Arkasından bir yüksek lisans öğrencisi ve 1 öğrenci daha getirdik, bir kazıya dönüştürmeye gayret ediyoruz. O sırada da İsmail Aynur Altınoluk Belediye Başkanıydı, gittik, tanıştık. Başkan ciddi bir kazı çalışması yapılmasını istedi, ne kadar bütçe gerektiğini sordu. Kazı çalışması için öncelikle bahçesi olan bir köy evi gerektiğini, ekibin çadırda da kalabileceğini vurguladık. Seramikleri yıkayabileceğimiz, çalışma yapabileceğimiz bir yer ile işçi istedik. Hatta yatak yorgana da gerek yok, bize bir kamyon verirseniz Daskyleion’dan, eşyalarımızı alıp geliriz ve çalışmayı yürütürüz dedik. O zamanın parası 350 bin lirayla 500 bin lira arasında para gerektiğini belirttik. İsmail Aynur tamam dedi. Biz ekibimizi Bandırma’dan Altınoluk’a kaydırmaya başlamıştık, Yasemin Hanım’dan bir telefon geldi. Bursa Müzesi’nden gelen, antropolog olduğunu sonradan öğrendiğimiz görevlinin, benim yapın dediklerimin hiçbirini yaptırmadığını, arazide kendi kafasına göre yerler kazdırmak istediğini söyledi. Bunun üzerine hemen Altınoluk’a geldik.  

 

 

Neden böyle bir uygulamaya yönelmiş?

Görevli ortadaki sehpaya ayaklarını koymuş bizi öyle karşıladı. Hadi beni boş ver, bir hanım gelmiş, insan kendine çekici düzen verir. “Biz müzenin pisliğini üniversiteye temizlettik dedirtmeyiz” gibi bir söylemle karşılandık. Durum böyle olunca, ekipten eşyalarını toplamasını istedik ve gece yarısı ne haliniz varsa görün diyerek Altınoluk’tan geç zamanda Başkan İsmail Aynur’a durumu açıklayamadan ayrıldık. Açıkçası. Antandros konusunu kapattık, aklımızdan attık. Kışın ortasıydı, Antandros Derneği Başkanı Gülçin Cömert’ten bir telefon geldi. Ben Gülçin Hanım ile Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden tanışıyoruz. O Basın Yayın Yüksek Okulundan mezunudur. Benim iki lisansım var. Önce Radyo Televizyon Bölümünü bitirdim, sonra arkeoloji okudum. Daskyleion kazılarında Bandırma’da tekrar karşılaştık. Bandırma Belediyesi’ndeydi, sağ olsun bize çok yardımcı oldu. Sonra Altınoluk Belediyesine geçince yollarımız tekrar kesişti. İsmail başkan Gülçin Hanım’a kazı yaptırmak istediğini söyleyince o da benim arkadaşlarım var demiş. İsmail Aynur arkadaşının ben olduğunu öğrenince, “onlardan bir halt olmaz” demiş. Ben de başkanın doğru söylediğini haber vermeden çekip gittiğimizi ve gelişmeleri anlattım. Sonra başkanla yeniden bir araya geldik. Sistemli bir kazı yapmamızı istedi. Konuşmalarımıza Remzi Erkürem tanık oldu. Planımı anlattım. İş ciddiye binince, Tomris Hocam, “Ben sağ kolumu kesiyorum” diyerek, Antandros’ta tek başıma kazı yapmamı istedi. Bu sırada, Tomris hoca kalp spazmı geçirdi.  2000 yılında Daskyleion kazısını yapamadık. Tesadüfen karşılaştığımız Remzi Bey, kazılar için bakanlığa başvurmamızı istedi. Biz de başvurumuzu yaptık. Remzi Bey 15 günde bize yüzey araştırması için izin çıkarttı. Bakanlığın tarihinde öyle bir şey yok. Her gün bakanlığı aramış. Nihayet Antandros’ta, 2000 yılında biz bir yüzey araştırması yaptık. 2001 yılında önce Daskyleion’a gittim, işçileri tuttum, organizasyonunu yaptım, kazıyı başlattım, Tomris Hocaya teslim ettim. Sonra Antandros’a geldim. Burada 2001 yılında müzeyle beraber başladık. 2007 yılına kadar müze başkanlığında benim bilimsel sorumluluğumda hızla çalışmalar yürüdü. 2007’de Bakanlar Kurulu kararıyla Antandros benim başkanlığıma alındı. O günden bu yana kesintisiz bir şekilde devam ediyoruz.

 

 

Villayı, hamamı, surları, nasıl ortaya çıkardınız. Başka neler var orada nelerin gün yüzüne çıkacağını tahmin ediyorsunuz?

İlk kez ne olduğunu anlayalım diye 4 farklı alanda kazı yaptık. Bunlardan biri ortaya çıkardığımız Nekropol ve hala orada çalışma genişleyerek devam ediyor. İkincisi Roma villasının en güzel mozaiğinin bulunduğu alanda başladık ki oralarda toprak üstünde hiçbir şey yoktu. Sadece gezerek yüzey araştırmasında saptadığımız verilerden hareketle bunların yerlerini belirledik. Yolun deniz tarafında, güneyinde bir yol altı açması diye bir yere başlamıştık. Bir de hemen yolun üstünde 4 yerde birden çalışma yaptık. Remzi Beyin bağlantılarıyla Akbank destekleyicimiz oldu. Derneğe para aktarıyor, dernek de bize veriyor, kazıya harcıyorduk. 20-25 kişi 4 farklı alanda çalışıyordu. Zamanın parasıyla 100 bin lira harcadık. Şimdi Balıkesir Büyükşehir Belediyesi ile 500 bin liraya protokol yaptık. 500 bin lira çok büyük görünüyor, harcamaya geldiği zaman hiç iş çıkmıyor. 2001-2003 yıllarında 57 kişiye bordro yaptığım var benim. Sonrasında genel müdürlük kamulaştırılmamış alanda çalışmamızı istemedi. Bunun da nedeni şu. Kişi izin verse, gel benim tarlamı kazabilirsin dese bir süre sonra, El Atma davası açılıyor ve bakanlık onu mahkeme kararıyla kamulaştırmak zorunda kalıyor. Bunun önüne geçmek adına artık alanda çalışamazsınız dendi. Yani biz yakın zamana kadar 2 alanda sıkışmış durumdaydık. Biri Roma Villası, diğeri de Nekropol alanı. Yolüstü dediğimiz yerin kuzeyinde yaptığımız sondajlarda M. Ö. 10’uncu ve 11’inci yüzyıllara kadar inen tabakaları bulmuştuk. Sürekli bir yerleşim görmüş bir alan vardı.  Bu alan kamulaştırmış durumda değildi. Bu kış itibariyle Balıkesir Valisi  Hasan Şıldak, Edremit Kaymakamı Ahmet Odabaş’ın büyük gayretleriyle Belediye orada 3-4 parseli kamulaştırdı. Şu anda kamulaştırma sorunumuz neredeyse yok.

 

 

Kazı alanı ne kadar genişleyecek?

Aslında büyük bir alan, Melis sitesinden Altınoluk’a doğru 150 metre daha ilerisinde bir evin temelinde bulunan mezarlardan devam ettiği anlaşıldı. Evlerin hepsinin altında tarihi eserler var. Daha önce bulunmamasının nedeni, oradaki evlerin hiçbirisinin bodrum katı projesi yoktu. Birileri bodrum katı yapayım deyince 4,5 metre derinlikte mezarlar çıktı. Anladım ki mezarlık büyük bir alana yayılıyor. Burası aslında büyük bir kent, Roma Villasının arkasında tiyatro olabileceğini düşündüğümüz alanda kazıya başlamıştık fakat orada çalışan asistan arkadaşımız rahatsızlanınca kazı yarım kaldı. Kamulaştırma olmadığı için de çalışamazsınız dendi ve oraya bir daha giremedik. Roma villalarının alt tarafında 7 tane dükkan var.  Dükkanların duvarlarının yapımında bazı blok taşlar kullanılmış. Devşirme olarak kullanıldığını düşündüğümüz taşlar büyük olasılıkla tiyatro basamakları yani oturma yerleri. 7-8 tane var ve çizimlerini yapıldı. Bu bölgede resmi yapılarında olması gerekiyor, çünkü kent milattan önce 5’inci yüzyılın ortalarından itibaren kendi sikkesini basmış. Burası bir kent devleti, dolayısıyla onun resmi yapılarının olmama gibi bir şansı yok. Gerek sondaj yapamamamız, gerek ormanlık arazi olması, zeytinlik olması nedeniyle o araziyi net olarak okumamızın önüne geçiyor.

 

 

Sondaj yapılacak yerleri nasıl saptıyorsunuz? Karot mu alıyorsunuz?

Küçük bir açma yapıyoruz kuyu kazar gibi oradan derine iniyoruz. Yerine göre. 2×2, 1×1, 1×3 metrekare gibi, konumuna bağlı olarak ne aradığımıza ilişkin kazı yaparak saptıyoruz. 2 bin yılında, 10 kişi 28 gün adım adım taradık. Yan yana dizildik, adım adım gezdik, Toprak üstündeki her bir karelajdan ne malzemeler geldi, neler saptadık, onları haritaya işledik. Sonrasında gerek topografik yapısından, yükselti izlerinden, gerekse o buluntulardan yola çıkarak nerede ne olabileceğini tahmin ediyoruz. O tahminlerden bir tanesi tam Roma Villasının en görkemli, mozaikli odasıydı.  

 

 

Açığa çıkarılan Roma Villasındaki Freskler ne anlatıyor?

Duvar resimleri, onları kimin yaptığını, inşaat edildiği dönemi belirlememize yardımcı oluyor.  Villa, Hristiyanlığın yükselişe geçtiği bir dönem. O yüzden daha çok geometrik desenler tercih ediliyor. Duvar resimlerinde sütunlar, sütunların aralarındaki boşluklara tek figürden oluşan bezeme anlayışıyla bir düzen oluşturulmuş. O figürlerin hepsi de hizmetli figürü. Kimi elinde şarapla suyu karıştırmak için kap taşıyor, kimi bir kova taşıyor, kimisi bir mücevher kutusu taşıyor. Hepsi de yüzünü giriş kapısına doğru dönmüş durumda. Orası misafir odası, büyük ihtimalle sedirler var. Gelen misafirler onların üstüne uzanarak yemeğe katılıyorlar.  Arkalarında da bir boşluk var. Mozaikteki bezeme düzeni de ona uygun. Arka taraftaki yol hizmetkarların geçmesine yarayan yol. Sedirler ona göre diziliyor.

 

 

Roma Villası ve kazı alanında pis su giderleri, kullanma suyu tesisatı gibi yapılar var. O yıllarda şehir kanalizasyonu ve içme suyu şebekesi mi vardı?

Roma Villası yapılmadan önce, 1’inci yüzyıla ait aynı şekilde duvar resimleri olan bir başka bina varmış. Biz onu şu anki evin açık avlusunun bulunduğu alanda bir kazı yaparak ortaya çıkardık. Orada Pompei’deki duvar resimleriyle birebir benzeyen parçalar bulduk, fakat diğer parçalar yok. Yeni villayı yapmak için o ilk yapının duvarlarını kaldırmışlar. Ana kayaya kadar açmışlar. Bu yeni planın duvarlarını ana kayanın üstüne oturtmuşlar. Açık bir inşaat faaliyeti olmadığı için orada bu yapıya ait resimler korunmuş. İlk etapta bu villayı oraya oturturken önce altyapı planlaması yapılıyor, kanalizasyon hatları döşeniyor. Bugünkünün tam tersine. Günümüzde binalar önce yapılır, sonradan kanalizasyon. Burada antik dönemde öyle değil. Önce kanalizasyon, banyo, tuvalet, mutfak gibi bütün ıslak zeminler o sistemin üstüne yerleştiriliyor. Kanalizasyon hattı burada yaklaşık yer yer 180 santimetre yükseklikte, 60 santimetre genişlikte. Hamamın altından tuvaletin altından geçen bir hat var ve bu hat, Roma Villasının sınırlarını aşarak bir hayli yukarıya devam ediyor. Hattın içine girdiğinizde 9 metre civarında ilerleyebiliyorsunuz. Bu veri bize villanın tek başına olmadığını kanıtlıyor. Burada zenginlerin oturduğu bir mahalle var. Duvar resimleri, topografik açıdan zenginler tarafından bu yamacın tercih edildiğini ortaya koyuyor. Çünkü kuzeye kapalı tepe var. Rüzgar arkadan geliyor ışığı bütün odalar alıyor ve körfez manzarasına egemen. O yüzden bu alan elit sınıf tarafından alınmış. Villanın yaklaşık 100 metre kadar batısında bir çalışma yaptık. Milattan önce 4’üncü yüzyılın sonlarına ait Helenistik sur duvarının bir bölümünü açığa çıkardık. Kent devleti olduğu için kendini savunması da gerekiyor. Bunun için de sur duvarı yapılmış fakat işlevini yitirmiş çünkü üzerinde ev duvarları var.

 

 

Sur duvarı burada bir kent devletini korumak amaçlı mı? Neden üzerinde ev duvarları var?

Roma çok büyük bir imparatorluk. Pax Romana dediğimiz bir barış dönemi var. Barış döneminde refah düzeyi artıyor, kentler genişliyor, hiçbir tehdit olmadığı için de kentlere sur yapmıyorlar. Bu dönemde sur yok. Ortaya çıkardığımız sur işlevini yitirmiş. Onun üstüne ev duvarları yapılmış, hatta üstünde hamam var. Surun üstüne hamam yapmışlar. Kent bu dönemde o kadar genişliyor ki Nekropolün üstüne endüstriyel alan oluşturuyorlar. Burada bir cam işliği var, şarap işliği var. Şarap üretiyorlar. Mezarlar o zaman M.S. 1’inci yüzyıla kadar korunmuş, sonra bir nedenle terkedilmiş. 200 yıl kadar orada gömü yapılmamış, erozyonla bütün mezarların üzeri toprakla örtülmüş. Mezarlar görünmediği için kent oraya kadar genişlemiş. Orası kentin çıkış alanına kentin sonuna geliyor ve orası endüstriyel alana dönüştürülüyor. Bugün de durum aynı. Organize sanayi bölgeleri kentin dışındadır, antik dönemde de aynı mantık geçerli. Kent 5’inci yüzyılın ortalarına kadar varlığını sürdürüyor. Fakat Akdeniz havzasını etkisi altına alan bir veba salgını oluyor. Antik yazarlar, Akdeniz’de nüfusun yarısının kırıldığından söz ediyor. Pandemi o kadar büyük ki kent küçülüyor, tekrar eski çekirdeğine dönüyor. Salgın Roma İmparatorluğu’nun yıpranmasını beraberinde getiriyor, eski gücünü kaybediyor, refah düzeyi düşüyor. Bu kez İstanbul’a karşı Bizans’a karşı cihat ilan ediliyor. Araplar, denizden ve karadan saldırırken kentleri yağmalıyorlar. 7’inci yüzyılda kentte yaşayanlar istilalardan haberdar oluyorlar. Büyük ihtimalle şehirde işe yarayacak ne varsa, mermer levhalar dahil olmak üzere hepsini söküp, alıyorlar. Şahinderesi Kanyonu’nun ortasındaki kartal yuvası gibi yere taşıyorlar. Şahinderesi Kanyonu’nda da bir yerleşim yeri var. Çok korunaklı olmasına rağmen surla çeviriyorlar. 0 kadar büyük korku var ki kent boşalıyor. Yaklaşık 9’uncu yüzyıla kadar burada yaşıyorlar. 9 ve 10’uncu yüzyılda tehlike geçtiği için tekrardan geliyorlar. Artık çok zayıf bir nüfus var. 12-13’üncü yüzyıla gelindiğinde, evler yıkılıyor, erozyonla, toprakla doluyor, evlerin duvarlarının üst kısımları toprak üstünden görünüyor. Bu kez onları Temel gibi görüp, yükseltiyorlar. Yol altında olasılıkla kilise var. Kilisenin müştemilatını kazdığımızı düşünüyoruz 2001 yılında. Küçücük bir alanda 27 tane mezar açtık. Bizans dönemine kiliseye yakın olma düşüncesiyle gömü vardır Hristiyanlarda.

 

 

Değişik tipte mezarlar var, kimi lahit, kimi küp. Bu ne anlama geliyor?

Antandros’taki mezarlara baktığınızda neredeyse Anadolu’daki tek örnek diyebiliriz bu mezarlık için. M.Ö. 720-725’lerde mezarlığın kullanımı başlıyor, milattan sonra 1’inci yüzyıla kadar kesintisiz sürüyor. Yaklaşık 700 yıl kesintisiz bir şekilde aynı alan kullanılıyor. Bu durum mezarlığın konumlandığı topografyadan kaynaklanıyor. Yamaçtan gelen toprak kısa sürede mezarları örtüyor. Bir süre sonra mezar olduğu anlaşılıyor ve üst üste yeni gömüler yapılıyor. Toprağın bugünkü yürüme düzleminden yer yer yarım metre, 70 santimetre altından mezarlar başlar. 4-4,5 metre derine kadar iner aynı yerde. M.Ö. 7’inci, 8’inci, yüzyılda bütün yetişkin bireyler yakılarak gömülüyor. Ya gömüleceği yerde yakılıp üstü örtülüyor, ya da bugünkü modern tabirle bir krematoryum benzeri alanda yakıldıktan sonra, yanmış kemikler toplanıyor, bir kabın içerisine konularak gömülüyor. 7 yaşından küçük hiçbir birey yakılmıyor. Elimizde çok net veri yok ama masum olduklarını düşünüyorlar diye aklımızdan geçiyor. Antik yazarlardan Plinius, dişi düşmemiş bir çocuğun yakılmaması evrensel bir kuraldır diye ifade kullanıyor. Biz de Antandros Nekropolü’nde  7 yaşından küçük birinin yakılma örneğine hiç rastlamadık. Kremasyon 6’ıncı yüzyılın ortalarına kadar devam ediyor. Sonrasında Ege dünyası artı üretime geçiyor ve deniz aşırı ticarete başlıyorlar, Doğu Akdeniz’e kadar gidiyorlar. Ticaret esnasında, büyük firavun heykelleri, büyük mezarları, piramitleri, mumyalamayı görüyorlar. Çünkü oradaki inanca göre reenkarnasyonun gerçekleşebilmesi için ruhun yanı sıra bedene de ihtiyaç duyuluyor. Bedenin de korunması gerekir ki tekrar ruhla beden bir araya gelsin, ikinci bir yaşam başlasın. O yüzden bedeni korumaya yönelik lahit kullanımı var fakat burada Mısır’daki gibi mumyalama bulamadık. 6’ıncı yüzyılın ortalarında da küp mezarlar kullanılmaya başlıyor. Nekropolde, toplam 554 mezar ortaya çıkardık. Pitos mezarlar 4’üncü yüzyılda da kullanılmış. Pitoslar, yani küp mezarlar mezar olarak özel yapılmış değil. İnsanlar, sıvı depolaması, tahıl depolaması için kullandığı küplerden pitos olarak yararlanma yoluna gitmiş. Çatlayan, özelliğini yitiren küpler mezar olarak kullanılmış. Küp mezarların yanında pişmiş toprak lahitler de yine bu dönemde kullanılıyor. Taş lahitler milattan önce 5’inci yüzyılda devreye giriyor ve beşinci yüzyılın sonlarına doğru neredeyse hiç kremasyon görünmüyor. 150-200 yıllık süreçte kremasyondan inhumasyona geçişin tamamlandığını görüyoruz. Fakat Helenistik dönemle beraber 4’üncü yüzyılın sonunda kremasyonun çok yoğun tekrar ortaya çıktığına tanık oluyoruz. Ani çıkış büyük olasılıkla yeni bir nüfusun bölgeye geldiğini gösteriyor. Batı Anadolu’daki bütün yerleşimlerde böyle bir değişim ortak özellik olarak görülüyor.

 

 

Kazılarda çıkan antik buluntular hangi müzelere gitti?

Bursa Müzesi’nin 1995 yılına kadar aralıklarla yapmış olduğu kazılarda, çıkan yapıtları Balıkesir’de müze olmadığı için Bursa Müzesine gönderdik. Bu yıl haziran ayı başında oradaki malzemeleri incelemek için bakanlıktan izin aldık. 527 tane eser gitmiş. Büyükşehir Belediyesi o projede de bize destek verdi. 6 kişi gittik, 5 gün 256 eserin bütün dokümantasyonunu gerçekleştirip, fotoğrafladık, çizimini yaptık, ölçülendirdik, renk kataloglarını yaptık. Ekim kasım aylarında 1 hafta daha çalışıp, tamamını bir kitap olarak hazırlayacağız. Birinci cildinin son makalesi var onu okuyorum. Kazılarda çalışan Ertuğrul Kıraç adlı bir öğrencimiz vardı. Ne yazık ki onu kalp krizinden genç yaşta kaybettik. İlk kitabımızı onun anısına çıkarıyoruz. Onun arkadaşları makaleler yazdılar, son aşamasına geldi. Basımını Balıkesir Büyükşehir belediyesi yapacak. 1’inci cilt 2023’te 2’inci cilt 2024’te basılacak.

 

 

 Kazıların yanı sıra  Aeneas’ın Rotası projesini yürütüyordunuz Projeyi anlatır mısınız?

Aeneas projesini başlatırken, 2 bin yılında Altınoluk’a geldiğimizde gerek belediyeden gerekse yerel halktan çok yardım gördük. Bu durum bizim için çok önemlidir. Hem manevi, hem maddi yardım gördük. Aeneas Projesinin çıkışı da ondandır. Biz bu insanlara ne yapabiliriz? Diye düşündük, Aeneas’ın Rotası projesini başlatma kararı aldık. Çünkü bakıyorsunuz gelen yabancı bir turist yok. 23 sene önce yoktu, hala doğru düzgün yok. Bizim güzergahımız çok önemli. Bir taraf Asos, buradan geçiyorlar ama durmuyorlar. Bir tarafta Bergama var. Turistleri durdurmak için Aeneas Projesini hazırladık.  Antandros’un kültür varlığı elbette önemli fakat bizim somut olmayan kültür varlığımız çok daha değerli. İlyada Efsanesi Homeros tarafından Yunanca yazılmış, Vergilius tarafından Latince. Bütün Avrupa ve dünya bu efsaneleri biliyor ve orijinallerini okuyor. Amacımız onların bildiği bu efsanelerin geçtiği yere işaret etmek. Edremit Körfezi ve Kaz Dağı bu efsanelere ev sahipliği yapan yer. Castro Belediye Başkanı Altınoluk’a geldiğinde, ata topraklarına geldim diye adamın gözleri doldu. Bu arada Balıkesir, büyükşehir olunca, Altınoluk Belediyesi kapandı. Biz projeleri Altınoluk Belediye Başkanı İsmail Aynur ile başlatmıştık. Balıkesir büyükşehir olunca Altınoluk Edremit’e bağlandı. Edremit Belediye Başkanı Kamil Sakaya projeleri anlattık, bir üst aşamaya taşımamız gerektiğini söyledik. Olumlu karşıladı.  O dönemde İtalyan meslektaşlarım Prof. Dr. Francesco D’Andria, Prof. Dr. Antonio La Marca ile projeyi geliştirmek, yol haritası çizmek için Antandros Derneği’nde toplantı yaptık. Meslektaşlarım ile komite oluşturduk. Bu bir arkeoloji projesinden ziyade bir Turizm projesiydi. Aeneas Mitolojik Arkeolojik Turizm Rotası diye ismini koyduk ve İngilizce Türkçe bir kitapçık hazırladık. Aeneas’ın uğradığı 26 antik kentin belediye başkanlarını Altınoluk’a davet ettik. Toplantıyı yapacağımız günler yaklaşırken kalkışma olunca ileri bir tarihe erteledik.

 

 

Aeneas’ın Rotası Projesi toplantısı ertelemeden sonra ne zaman yapıldı? Neden şimdiye kadar bir yol alınamadı?

2017 de oldu.  Hatta Borghese Vakfı diye bir vakıf var. Roma’nın güneyinde. 17’inci yüzyıldan beri bir Dukalık. Yani küçük bir prenslik, onlardan da gelen vardı. Aeneas’ın İtalya’da ilk kurduğu düşünülen yer. Borghese Vakfı da orada bir de Arkeopark yapacakmış. Biz onları da davet ettik. Tara Francesco Borghese, İtalya’nın İzmir’deki başkonsolosu Luige İannuzzi,  alan sorumlusu bir mimarla beraber geldi. Buradaki hazırlıkları görünce hepsi şok oldu. Çünkü onların kuruluş efsanesi ve biz burada böyle bir proje yapmışız. Hatta dedik ki gelirken bütün belediyeler bir zeytin fidesi getirsin, burada bir Aeneas Zeytinliği kuralım. Yaptıklarımızı Aeneas’ın Rotası Çalıştayında anlattık. Konuklar güzel proje karşısında şok oldular. Böyle bir şey beklemiyorlardı. Herkes çok sıcak karşıladı projeyi. Bu arada seçim oldu, Edremit Belediye Başkanlığı el değiştirdi. 2-3 işgüzar bizim yaptığımız projemizi dışlayarak Borghese Ailesinin ortaklığıyla İtalya’da La Rotta di Enea (Aeneas’ın Rotası) diye bizim ismini koyduğumuz Roma merkezli bir İtalyan Derneği kurdular orada ve o dernek aracılığıyla kültür rotalarının tescilini aldılar. Türk projesi oldu İtalyan projesi ve o dernek aracılığıyla o kültür rotası tescillendi. Ve Ben Edremit Belediye Başkanı Hasan Arslan’a Aeneas projesi için parmağımı oynatmayacağımı söyledim. Benim meslektaşlarımdan birini davet ettiler, O da beni arayıp bu proje senin projen değil mi diye sordu. Ben o zaman uyandım orada öyle bir oluşumu hazırladıklarını. O meslektaşım da kabul etmedi. Bizi saf dışı edip kendileri yapmaya kalktılar görüldüğü gibi şimdi ortada hiçbir şey yok.

 

 

Eski başkanların gayretiyle mi hızlı bir şekilde yol aldınız?

Kamil Saka döneminde, Antandros kazılarına Edremit Belediyesi sponsor oluyordu. Bakanlıkla ortak hizmet protokolü imzalanıyordu. Yine hazırlanan protokol bakanlığa gönderilmişti. Bakanlık tamam imzalayın deyince biz imzalayıp, devam ediyorduk. Bakanlıktan aradılar, protokolü gönderdik imzalayabilirsiniz dediler fakat bunlardan hiç ses çıkmadı. Ben de peşine düşmedim. Belli ki protokol yapmayacaklar. 2009 yılından bu yana bu iş için büyük emekler harcandı. O sırada İstanbul’dan Avrupa Kültür Rotaları, Enstitüsü genel sekreteri aradı. Yapılacak toplantıya benim gelmemi ve Aeneas Rotasını anlatmamı istedi. Edremit Belediyesi ile aramızdaki olanları söyledim. Projeye başvuruldu mu, vurulmadı mı? Hiçbir bilgim yok. Kol kırılır, yen içinde kalır, bu ülkede olanlardan dolayı orada rezil olmanın anlamı yok. Belediyedekilerin daha iyi bildiğini söyledim ve onların anlatmasını istedim. Belediyeden giderlerken hiçbir şey söylemediler. Proje yapılması için 100 bin Euro civarında para gelmiş. Ondan sonra bana geldiler Aeneas projesini ne yapacaklarını sordular. Elimi sürmeyeceğimi belirttim. Belediye meclis üyeleri geldiler, proje için yardım istediler. Belediye Başkanının iki sezon, ne kazı alanına, ne kazı evine gelmediğini, ne yaptığımıza bakmadığını, hal hatır sormadığını söyledim. Kazı evinin Altınoluk’ta olduğunu başkanın işi varsa gelip ziyaret edebileceğini söyledim. Başkan geldi. Benim projem dedi. Aeneas projesinin onun olmadığını, pek çok insanın emeği olduğunu ve bizim projemiz olduğunu 2009’dan bu yana emek verdiğimizi söyledim. Fikri biz bulduk, emeği biz harcadık, parayı biz harcadık, yabancı insanları buraya getirdik, Edremit Belediyesi’nin parasıyla geldi, siz götürdünüz, İtalyanların kucağına verdiniz. Biz yapamadık siz yapın diye onlara verdiniz. Hasan Aslan’a sizinle işim olmaz diyerek konuyu kapattım. Sonra vali bey araya girdi. Vali’ye bir komisyon oluşturulmasını, içerisinde sivil toplum örgütlerinin, milli parklar müdürlüğünün, turizm şirketlerinin yer almasını önerdim. Böyle bir oluşumun içinde yer alacağımı söyledim. Beni bakana, genel müdüre şikayet ettiler. Bu işim benim işim değil bu iş benim için angarya. Ben yalnız bölgedeki insanlara borcum olduğunu düşündüğüm için bu projeye giriştim.

 

 

Sizi neden şikayet ettiler?

Benim kazılarda çalışmadığıma, dair haberler yaptırdılar. Antandros’u çiftlik gibi kullandığımı, çalışmaların çok yavaş olduğunu yazdırdılar. Ortaya çıkarılan eserlerin çatısının tenekeyle kaplı olduğunu yazdılar. Bana ait bütçeyle olacak işler değil. Roma villasının doğu tarafı özel mülkiyette kalıyor. Bu kış kamulaştırması yapıldı. Başkasının mülkiyetinde olan bir yere ben nasıl çatı projesi yaparım? Aslında kazmamam bile gerekiyordu. Zamanında girdik, yer sahibi problem yapmadı. Böyle eleştiriler alıyoruz. Tabii onlar kalıcı çatı değil. Geçici, yani yağmurdan korumaya yönelik. Yoksa orada ne duvar resmi kalır, ne mozaik kalır. İptidai ama korumaya yönelik. Efes’in şu an gezilen yamaç evleri, 2’inci yamaç evi ünitesidir. Birincisinin üstünü hiç kapamadılar şimdi hiçbir şey yok. Kazı alanımız normalde ören yeri değildi. Her gelen organize ören yeri bekliyor. Ben buranın tanıtımını artırsın diye her gelene bir de çocuklarımdan rehber veriyorum anlatıyor çünkü bilinçli gezmek çok önemli. Vali Bey yeni kamulaştırmış olan alanlardan bir tanesinin karşılama merkezi yapılmasını istemişti. O benim için erken. Ama böyle bir fırsat çıktıysa da değerlendirmek gerekir diye düşündüm. Bir proje oluşturduk ve projeye aynı zamanda bütün alanın gezi güzergahının ana çevre düzenlemesi planını da içine soktuk ama onu kesmişler bütçeden. Şimdi 2-3 binadan oluşan karşılama birimi yapılacak, sanıyorum kabul edildi o proje. Geçen seneki tek bekçinin maliyeti 96 bin liraydı, bakanlığın bana gönderdiği 74 bin lira. Büyükşehir belediyesi destek veriyor. Eskiden gerek Kamil Saka döneminde, özellikle İsmail Aynur döneminde, biri  dernekten, ikisi belediyeden çalışan 24 saat bekçiyle korunuyordu. Şimdi ne yazık ki tek bekçi var çünkü paramız yok. Antandros Derneği sağ olsun. Muhteşem destek oluyor,  kış aylarında gelen her grubu gezdiriyor. Bir şey oldu mu onu hemen koşturuyorlar. Dernek ciddi anlamda çok büyük bir şans, bizim için de, kazılar için de büyük bir şans. Türkiye’de böyle bir dernek örneği yok.

 

Tepki Ver | Tepki verilmemiş
0
harika
Harika
0
_ok_do_ru
Çok Doğru
0
kat_l_yorum
Katılıyorum
0
_a_rm_
Şaşırmış
0
_zg_n
Üzgün
Prof. Dr. Gürcan Polat Antandros’u gün yüzüne çıkardı
Giriş Yap

Balıkesir Haberleri ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!