Alemin kuyusunu kazan adama veda!

 

“HAYDİ yazdın mı yazını” diye seslenecektim O’na.

Sıkıştırmalara gelemezdi.. Rahat bırakmak lazımdı; canı ne zaman istiyorsa o zaman.

Daha geçen gün, “çok geciktirme, sayfa bekliyor” dedim..

“Senin yüzünden sürmenaj olacağım” karşılığını verdi!

Ama yazdı mıydı, sözcükler şiir gibi dizilirdi satırlara. Öyle de güçlü bir kalemi vardı Ali Osman’ın.

 

***

OYSA sanat, edebiyat, yazıp çizme işleri kadar bilimsel ve teknik zekaya da sahipti.

İşini iyi bilen, hakkını veren, toprağa bakınca altını gören, iyi yetişmiş bir jeofizikçiydi.

“Ne iş yaparsın” diye soran olursa, “alemin kuyusunu kazıyorum” derdi!

Çook eski zamanlarda, Ümit Hoca’nın (Kamçıcı) Makine Mühendisleri Odası’ndaki ‘kişiye özel lokalinde’ buluşur arpa suyuna cigarayı katık eder dertleşirdik uzun uzun.

Güzel günlerdi.

Güldüğümüz de oldu çok, ağladığımız da. Herkesin ‘gülerim ağlanacak halime’veya ‘ağlarım gülünecek halime’ faslında bir derdi tasası vardı elbet.

 

***

EFE’ydi bizimkisi.. ‘Koruculu Efe’ imzasıyla yazardı eskiden.

İvrindi Koruculu olmakla övünür, doğup büyüdüğü köyüne büyük anlamlar yüklerdi.

Yıllar sonra yeniden yazmaya başladığında, “Koruculu Efe” adını koyduk logosuna; “efelik mi kaldı uleyn, kaldır onu ordan” dedi.

Hani körüklü çizmeleri, keçeden külot pantolonu, sekiz köşe kasketi, yeleği, cepkeni, kuşağı falan yoksa da.. Kuşağın bir yanında kasatura, öte yanında revolver bulunmasa da.. Kabzası sedef kakmalı tabancanın namlusundan çıkan kurşunlar gibi olurdu bazen sözleri.

 

***

AMA oldu mu Ali Osman; daha baharlar gelecekti memlekete.. “Sana söz” diye mırıldanıyordun gazetede.

Her ölüm erken ölümdür elbet; ama Allah’ın işine karışılmaz.

Takdiri ilahi diyoruz.

..ki bugün için randevu da almıştık hastaneden senin için.

Az daha sabretseydin.

Tamam, öksürük aksırık vardı; baş dönmesi, tansiyon, halsizlik falan.

Sen de her cümlenin sonuna bir “falan” kordun yani.

‘Falan filan’dır ya uzun lafın kestirmesi.. ‘Felen’ diyen nişanlısını terk ettiğini söylerdi hep.

“Ya falandır, ya filan, felen olmaz…”

Olmadı Ali Osman!

 

***

ESKİ zamanda Koruculu Efe’nin aday olup seçilmişliği, beş sene İl Genel Meclisi Üyeliği yapmışlığı da var.

Böyyükşehir binası olmazdan evvel Özel İdare vardı yerinde; üst kattaki Genel Meclis salonunun duvarlarında sesinin çınlamışlığı çoktur. Memleketsever, adaletli, dürüst, “şu sıfatı paraya mala tahvil edeyim” diye aklından zerre düşünce geçirmeden devrini tamamlamış bir adamdı, bizim Ali Osman.

İstese belki siyasette daha yol katederdi; belki belediye reisi, belki mebbus olurdu kim bilir.

Sonra Özmerkez’in dördüncü katındayken bizim ofis, gazetenin bilmem kaçıncı kuruluş yıldönümünü kutladıydık, dönemin Valisi’nden izinli onaylı.. Binanın terasında son kadehleri yudumlarken gün ağarıyordu; o derece neşeliydik değil mi?

 

***

SONRA eski zamanda bir akşam Cunda sahilinde oturduyduk hani; merhum yazar – çevirmen Ahmet Yorulmaz’ın davetiyle. Tarihten, sanattan, siyasetten, kitaplardan, günlük hayattan falan konuşup, deniz börülcesiyle mi tanışmıştık ilk defa?

Doksan sekiz miydi sene, doksan dokuz mu; seninkiler iktidar ortağıydı o zaman.

Pateriça’dan girip, taa Ayışığı Manastırı’ndan çıkmıştık yürüyerek. Manastır o zamanlar kalıntı halindeydi, hatırlarsın. Kayalıklardan lacivert denizi seyredip karşıdaki Kazdağları’na el salladıydık uzun uzun.

 

***

Falanlarla filanlar arasında geçip gidiyor ömür.

 

***

ALİ OSMAN KIRCA… Sana dair anlatılacak, yazılacak çok şey var aslında.

İyi adamdın; bu yetmez mi?

Dürüst, namuslu, erdemli.. İnsanoğlu için ekstra fazilet olmayan bu değerlerle yaşayıp gittin işte.

Çok çalışıp az kazandın bizim gibi; hal hatır soranın olmadı çaptan düştüğünde.. Ya da bir iki gerçek dost, arkadaş dışında işte.

Sabahları gazeteye benden önce gelip, hiç uyum sağlayamadığın bilgisayarın başında işaret parmaklarınla bir şeyler yazmaya çalışırken görmeye alışmıştım ne güzel.

Öksürmelerin, halsizliklerin, baş dönmelerin için çözüm üretecektik tam…

Yetişemedik.

Daha geçen Perşembe benim odada oturup çay içerken ne güzel dertleştiydik.

Ne yapalım, buraya kadarmış ömür.

 

***

“Sağdıç” diye sesleniyorduk birbirimize.

Bizim sağdıcı bugün öğleye İvrindi Korucu’da sonsuzluğa uğurlayacağız.

Sevenleri, tanıyanları, bilenleri yalnız bırakmasın e mi…

Exit mobile version