Başkan Gürsoy; “Ölüm ve Unutuşun Kolay Ülkesi olmaya devam edecek miyiz? ”

911 Arama Kurtarma Derneği ve Dağcılık Kulübü Başkanı Mustafa Gürsoy 17 Ağustos Depreminin yıldönümünde hem sitem etti hem uyarılarda bulundu. Gürsoy, 17 Ağustos 1999 depreminin yıldönümünde yine tekrarlara düşerek bir kez daha soruyoruz: “Ölümün ve unutuşun kolay ülkesi” olmaya devam edecek miyiz?” dedi.

 

POLİTİKA / AYNUR ARICAN / 911 Arama Kurtarma Derneği veDağcılık Kulübü Başkanı Mustafa Gürsoy 17 Ağustos Depreminin yıldönümünde hem sitem etti hem uyarılarda bulundu. Gürsoy yaptığı açıklamada, “Marmara Depremi’nin yol açtığı toplumsal travma; ülkemiz gündeminin önemli bir parçası olarak her an varlığını korumaya ve bir gün ortaya çıkacak şekilde kendisini unutturmamaya çalıştığını göstermiştir. Ama buna rağmen 6 Şubat Kahramanmaraş Depremi ile yine sarsıldık, yine yıkıldık, yine canımız yandı, ve yine ülkece büyük bir travma yaşadık.

Sebep?!. Yine tekrar ediyoruz… Bugüne kadar yaşamış olduğumuz depremlerde yıkılan ve önemli ölçüde can ve mal kayıpları ortaya çıkaran yapı stoğumuzun temel sorunu, kaçak ve mühendislik hizmeti almadan üretilmiş olmalarıdır. Tüm bu yıkımlara rağmen bugüne kadar sağlıklı bir yapı denetim sisteminin faaliyete geçmiş olması ancak yirmi yıl ve daha eski binalarda denetim olmaması da, yapı stoğunun güvensiz ve sağlıksız olarak üretilmesinin ana kaynağını oluşturmuştur.

 

“Kentsel dönüşüm sadece yıkmak ve yapmak değildir”

 

1900’lü yılların başından bugüne kadar yaşadığımız depremlerde yüz binlerce fazla insanımız hayatını kaybetmiş, yüz binlerce insanımız yaralanmış, yüz binler mertebesinde yapımız önemli ölçüde ağır hasar görmüş ve yerle bir olmuştur. Yine ülkemizin, yasadığımız Bandırma/çevresi ve İstanbul’un ciddi bir deprem tehlikesi altında olduğu bilinmesine rağmen duyarlılığın ne derece olduğu da açıklıkla ortadadır, sorgulanmalıdır.  Kentsel dönüşüm konusu sadece ‘yıkmak veyapmak` değildir. Kentsel dönüşüm konusu; kentlerimizde var olupta bugüne kadar tüketilen boş alanların yerine, yeni alan yaratma çalışmaları olarak değerlendirilmelidir.  Yine verilen sözlerin durduğu, gerçeklerin acı olarak ortaya çıktığı noktadır deprem.  Kentsel Dönüşüm Yasası’nı desteklemeli ve geliştirmeliyiz, yasayı da eleştirebilmeliyiz. Yine tekrar ediyoruz: Risk kavramı risk taşıyan yerlerde değil, riski en az olan yerlerde deprem korkusu yaratılarak pazarlama alanı olarak yapılmaktadır. Deprem ve güvenli yapı toplumsal bir travmaya dönüştürülmekte, yapılaşma planlamadan önce getirilmeye çalışılmaktadır. Kentsel dönüşüm konusu sadece mekan düzeyinde ele alınmamalıdır. Dönüşüm sosyal, ekonomik ve mekansal gelişmenin bir bütünü olarak ele alınmalıdır. Aynı zamanda dönüşüm; geleceğe yönelik toplumsal bir öngörünün oluşturulması ve yönetilmesi sürecidir. Ortak bir akılla herkes, kentini daha iyi, yaşanabilir, daha nitelikli bir yer haline getirme çabası içinde olmalıdır. Üstelik kentimizde ve ülkemizde yapılan mekansal düzenlemeler bile; ortak akıldan ve estetikten, yaşanabilirlikten, sürdürülebilirlikten uzak olmuştur. Normal yağmurda bile suyu taşımayan kanallar, taşan dereler, saatlerce kilitlenen trafik nedeniyle yağmur veya kar suçlu ilan edilmektedir. Kentsel dönüşüm adı altında yeşil alanlar, orman alanları, su havzaları yapılaşmaya açılmakta, kentin hayat damarları yok edilmektedir.

Ne yazık ki Rant eksenli bir yapı, kentsel dönüşüm kavramı ile eşdeğer bir hale gelmiştir. Acele kamulaştırmalar yapılmaktadır. Afet ve deprem meşruiyeti açısından her şeyden vazgeçilmektedir. Özünde planlama lağvedilip, merkezileşme ön plana geçirilmekte bina ölçeğinden hareket edilmektedir. Gayrimenkul sektörü menkulleştirilip, sadece sosyal değil fiziksel eşikler de aşılmaktadır.

Ülkemizde bulunan önemli sayıdaki kamu binalarının; yurtların, okulların, kreşlerin, hastanelerin büyük bir kısmının deprem güvenliklerinin bugün bile olmadığı rahatlıkla söylenebilir.

1999 depreminde, 6 Şubat 2023 depremi her yerde olduğu gibi Bandırma kentimizde de bulunan yapı stoğunun deprem karşısındaki risk durumu, bugün de varlığını aynen korumaktadır. Türkiye adım adım “büyük trajediye” yaklaşırken, ülkemizi yönetenler ne yazık ki, büyük rant açığa çıkaracak projeler peşinde koşmaktadırlar, demiştik ve yine büyük bir trajedi olan 6 Şubat 2023 Depremi’ni yaşadık.” Diye konuştu.

 

“17 Ağustos 1999 Depreminin 20. yılında neler yapıldı, neler yapılıyor?

6 Şubat 2023 Depremi bunun cevabı değil mi?”

 

Gürsoy, 17 Ağustos depreminden ders almayıp 6 şubat depremine hazırlıksız yakalanıldığının altını çizerek, “17 Ağustos 1999 Marmara Depremi’nin üzerinden 20 yıl geçti. 20 yıl önce başta Gölcük olmak üzere neredeyse tüm Marmara Bölgesi, depremin yıkıcı etkisini yaşadı; binlerce insan hayatını kaybetti, binlercesi yaralandı, ülke ekonomisi ağır darbe aldı. Açıkçası 1999 depremleri toplumsal psikolojimizi derinden etkiledi. Deprem karşısındaki çaresizlik, “Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak!” temennisiyle bir parça bu alanda toparlanmış gibi olduk, maalesef yeterli olmadığı 6 Şubat 2023 Depremi ile de ortaya çıktı. 99 Depremi ile ilgili her yorumlarımızda Türkiye, depremlerin moral bozucu etkisini derinden hissedecek, gelecek ve güvenli yaşam kaygısı daha da görünür hale gelecektir, demiştik, aynen de böyle devam ediyor. Öncesinde de yıkıcı pek çok deprem yaşanmasına rağmen, 1999 depremleri ülke için bir milat olarak kabul edildi demiştik; nitelikli ve güvenli yapı üretimi, yapı denetimi ve ilgili mevzuat tartışma gündeminin ilk sırasında kendisine yer açtı; yapı üretim süreci bileşenlerinin görev sorumlulukları, deprem esnasında ve sonrasında nelerin yapılması gerektiğine dair pek çok bilinmez, sorun olarak varlığını hissettirdi ama hala neden depremlerde afetlerde ölmeye devam ediyoruz. Deprem gerçeği ve deprem önlemleri bağlamında toplumsal yaşam sorgulandı, yapı güvenliğinin sağlanmasından afet sonrası örgütlenmeye, deprem bilincinin oluşturulmasından mevzuata kadar geniş yelpazeye yayılmış konularda hissedilir kırılmalara neden oldu. Mevcut durumun iç açıcı olmadığı mutabakat noktası olarak kabul görmelidir. Depremler asli sorunun sağlıksız ve kaçak yapılaşma, mühendislik hizmeti almadan yapı üretilmesi, yapı üretim sürecinin iyi denetlenmemesi olduğunu açığa çıkardı, dolayısıyla da tartışma yapı denetim kavramı üzerine yoğunlaşmalıdır.” Dedi.

 

“Tekrar ediyoruz ;Türkiye bir Deprem ülkesidir”

 

Gürsoy sözlerine şöyle devam etti: “Tekrar ediyoruz; Türkiye bir deprem ülkesidir. Topraklarının ve nüfusunun büyük bir bölümü deprem tehlikesi altındadır. Anadolu coğrafyasında 1900`lü yılların başından günümüze otuza yakın büyük ölçekli deprem meydana gelmiş ve resmi kayıtlara göre 100 binlerce insan hayatını kaybetmiştir.Türkiye, dünyanın önemli deprem kuşakları üzerindedir. Ülke topraklarının yüzde 66sı 1. ve 2. derecede deprem bölgesinde yer almakta, nüfusu bir milyonun üzerindeki 11 büyük kent, ülke nüfusunun ise yüzde 70`i ve büyük sanayi tesislerinin yüzde 75`i deprem tehlikesi altında bulunmaktadır. Türkiye gerçeği budur; bütün bir toplumsal yaşamın deprem tehlikesine göre düzenlenmesi ertelenemez bir sorumluluk olarak karşımızda dururken, 17 Ağustos depreminin her yıldönümünde soruna ve alınması gereken önlemlere dikkat çekmek durumunda kalmak bile başlı başına tuhaflığa işaret etmektedir. Bu tuhaflığın sorumluluğu, elbette ne vatandaşlardır ne de meslek odalarıdır. Sorumlular bellidir; deprem yıldönümleri sorumlulara sorumluluklarını bir kez daha hatırlatmaya neden olmaktadır.Bir doğa olayı olan depremin önüne geçebilmek elbette mümkün değildir. Asıl hedef, doğa olaylarının doğal afete dönüşmesinin önüne geçmek, yer hareketlerine ve zemine uygun yapı üretebilmek, depremi bir risk faktörü olmaktan çıkartmaktır.

Bulunduğumuz yaşadığımız bölgede ki binaların depreme dayanıklı binalar ile yer değiştirmesinin günümüz şartlarında 75 ila 100 yıl süreceğini öngörürsek, her an deprem olacakmış gibi hazırlıklarımızı yapmalı, kurtarma araç ve gereç eksikliklerimizi tamamlamalı, mahalle afet timlerini bir an evvel kurarak eğitimlerini vermeliyiz. Bir yerden başlamalı ama mutlaka başlamalıyız. Çok geç olmadan…

6 Şubat 2023 Depremi Anma Günü’nde de aynı uyarıları aynı önem arzeden vurguları yapmaya gerek kalmadan gerekli çalışmaların mutlaka yapılması gerekmektedir. İvedilikle…”

 

 

Exit mobile version