SAHİLLERİN SAHİBİ KİM?

service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

 

BALIKESİR’in iki temel ekonomik kaynağı var. Birisi tarım ve tarıma dayalı sanayi sektörü, diğeri ise yaz turizmi ve hizmet sektörü. O halde, bu gerçeklik üzerine yaşamımızı kurmak, bunlar arasındaki dengeye dikkat etmek ve varolan doğal değerleri korumaya özen göstermek gerekiyor. Fakat nedense uygulama pek de öyle olmuyor. Mesela, yazlık konut talebini karşılamak için zeytinlikler feda ediliyor; verimli tarım topraklarında sanayi sitesi, sulak alanlarda ise OSB kurmakta sakınca görülmüyor. Altyapısı tamamlanmadan, devasa yazlık eklenti kentler oluşturup sahil kasabaları iyice büyütüldüğü için, deniz de giderek kirleniyor. Halbuki, tarım için toprak ve su, deniz için yüzey suları, her ikisi için de hava, mutlaka korunması gereken ortak değerler.

 

DENİZİN EGE TARAFI DA EPEYCE HASTA DURUMDA!

Diğer yandan, ilimizde sürekli ikamet eden 1,3 milyonluk bir nüfus var. Oysa yazın bu sayı 5 milyona çıkıyor. Marmara’ya ve Ege’ye kıyısı olan ilimizin bu güzel sahilleri,  yazın yoğun ilgi görüyor. Turizm faaliyetlerinden ise hem hizmet işletmeleri ve hem de inşaat sektörü kazanç sağlıyor. Öyleyse bu denizleri gözümüz gibi korumamız gerekirdi değil mi? Fakat Marmara yıllar boyu insafsızca bir kullanımla kirletildiği için, sonuçta geçen yaz müsilaj belası çıktı ortaya. İleride neler yaşanacağını da izah etti bilim insanları. Marmara’yı tekrar kazanabilmek, normal düzenine döndürmek için pek çok kamu yatırımı yapılması ve yıllarca da uğraşılması gerekiyor. Bundan ders çıkartıp, bari Edremit Körfezi ve Ege’ye bakan kıyılarımızda gereken önlemleri şimdiden alıp, korumak gerekmiyor muydu? Kamu ve özel mülkiyetteki mevcut basit ön arıtma tesislerini hızlı bir yatırım programıyla İleri Biyolojik Arıtma tesisleri haline getirmek ve yenilerini de inşa etmek gerekmiyor muydu? Ne yazık ki hala bir gelişme yok. Deniz, Ege tarafında da epeyce hasta durumda ne yazık ki.

 

YASAL İŞGALLER, YASA DIŞI ÇÖKMELER!

Peki deniz böyleyken, sahillerin kullanımı ne durumda? Orada da vaziyet hiç iyi değil doğrusu. Kimse denizin hasta düştüğüne bakmıyor bile, aksine herkes hala onun üzerinden para kazanmak derdinde. Temel yatırımlardan haber yok ama öyle çok istismar var ki sahillerimizde. Üstelik, Kıyı Kanunu’nda “kamu yararı önceliği” çok açık olarak tanımlanmış olmasına rağmen, olumsuz gidiş devam ediyor. 1990 yılında bu kanun çıkmadan önce inşaat ve yapı kullanma izinlerini alan ama kıyı kenar çizgisine sıfır noktada yapılan konutlar var. Kısa aralıklarla çıkartılan “imar affı” uygulamalarından yararlananlar var. Bu durumdaki kıyılardan vatandaşlar yararlanamıyor. Bir miktar serbest kalabilen diğer kıyılarda ise, bazı alanlar çevredeki yazlık konut sahiplerinin kendi özel kullanımlarına ayrılıyor; fakat çok daha büyük alanlar belediye eliyle yapılan “kiralama” işlemleri nedeniyle hızlı bir şekilde ticarileştirilmiş ve kamusal kullanımdan tümüyle çıkartılmış bulunuyor. Öyle bir hale gelmiş ki sahiller, yıllardır havlusunu alıp sahile inen vatandaşlar bile, şimdi onu serecek bir yer bulmakta zorluk çekiyorlar. Hepsi elbette böyle değil ama sahilleri kiralayanların büyük kısmı, “para” ödediklerini söyleyerek kıyılarda hak iddia etmekten çekinmiyorlar. Kullandıkları sihirli tanım ise kira ve “ecrimisil” ödemiş olmaları. “Yasal işgal” böyle, tabii bir de yasa dışı sahile “çökme” halleri var ki, o durum tam anlamıyla bir facia.

Şu günlerde kış artık son hünerlerini göstermekle meşgul ama bir yandan da yaz sezonu da yaklaşıyor. O nedenle, Edremit Körfezi’nde de hazırlıklar başladı. Büyükşehir Belediyesi sahil düzenlemesi ve hatta deniz dolgusu yapıyor, ayrıca yukarıda sözünü ettiğim türden kiralama işleri de artıyor. Altınkum’a yerleştirilen yeni büfeler, vatandaşın tepkisine neden oldu bile. Zira büfe konulan yerde, denize serbest girmenin artık mümkün olamayacağını tecrübeleriyle biliyorlar. Akçay’daki dolgu işlemleri de, bu tecrübeler ışığında “ileride kime kiralanacak buralar acaba?” denilerek karşılanıyor. Altınoluk sakinleri ise “yol imalleri ile sahil iyice daralacak mı?” diyorlar. Ayrıca “şu kayalar ne zaman kalkıp da eski sahilimize kavuşacağız?” diye de soruyorlar.

 

VATANDAŞ MAFYA BOZUNTULARIYLA CEBELLEŞİYOR!

Ancak hem bu saydığım yerlerde ve hem de Körfez’in diğer bütün noktalarında bir başka ortak sorunları daha var vatandaşların: “bu yaz kim gelip de sahillerimize çökecek, ben kiraladım siz öteye gidin diyecek?” diye şimdiden kara kara düşünüyorlar. Deniz kirli, arıtmalar yetersiz ama bir de “sahillerin sahibi kim?” sorusu giriyor devreye. Vatandaşın sahili kullanma hakkı göz ardı edilip de, orayı kiralayan bir şahsın gelip kıyıya tümüyle yerleşmesi mümkün olabilir mi? Üstelik yüksek bir kira da ödemişse, “kazanma hırsının” tavan yapması, işin nezaketten iyice uzaklaşması da söz konusu olabiliyor.. Vatandaş alenen korkuyor bu durumlardan. Nasıl korkmasın ki, daha üç sene önce Narlı’da Mıhlı mevkiindeki sahillere çöken bir kaçak işletme sahibi cinayet işlemedi mi? Siyasi bağlantıları ve ortakları olduğu için, kendisinde sahile el koyma hakkı olduğuna hükmeden bu şahıs, orada tatilini yapmakta olan 28 yaşındaki bir polis memurunu vurup öldürmüştü. Akçay’da ve Altınoluk’ta da bu türden silahlı olaylar, kavgalar yaşandı geçtiğimiz yıllarda. Bırakın zabıtayı, kamera önünde jandarma komutanına bile hakaret eden siyasetçiler görmedik mi sahillerimizde? Vatandaş ne yapacak, tatilini bırakıp cenk mi edecek bu türden mafya bozuntularıyla? “Şemsiyeni şezlongunu buraya koyamazsın, benden kiralamak zorundasın” diyen asalaklarla kavga edip çekişmek zorunda mı kalacak, yoksa bunlara bir bedel ödedikten sonra mı kavuşabilecek artık denize? Seçilenlere, atananlara iş düşmüyor mu burada? Kimin görevi bu durumları düzene koymak?

 

KANUNLARIN ÜSTÜNDE YÖNETMELİK UYGULAMALARI

Anayasa’mızın 43. maddesi açıkça “Kıyılar, devletin hüküm ve tasarrufu altındadır. Deniz, göl ve akarsu kıyılarıyla, deniz ve göllerin kıyılarını çevreleyen sahil şeritlerinden yararlanmada öncelikle kamu yararı gözetilir. Kıyılarla sahil şeritlerinin, kullanılış amaçlarına göre derinliği ve kişilerin bu yerlerden yararlanma imkân ve şartları kanunla düzenlenir” diyor. Kıyı Kanunu’nun 6. maddesinde de “Kıyı, herkesin eşitlik ve serbestlikle yararlanmasına açık olup, buralarda hiçbir yapı yapılamaz; duvar, çit, parmaklık, telörgü, hendek, kazık ve benzeri engeller oluşturulamaz” diyor.

Kıyı Kanununun Uygulamasına Dair Yönetmelik’te ise “Sahil Şeridi: Deniz, tabii ve suni göllerin kıyı kenar çizgisinden itibaren kara yönünde yatay olarak en az 100 metre genişliğindeki alandır. İki bölümden oluşan bu alan kullanım amacı ve doğal eşiklere göre belirlenir. Sahil Şeridinin Birinci Bölümü: Sahil şeridinin tümü ile sadece açık alanlar olarak düzenlenen; yeşil alan, çocuk bahçesi, gezinti alanları, dinlenme ve Yönetmelikte tamamlanan rekreaktif alanlardan ve yaya yollarından oluşan, kıyı kenar çizgisinden itibaren, kara yönünde yatay olarak 50 metre genişliğinde belirlenen bölümdür. Sahil Şeridinin İkinci Bölümü: Sahil şeridinin birinci bölümünden sonra, kara yönünde yatay olarak en az 50 metre genişliğinde olmak üzere belirlenen ve üzerinde sadece kanunun 8. maddesinde ve bu Yönetmelikte tanımlanan toplumun yararlanmasına açık günübirlik turizm yapı ve tesisleri, taşıt yolları, açık otoparklar ve arıtma tesislerinin yer aldığı bölümüdür” diyerek net bir tanımlama yapılıyor.

Peki var mı Körfez’de bu tanımlamaya uygun kıyılar? Yok maalesef veya çok az. Zira geçmişimiz buna müsaade etmemiş. Şimdi ne yapacağız peki? Mevcut durumu yasaya mı uyduracağız, bu yapıları istimlak mi edeceğiz, yoksa yasaya hülle yapıp mevcut durumu delecek ve kiralama işlerine mi fırsat tanıyacağız? Sahiller devletin mülkiyetinde. Hazine ve Maliye Bakanlığı ilgileniyor bununla. Günümüzde Büyükşehir Belediyesi’nin yaptığı tüm kiralamalar ise bu Bakanlık’la yapılan bir sözleşmeye dayanıyor. Yasal temel bu şekilde oluşturulmuş.  Hazine Taşınmazlarının İdaresi Hakkındaki Yönetmelik’in 81. maddesine göre Balıkesir Büyükşehir Belediyesi bir protokol kapsamında 10 yıllığına bedelli olarak avan projeye göre kiralamış bulunuyor sahilleri. Buna göre de 3. şahıslara kiralıyor. Belediye mülkün sahibi değil, sadece kiralama hakkı da olan süresi belirli bir kiracısı. Çeşitli mevsimlik kiralamalar, büfe yerleri, ecrimisil belirlenerek verilen işletme alanları buna dayanılarak yapılıyor. Peki tercihler ne yönde olacak? Anayasa ve Kanunların üstünde bir Yönetmelik uygulaması olabilir mi?

 

ECRİMİSİL ÖDEYENLER SAHİLİ ZAPTEDEBİLİR Mİ?

Ecrimisil nedir peki? Bir gayrimenkulün, sahibinin izni olmaksızın kullanılması sonucu oluşan tazminat hakkına ecrimisil deniliyor. Bu durumda kamuya ait bir sahilin haksız işgal tazminatı övünülecek bir şey olabilir mi? “Ben ecrimisil ödedim” diye gerinmenin bir lüzumu var mı? Bunu vatandaşa diyen, açıkça “ben sizin hakkınızı belediyeden kiraladım” demiş olmuyor mu? Yani birileri ecrimisil adıyla biraz para ödüyor diye, halkın Anayasal ve yasal hakkından üstün sayabilir mi kendisini? Büyükşehir Belediyesi kusura bakmasın, paraya çok ihtiyacı olabilir ama sahiller de halkın hakkıdır. Ülkemizde her şeyin yasası, yönetmeliği, mevzuatı var ama kurumlar arasında yetki karmaşası ve uygulama farkları da var. Elbette sahilde büfe de olacak, şemsiye-şezlong kiralama yoluyla ihtiyacını görmek isteyen de olacak ama bunlar halkın sahilleri serbestçe kullanmasına da üstün sayılmayacak. Kiralayan, sahili zapt edemez ki. Bu hali yaratanlar, yasaya aykırı iş yapmış olurlar sadece. Halka sınırlanmış alan dayatmak yerine, kıyılar tamamen serbest kullanıma açılmalı; yerel yönetimler de daha fazla duş, kabin, tuvalet, bank koymayı görev bilmeliler sahillerde. Güvenlik, temizlik ve huzur için çaba göstermeliler. Yoksa bu karmaşa hali devam edip durur.

 

KIYIYI DOLDURUP SAHİL YARATMAK!

Sahillerimizde tek tip bir model proje uygulama çabasının yerini, kamu yararına yatırım yapma gayreti almalıdır. Kıyı erozyonuna karşı önlem alınması, sahil mahmuzları ve dalgaları bölen dolgular yapılması, gerektiğinde konstrüksiyon geçişler sağlanması vb. için merkezi yönetimin de yatırıma çağrılması gerekmiyor mu? “Haydi, şu kıyıyı biraz doldurup sahil yaratalım” demek mümkün olabilir mi? Elbette günümüzde kıyı kenar çizgisini bu kadar zorlayan konutları, siteleri, tatil köylerini hiçbir kamu otoritesinin istimlak edebilme gücünün olmadığı biliniyor. Böyle bir mali güçle, kıyı çizgisini işgalinden önceki eski doğal durumuna getirmek artık oldukça zor. Öyle ilk 50 metre, ikinci 50 metre uygulamalarını, pek çok sahilde bulmak imkansız. O halde ne yapılacağına, nasıl çözümler bulunacağına da, yerel yönetimlerin nokta atışı yaparak, sık sık deniz doldurarak karar vermeleri hiç de uygun bir yol değil. Deniz topografyasını bile dikkate almadan “kordon yapma” gayretlerine sahne olmuş bu Körfez’de, artık seçim yatırımları değil de, iyi hazırlanmış ve bütün kamu kurumlarının onayı alınmış, belediye meclislerinde görüşülmüş, halkın katkısı dahil edilmiş planlara dayanan imalatlar isteniyor. Vatandaşlar haklı olarak “eğer benim param harcanıyorsa, öncelik kamu yararı olmalı, ticarileştirmeye izin verilmemeli, ilk kıştan sonra dalgalarla bozulmamalı, doğayla da uyumlu olmalı” diyor.

Körfez’in denizinde ve sahillerinde, geçen yıl sezon biterken bırakıp, kışın unutulur gibi olunan bütün sorunlar, bu yıl yeni sezonun yaklaşmasıyla birlikte hepimize “beni hatırlayın” diyor. Artık bu sorunların bilimsel yöntemlerle, kamu yararına ve kalıcı olarak çözülmesi gerekiyor.

Tepki Ver | Tepki verilmemiş
0
harika
Harika
0
_ok_do_ru
Çok Doğru
0
kat_l_yorum
Katılıyorum
0
_a_rm_
Şaşırmış
0
_zg_n
Üzgün
SAHİLLERİN SAHİBİ KİM?
Giriş Yap

Balıkesir Haberleri ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!